S/S ÜSKÜDAR 1927–19581 Mart 1958 Cumartesi günü Üsküdar gemisi’nin kaptanı Mehmet Kaptan yapacağı 12.30 seferini yapmak için sabırsızlanıyordu.  Lodos fırtınası öylesine kuvvetli esmeye başlamıştı ki, neredeyse vapuru halatlarını koparıp açığa sürükleyec

 S/S ÜSKÜDAR
1927–1958

1 Mart 1958 Cumartesi günü Üsküdar gemisi’nin kaptanı Mehmet Kaptan yapacağı 12.30 seferini yapmak için sabırsızlanıyordu.  Lodos fırtınası öylesine kuvvetli esmeye başlamıştı ki, neredeyse vapuru halatlarını koparıp açığa sürükleyecekti. Böylesine sert bir havada iskelede bağlı kalmak ta, açık denizde dalgalarla boğuşmak kadar tehlikeli olabileceğini düşünen Mehmet Kaptan; yaşamında ilk kez hareket saatini beklemeden vapuru kaldırdı. Daha üç dakikası vardı, ama vapur zaten yeterince dolmuştu. Daha fazla yolcu almaktansa iskeleden bir an önce ayrılması iyi olacağını düşünerek gemiye hareket emri vermiştir. Gemici Ali Kaya iskeledeki çımacı görünürlerde olmadığından halatı kendi çözmek için iskeleye çıktı. Ama Mehmet Kaptan çoktan makine dairesine “Tam yol, ileri!” kumandasını varmıştı Vapur iskeleden fırtınanın etkisiyle de o kadar çabuk ayrılmıştı ki, Ali Kaya vapura geri atlayamamıştı.

Hava, birden gece gibi simsiyah kesilmiş ve lodos fırtınası giderek hızını artırmıştı. Mehmet Kaptan bin bir güçlükle dalgalara doğru çevirdiği vapurun burnunu aynı yönde tutmak için dalgalarla savaşıyordu. Bunca yıl Körfez’de yolcu taşıyan Mehmet Kaptan bile rüzgârın şiddetinin daha da artmasının telaşa kapılmaktan kendisini alamamıştı. Emektar vapur bir anda yana yatmıştı. Dev gibi dalgalar art arda geminin bordasına çullanıyordu. Fırtına giderek artması nedeniyle kaptan köşkü Mehmet Kaptan ve Gv Lostromosu Mustafa Deniz’le birlikte yerinden kopup denize uçmuştur. Dümen zincirinin kopması neticesinde Kontrolden çıkan gemi saatte 130 km hızla esen rüzgâra karşı koyamayarak Önce Makine dairesine sular doldu. Aynı anda öndeki ikinci mevki salonun camları patladı,  içeri saldıran sular dehşete kapılan yolcuların üstüne boşaldı! Hareketin üstünden 26 dakika geçmişti ki, Üsküdar dolan suların etkisiyle şiddetle sola devrildi. Saat 12 53’ü Alabora olup battı 76 öğrenci olmak üzere toplam 272 kişi boğularak ölmüştür. 39 kişi bu olaydan kurtulmuştur


01 MART 1958 Tarihinde İzmit Körfezinde batan Üsküdar gemisi'nde vefat eden personelin listesi


S.No     Sicil No  Adı ve Soyadı     Görevi        Durumu
1         7957     Mehmet AŞÇI         Kaptan            Boğularak ölmüştür
2         6034     İsmail AKPINAR      Makinist           Boğularak ölmüştür
3         17149   Mustafa DENİZ        Gv.Lostromosu Boğularak ölmüştür
4         22054   Mustafa KARADENİZ Gemici            Boğularak ölmüştür
5         15633   Remzi AKSU            Yağcı              Boğularak ölmüştür
6         11083   Hikmet ATAÇAY       Ateşçi             Boğularak ölmüştür
7         12208   Mustafa BEDİROĞLU Ateşçi            Boğularak ölmüştür
8         8956    Kamil ŞENOCAK        İskele Memuru Yüzerek Kurtuldu
9         22911   Kadir KURŞUN           Kamarot        Yüzerek Kurtuldu
10       11290   Ali KAYA                Gemici             Hareket sırasında halatı çözerken geminin açılması dolayısı ile
iskelede kalmıştır.

Üsküdar Vapuru Şirket-i Hayriye tarafından 1927’de Almanya’nın Elbing kentindeki F. Schichau Gmbh. Tezgâhlarında 72 baca numarasıyla küçük bir yolcu vapuru olarak inşa ettirilmişti. Şirket’in Cumhuriyet yıllarında yaptırdığı birbirinin eşi ilk iki vapurdan biriydi.Teknesi 148 gros, 64 net tonluktu.33 metre uzunluğunda, 6,6 metre genişliğindeydi. Küçük bir tekne olduğunda su kesimi ancak 2 metre kadardı. İnşa edildiği tersanenin yapımı 350 beygir gücünde, üç silindirli bir buhar makinesi vardı. Tek uskurluydu. İlk yıllarında 10 mil hız yapabiliyorsa da zamanla hızı 8 mile kadar düşmüştü. Yaz/kış 344 yolcu alabiliyordu. Üç ay önce kadar esaslı bir onarım geçirerek iyi-kötü yenilenmesine çalışılmıştı.  430 can yeleği, 35 can simidi, iki de filikası vardı. 

 Aradan sekiz gün geçtikten sonra Donanma, bahtsız Üsküdar’ın önce yerini saptamak, sonra da çıkartmak için çalışmalara başladı. Dibin çok çamurlu olması, sarf edilen gayretleri boşa çıkarıyordu. On bir gün süren devamlı çalışmalardan sonra talihsiz vapur 19 Mart Çarşamba günü üç sapan takılarak 35 metre derinlikten zorlukla çıkartıldı. İçinde dört ceset vardı. Teknede bazı yerlerde sacların yırtıldığı, üst kamaranın da meydana gelen panik nedeniyle karmakarışık olduğu görüldü.

Bir süre yeni baştan yapılırcasına onarılarak filoya kazandırılacağına dair söylentiler dolaştıysa da, bu girişim gerçekleşmedi. Enkazı, ertesi yıl sökülmek üzere elden çıkartıldı.

 KAPTAN MEHMET AŞCI
1906–1958
 

1906 yılında Erzincan’ın Kemah ilçesinde doğdu Baba adı Halil Anne adı Behice’dir. 03 Eylül 1927 yılında Şirket-i Hayriye’ye girdi. 22 Ekim 1928 tarihinde askerlik görevine başladı 19 Mart 1930 tarihinde tekrar Şirket-i Hayriye’ye girdi 16 Haziran 1944 yılında Mülazım Kaptan 01 Ağustos 1944 tarihinde ise Kaptan olmuştur. 24 Ocak 1945 tarihinde Şirket-i Hayriye’nin 4697 sayılı kanunla Devlet Denizyolları ve Limanları Genel Müdürlüğü’ne devri nedeniyle Şehirhatları İşletmesi’nde Kaptan olarak görevine devam etmiştir. 01 Mart 1958 yılında Kaptanı olduğu Üsküdar gemisinin İzmit Körfezinde batması neticesinde boğularak ölmüştür.

1 Mart 1958 Cumartesi Üsküdar Faciası'ndan kurtulan Hikmet Ağaçkoparan anlatıyor...
O tarihte ben, İzmit Sanat Enstitüsü’ne gidiyordum. Okul o zaman da bu günkü yerindeydi. 3. sınıfa gidiyordum.

Değirmendere İzmit arasını vapurla gidip gelirdik. Kara yolu bu kadar güzel değildi o zamanlar ve kara yolu ulaşımı daha kısıtlıydı. 1 Mart 1958 cumartesi gününe rastlamıştı. O zamanlar cumartesi yarım gün okul vardı. Hafta sonu olduğu için İstiklal Marşı merasimi sonrasında, müdür muavini konuşma yapardı. O gün konuşma biraz uzun sürdü. Vapur 12.30 da kalkıyor, saat 12.00 da çıkmamız gerekirken 12.15 te serbest bıraktılar. Bir fırtına başladı ki inanılmaz. Demiryolu boyunca koşa koşa gidiyorum, ağaçlar devrilecek gibi… Vapur iskelesine vardığımda vapur insanların binmesi için iskeleye uzatılan küçük iskeleyi almış, halatları çözmüş gidiyordu. İskeleye 7 dakika erken gelmeme rağmen vapur kalkması gereken saatten 7 dakika erken kalkmıştı. Fırtına çıkıyor diye… Bindik vapura gayet normaldi. Biliyorsunuz, O zaman buharlıydı “çaf çuf çaf çuf “ sesler arasında 72 numara Üsküdar vapuru… Ve vapur hareket etti. Ben alt katta oturuyordum. Seka’nın önlerine gelmiştik. Şangır şungur alt katın camları kırılmaya başladı, üst kata çıktım.

O gün beden eğitimi dersi olduğu için çantamda eşofmanlarım ve ayakkabılarım vardı. Millette ve arkadaşlarımda bir telaş başladı. Can yeleklerini almaya çalışıyorlar, koşuyorlar. Bense gayet sakin ve soğukkanlıydım. O zaman çok zayıf sportif bir yapım vardı. Kendi kendime niye acele ediyorlar bunlar falan diye düşündüm. Biletçi Kamil vardı , ”korkmayın birşey olmaz yavaş yavaş gideceğiz böyle” dedi. Kaptan köşkünden çan sesi geldi “çan çan çan”… Ve gemi aniden sol tarafa doğru yatmaya başladı. Yukarıdan bir gürültü koptu. Kaptan köşkü kopmuştu. Kaptan köşkü kaptanla birlikte denize uçtu. Gemi idaresiz kalınca dümen sol tarafa döndü, sol tarafa doğru battı. Sürgülü bir kapı vardı dışarıya açılan, sağa çekersen kapanıyor sola çekersen açılıyor. Gemi sola yatınca kapı açıldı, ardından içeriye sular doldu.


Dünya önce masmavi sonra yeşil oldu, kahverengiye döndü ve simsiyah oldu. Geminin dibe oturduğunu hissettim. O anı çok iyi hatırlıyorum. Ciğerlerimin patlayacak gibi olmuştu. Oradan nasıl olduysa Allah’ın hikmeti o kapıdan daldım, yukarı çıktım yukarısı kaptan köşkü orası uçmuş açık… Oradan suyun üstüne çıktım ama suyun üzerine çıkarken hani bir denizaltıdan füzeatarsın ya, aynı o şekilde roket gibi denizin üzerine fırladım. Ayaklarımın denizden kesildiğini hissedecek kadar son sürat çıktım. Burnumdan ve kulaklarımdan kan geldiğini hissettim, yüksek basınç sebebiyle… Sonra poff diye denizin içine düştüm. Sağa sola baktım denizin üstü insan doluydu.  Deniz öyle bir çalkantılı ki bir bakıyorsun Kavaklıyı görüyorsun biraz sonra Seka’nın arkasındaki dağları görüyorsun, tam bir can pazarı.30 metre kadar ileride kaptan köşkünün parçasını gördüm. Üstünde aletler vardı, karmakarışık yüzerek üstüne çıktım. Gölcük’ten aynı okula gelen Nuri adında bir arkadaş vardı. Yine okuldan Turgut ve Çiğdem isimli arkadaşlarda oradaydı. Çiğdem bir süre sonra kendini denize attı, herhalde soğuktan donmuştu. Turgut’ta Çiğdem diye bağırarak O’nun arkasından kendini denize attı. Gözümün önünde oldu ve sonradan bulunan cesetlerde bile ikisi de çıkmadı. Bir ara kaptanı gördüm, yüzerek kaptan köşküne giderken… Sizi kurtaracaklar, hiç merak etmeyin birşey yok battık işte falan dediğini hatırlıyorum. Kaptan köşkünün üzerine tırmandığımda kolumdaki saate baktım 12.59 da durmuştu. Uzaktan bir karaltı gördüm, denizaltı silueti olduğunu anlamam uzun sürmedi. Uyandığımda geminin içindeydim. Astsubaylar bana çay veriyordu. Halat atarak beni gemiye almışlar hiç hatırlamıyorum. Saat 17.30 gibi olmuş. Denizaltı iskelesinde geminin içinde uyandığımda çalışan makinelerin gürültüsünü hatırlıyorum. Titreyerek uyandım. Ne oldu bize diye soruyordum etrafımdakilere. Yazışmalar, zapıtlar gereken her şey bittikten sonra evdekiler beni teslim aldı.

—Tekrar okula gittiğimde okuldan 38 kişinin kayıp olduğunu öğrendim. Sınıfın yarısı boştu. Sonrasında vapurlar değişti. İstinye, Beylerbeyi, Yeniköy falan geldi Çocuğu ölen bir aile beni görünce ben yolumu değiştiriyordum, hep bana soruyorlardı. Oğlum nerde, kızım nerde? Takip eden günler daha da kötüydü. Okula neredeyse her gün polis,  savcı gelip bulunan cesetlerin teşhisi için beni götürmeye başladı. Devlet hastanesine birkaç kere gittim ceset teşhis etmeye. Onları gördükçe daha da moralim bozuldu. Bu ceset teşhis etme işi okulu bırakmama sebep oldu. O günlerde Gölcük ve Değirmendere’de her evin önünden bir,  bazılarından iki cenaze kalkıyordu. Cenazesini bulup kaldıranlar da  mutluydu üstelik… Uzunca bir süre hayat normale dönmedi. Arama taramalar sürerken kimse körfezden balık yemiyordu. Yaklaşık bir ay sonra askeri gemiler Üsküdar Vapuru’nun enkazını çıkarttı.  Bulunamayan cesetlerin bir kısmı da enkazın içinden çıktı.-Sinir sistemim bozuldu, başkasının kullandığı araca hala binemem. Bu yüzden olduğunu düşünüyorum, motorsiklet kullanmayı çok severim. Rahmetli ağabeyim beni çok doktora götürdü. Bütün doktorlarda kendi kullandığı araca binsin doğayla iç içe olsun tavsiyelerinde bulundular. Hala iki tane motorum var, beni çok rahatlattığını hissediyorum. Denizaltılara merak saldım, Tersaneye işe girdim. Orada çalıştım o gemilerde hizmetler verdim. Çok da başarılı oldum takdirnameler aldım. Hayatımı kurtaranın bir denizaltı ve askeri personel olması benim denizaltılara olan ilgimi ve askeri personele sevgimi arttırmıştı Tersanede çalıştığım sürece askeri personel ile çok iyi ilişkilerim oldu. Askere gitmek için ayrıldım ve askerden sonra tekrar iş başı yaptım, iki kez daha takdirname aldım. Bir süre sonra Tersane’den ayrıldım ama Tersane’den ayrıldığıma hala pişmanım.

1959’da girdiğim tersaneden 1963’de askere giderken çıktım. 1965 geri döndüm ve 1971’de tekrar ayrıldım. Sonrasında Aksa’ya girdim ve 32 yıl çalıştım ve oradan emekli oldum. Özel sektörde hala aranan biri olmama rağmen Tersane’deki zevki hiçbir yerde bulamadım.

- 20 yıl olmuştur. Tastikname lazımdı, o nedenle okula gittim. Orada bir panoda faciadan kurtulanlar ve ölenlerin listesi vardı. Ona bakarken ben başladım ağlamaya… Bir bayan öğretmen geldi, neden ağladığımı sordu. Anlatınca hemen müdürün odasına aldılar çay ikramından sonra ben orada otururken işimi hallederek bana yardımcı oldular. Bu anımı da unutamıyorum.

- 49. Yılında Üsküdar faciasında ölenlerin ailelerine başsağlığı ve Allah’tan sabır dilerim. Allah kimseye bir daha göstermesin. Sahil yolundan İzmit’e gidip gelirken deniz kenarına oturur, denize bakarım. Birçok insan da benim gibi oturup denize bakar orada Ama onlar manzara seyreder, ben oradan baktığımda gözümde O gün canlanır, denizin üzerindeki o can pazarını görür gibi olurum, boğazım düğümlenir, acılar tazelenir ve gözlerim dolar.
Allah rahmet eylesin.