Her biri uçsuz bucaksız okyanusları, nice engin denizleri ve ufukları aşarak kıtaları birbirine bağladılar.

Yeri geldi fırtınalara meydan okudular, yeri geldi dev dalgalarla boğuştular.

Kimi zaman mavi sularda bir kuğu gibi süzüldüler, kimi zamanda dans ettiler ummanın üstünde çılgınca eser rüzgâr ile…

Kim bilir dünyayı kaç defa Devr-i Alem ettiler, Mevlana misali…

Nice denizcilere ekmek kapısı olurken,  dünya ekonomisine de katkıda bulundular.

Evet, tahmin ettiğiniz gibi, dünya milletlerinin ortak serveti olan gemilerden bahsediyorum.

Önce mühendisler tarafından inşa edildiler çeşitli tersanelerde…

Adettendir, yapımı tamamlanıp denize indirileceği zaman şampanya şişeleri kırıldı burunlarında…

Kimi savaşmak, kimi avcılık, kimi turizm, kimi de taşımacılık için inşa edilir. Sonra açılır mavi sulara, derken o liman senin, bu liman benim dolanıp dururlar deryada…

Misal yük gemileri, ticari taşımacılığının bel kemiğidirler. Enerji tüketimi noktasında tüm taşımacılık sistemlerinden çok daha avantajlıdırlar. Bir düşünsenize; Karayolu’ndan ancak binlerce kamyon ile taşıyabileceğiniz yükü, bir yük gemisiyle tek seferde taşımanız mümkündür.

Bir başka örnek ise yüzer otel misali yolcularına unutulmaz ve romantik bir tatil imkânı sunan kurvaziyer gemileri, günümüzde en cazip tatil konseptlerinden birisi değil midir? 

Karayolundan binlerce kilometre yol kat ederek ulaşacağınız bir yolculuğu kısaltarak hem enerjiden hem de zamandan tasarruf ettiren gemilerin, adaları anakaraya bağlama noktasında ki önemi göz ardı edilebilir mi?

Zira deniz savaşlarında kullanılmak üzere yapılanlardan tutunda,  çeşitli ticari amaçlarla inşa edilen tüm gemiler büyük önem arz etmektedir insanoğlunun yaşamında…

Dolayısıyla hiç kimsenin ‘Bana ne, benim ne işim olur gemiyle?’ deme ayrıcalığı yoktur bu dünyada.

Bu uzunca girizgâhtan sonra gelelim asıl konumuza. Hayatta var olan her şeyin bir ömrü olduğu gibi gemilerin de bir ömrü vardır elbet…

Amma velakin 20-25 yıllık bir sürenin sonunda ekonomik ömrünü tamamlayan tüm gemiler, mazeret kabul etmeksizin emekliye sevk edilirler.

Hani bir söz vardır, ‘tilkinin dönüp dolaşacağı yer kürkçü dükkânıdır ’diye.

İşte bu noktada; dünya denizlerinde seyrüsefer yapan gemilerin 2 hazin sonu vardır.

Birincisi denizciliğin fıtratında olan dibi boylamak, yani batma ihtimali,  ikincisi ise son demiri Aliağa’daki gemi geri dönüşüm tesislerine funda etmektir.

Geri dönüşüme kazandırılmak üzere satılan gemilerin son seferi İzmir’in Aliağa ilçesinedir.

Dünya denizlerinde dolaşan ve sayısı 40 bin civarında olan ticari gemilere biçilen ömür dolduğunda, bu gemiler rotalarını Aliağa’ya çevirmek zorundadır.

Ayrıca istatistiki olarak 15 yaşını geçmiş tek cidarlı gemilerin çevre felaketleri ile sonuçlanan kazalara sebebiyet verme riskleri çok yüksektir.

Bunun içindir ki; Gemi Geri Dönüşüm faaliyetleri sadece denizcilik sektörünü değil,   dünyada var olan tüm canlıları yakından ilgilendirmektedir.

Bunun en somut örneği ise 1999 yılında vuku bulmuştur. Hatırlarsanız, tarihe ‘Erika Faciası’ olarak geçen olay Fransa’nın kuzey batı kıyısında yaşanmıştı. 25 yaşında ki Malta bandıralı yaşlı ve yorgun gemi burada sulara gömülmüştü. Petrol yüklü  ‘Erika’ isimli gemiden yayılan 10 bin ton civarında petrol, Fransa kıyılarına vurarak çevre felaketine yol açmış ve 10 binlerce deniz kuşuna da mezar olmuştu. Fransa sahillerini petrolden arıtma faaliyetleri ise yaklaşık 14 ay sürmüştü.

Bu noktada; Gemiler tersanelerde doğdukça ömrünü tamamlayan gemiler için de söküm yerleri var olmak zorundadır. Tabi ki işçi sağlığı ve çevrenin korunmasını her şeyin önünde tutan Aliağa’da ki tesisler gibi, uluslararası yönetmelik kapsamındaki yükümlülükleri yerine getirmek şartıyla.

Zira globalleşen  dünyanın,  Asya ülkelerinde ilkel şartlarda vahşi söküm yapan tesislere karşı tepkisiz kalması düşündürücüdür.

Özellikle ‘medeniyet projesi’ olarak nitelendirilen Avrupa Birliği’nin söz konusu ülkelere karşı sessiz kaldığı yetmiyormuş gibi, bir de çanak tutması abesle iştigaldir.

Çünkü dünya genelinde; AB bayraklı gemileri,  geri dönüşüme kazandırma noktasında yeterli kriterlere sahip olan tek tesis Aliağa’dadır.

Ancak Avrupalı bazı uyanık şirketler sadece 3, 5 kuruş daha fazla para kazanmak için gemilerini AB bayrağından çıkarıp Panama gibi ülkelerin bayrağı altına taşımaktadır.

Bu sayede miladını dolduran gemiler geri kalmış, çevreci olmayan ve vahşi söküm yapan Asya ülkelerine gönderilebilmektedir.

GEMİ GERİ DÖNÜŞÜMÜ?

Gemi Geri Dönüşümü, Gemi İnşası işleminin tersi olarak kabul ediliyor.  

Hurda geminin sökümü esnasında metal malzemeler direkt olarak değerlendiriliyor ya da haddehanelere gönderiliyor.

Gemi Geri Dönüşümü bu işlevi ile hurdayı değerli mala çeviren ve kullanılan doğal kaynakları geri dönüştüren bir üretim niteliğinde…

Diğer taraftan Gemi Geri Dönüşümü, çevreyi koruyan endüstri çeşitleri arasında yer alıyor.

Doğal kaynakların etkin ve verimli kullanımı amacıyla sökülen hurda gemilerden elde edilen malzemeler çeşitli işlemlere tabi tutularak, yeniden ekonomiye kazandırılıyor.

Ekolojik dengenin korunmasında etkin bir rol üstlenen Gemi Geri Dönüşümü, IMO dünya denizcilik örgütünün de kabul etiği gibi ‘yeşil endüstri’  olarak tanımlanıyor.

Demir cevherinin doğadan çıkarılması, eritilmesi ve haddelenmesi ile karşılaştırıldığında gemi geri dönüşümünün, enerji ve maliyetlerden büyük tasarruf sağladığı ve daha az çevre kirliği yarattığı kabul ediliyor.

Gemi Geri Dönüşüm Sektörü, dünyanın nadide koylarına ekonomik ömrünü tamamlayan gemilerin içindeki atıklarla birlikte terk edilmesi sonucu oluşacak çevre felaketlerinin önlenmesi adına da  çok önemli bir misyon üstleniyor.

Türkiye’nin ilk ve tek Gemi Geri Dönüşüm tesisine sahip olan Aliağa’da milli ekonomiye önemli bir girdi sağlayan ve 2 bin kişiyi istihdam eden Türk Gemi Geri Dönüşüm sektörü; Son yıllarda diğer gemi geri dönüşüm faaliyetlerinde bulunan ülkelere göre; Dünya Denizcilik Örgütü tarafından da örnek gösteriliyor.