Şefik Kaptan'ın İsmi Yedi Denizde Gezmeli

Gemiye katılarak seyire çıktığı zamanlarda bile yayınlarımızı aksatmadan okuyan Baş Makinistimizin bir dileğini sayfalarımıza taşıyarak yeni bir misyon üstlenmek istedik. Başarılarıyla, hikayeleriyle ve kişiliğiyle bugüne kadar gelmiş denizcilerin yarın da yaşaması için isimlerinin yeni inşa edilen modern ve büyük gemilere verilmesine yönelik bir dilek bizimkisi. Denizcilik camiasının dışında da, oldukça tanınan ve bir çok yazarın kaleme aldığı dakikliğiyle meşhur eski Ankara Feribotu'nun Süvarisi Kaptan Şefik Göğen ile başlamak istedik dileğimize. Şefik Kaptan'ın yeniden demir alarak denize çıkmasını istedik. Sizin de yeniden denizlerde görmek istediğiniz denizciler varsa önerilerinizi bize gönderebilirsiniz.

Duyduğumuza göre Şefik Kaptan'ın ismi kısa bir süre önce Eski Hisar - Topçular arasında çalışan yaşlı bir arabalı vapura verilmiş. Biz istedik ki, Şefik Kaptan ismi, onun büyüklüğüne uygun yeni ve büyük bir gemiye verilsin. Kıran Denizcilik'in filosundaki bir gemisine, eski Koçtuğ Denizcilik firmasının kaptanlarından Nevzat Kaçar'ın ismini vermiş olduğu gibi, Şefik Kaptan da, dünya denizlerinde bayrağımızı dalgalandırmamıza devam etsin istedik.
Sami Ofer'in filosundaki bazı gemilere, gemilerinde hizmet vermiş bazı Türk kaptanlarının isimlerini verdiğini biliyoruz. Yerli armatörümüzün de, bu duyarlılığı göstereceğine incindiğimiz için çağrıda bulunmayı görev, biliyoruz.

Dakikliğiyle ünlüydü

Neden Şefik Kaptan, diye düşünenlerin olacağını sanmıyoruz ama Şefik Kaptanı daha önce duymayanlar ve tanıyanların da anılarını tazelemesi için yazarımız Eser Tutel'in dilinden Şefik Kaptan'ın hayatını kısaca anlatalım.
Ailesi Üsküdarlı idi, 19031e Jandarma subayı olan babasının Mardin'de bulunduğu sırada doğmuştu ... Annesi onu ziraatçı yapmak istemişti, ama o kafasına denizci olmayı koymuştu... O zamanlar Kuzguncukla olan Kaptan Okulu'nu "âlâ" derece ile bitirmiş, önce mülazım olarak "Galata" yatında, sonra da ünlü Lütfi Kaptan'ın "Karadeniz" yolcu gemisinde bulunmuştu.

1926 yılında Atatürk'ün direktifi üzerine bu "Karadeniz" gemisiyle çıkılan üç aylık Sergi Seferi'nde Lütfi Kaptandan pek çok şey öğrenmişti. Hayatı boyunca unutamadığı o uzun seferde o güne kadar hiç görmediği yoğun sisler, girilip çıkılması zor limanlar, hatta yüzen buz adacıklarıyla karşılaşmıştı. Daha sonra da "Ülgen" le Şarköy-Gelibolu-Çanakkale-İmroz (Gökçeada) posta seferleri yapmıştı. Sonra Tunç" ve de "Aksu" yolcu gemileri... İkinci Dünya Savaşı'nda, Akdeniz'de bayrağı meçhul denizaltıların.önüne gelen tüm gemileri batırdıkları o korku dolu yıllarda, 'Tunç" gemisiyle İstanbul-Antalya seferlerini o üslenmiş, karadan yolu olmayan Ege kasabalarının akla gelen, gelmeyen tüm ihtiyaç maddelerini, kelle koltukta, gözleri ufukta, hep o götürmüştü. Şefik Kaptan'ı savaş sonrasında, o sıralarda Amerika'dan satın alman "Ankara" gemisinin süvarisi olarak görüyoruz. Bu güzel gemiyle yaptığı tarifeli Batı Akdeniz seferleri, aynı zamanda zarif bir salon beyefendisi olan Şefik Kaptan'ın kişiliğiyle renklenmişti. Aslında, köprüüstünde iken sert, hataları asla affetmeyen, barut gibi bir süvariydi Şefik Kaptan! Verdiği emirlerin ânında yapılmasını bekler, yapılmadığını görünce de sorumlulara dünyayı dar ederdi!

İstanbul, Yolcu Salonu'nun önünden tam vaktinde hareket eder, on beş gün sonra yine tam vaktinde, hem de dakikası dakikasına gelir, Yolcu Salonu'nun rıhtımına yanaşıverirdi. Hani, dakik ve düzenli kişiler için , "Ona bak, saatini ayarla!" derler ya, "Ankara" gemisinin limana girdiğini görenlerin gözleri, ellerinde olmadan hemen saatlerine kayardı.

Eşini Napoli'de bırakıp gemiyi kaldırdı

Uğradığı limanlardan, dakikası dakikasına hareket etmesiyle ün yapmıştı Şefik Kaptan. Gecikenleri asla beklemediğini çok iyi bilen yolcular, kalkıp giden geminin arkasından ümitsizce bakıp kalmamak için, hareketten çok önce gemiye dönüp içeriye girmiş olurlardı. Hatta, hazretin, bir keresinde, sanıyorum Napoli'de, aralarında eşinin de bulunduğu bir grup yolcuyu beklemeyerek palamarları çözdürdüğü ve gemiyi rıhtımdan açtığı söylenir.
Kendisiyle görüştüğüm günlerin birinde bu olayın gerçek olup olmadığını sorduğum zaman eşi hiç sesini çıkarmamış; kendisi ise,

-"Bilmem ki? öyle bir şey olmuş muydu?!" gibilerden gülümsemekle yetinmişti.

1961'de Denizyollarından emekli olarak sevgili "Ankara"sını terk etmek zorunda kalmıştı Şefik Kaptan. Ama asla evine kapanıp hayatının geri kalan yıllarını üstünde pijama, ayaklarında terlik geçirmemiş, hemen Koçtuğ firmasında görev alarak yıllarca İstanbul - Amerika arasında uzun Atlantik seferlerine çıkmıştı.

1970'li yıllarda gazetelerde sık sık "Bermuda Üçgeni" nde meydana gelen esrarengiz deniz ve hava kazalarıyla ilgili haberler yayımlanmaktaydı. Hepsinde de ısrarla bu kazalara esrarengiz güçlerin neden olabileceği belirtilmekteydi.

Kadıköy, Selâmiçeşme, Güzel Sokaktaki evinde kendisine bu konuyu açtığım gün, anımsayabildiğim kadarıyla, "Kaptanlık bir ilim ve fen işidir... Biz öyle esrarengiz güçlere filan inanmayız!" demişti.

-"O sular, sıcak ve soğuk su akıntılarının birbirine karıştığı bir bölge olduğu için, o çevrede daima büyük fırtınalar meydana gelir. Bir hafta önce döndüğüm sefer sırasında, ne kadar kaçmak istedimse de yeterince kaçamadım, büyük bir harikeynin hayli yakınından geçmek zorunda kaldım. Dev gibi dalgalar geminin bir filikasını kaptı götürdü. Bunlar hep olağan şeyler... Bakın dostum, asıl Bermuda Üçgeni, İstanbul limanındadır! Evet şuracıkta! Burnumuzun dibinde! Kızkulesi, Sarayburnu, Ortaköy Camii arasında kalan üçgende... Limanda ve Boğazda gemi idare etmek, inanın, Bermuda Üçgeni'nde idare etmekten daha da zordur. Âni bastıran rüzgârlar, şiddetli akıntılar, yoğun bir gemi trafiği, kaptanları her an dikkatli olmaya sevk eder. Allah, her gün, gece gündüz bu sularda çalışan vapur kaptanlarının muini olsun!"

Evet, yirmi beş yıl önce bana böyle söylemişti bu eski deniz kurdu... Nur içinde yat sen, Şefik Kaptan...

Ne diyeyim? Selâmetle...

Kaynak: Murat Erdoğan/ Dünya Gazetesi Perşembe Rotası

Editör: TE Bilişim