Usta Çetin Altan: 'Sen hayata güvenirsen hayat da seni korur"

Gazeteci, yazar Çetin Altan (88) üç gün önce İstanbul’da hayatını kaybetti. Yazdıklarıyla, yaşadığımız çağın unutulmayacak ve bu anlamda ölümsüz figürleri arasında yerini aldı. Altan son söyleşisini 11 Ocak 2015’te Hürriyet Pazar’a vermişti.

Ustamıza bu söyleşiden bölümlerle, kendi sözleriyle veda ediyoruz.

** Ülkemizin bugünkü gibi bir duruma gelmesini bekliyor muydunuz?

- Türkiye, dünyanın dışına kaçmak istiyor sürekli. Gelişmiş dünyanın kriterleri, demokrasi, hukuk burayı yönetenlerin hoşuna gitmiyor çünkü. Dünyayla bütünleşecek gibi oluyor, sonra eski haline dönüyor. Türkiye’nin büyüyüp güçlenme enerjisi sandığımdan az çıktı. Refleksleri zayıf, enerjisi az. Bir türlü içine düştüğü tuzaktan kurtulamıyor ama eninde sonunda dünyayla bütünleşecektir. İstese de istemese de dünyanın bir parçası.

** Özgür, mutlu bir ülke olacak mı bir gün?

- Olacak elbette. Ama zaman alacak. Özgürlüğün, mutluluğun ne olduğunu bilmiyor ki, hep baskı altında yaşamış, hep ona aptal olduğu, akıllı birinin kendilerine yol göstereceği söylenmiş. “Benim de fikirlerim var” diyenin canına okumuşlar. İnsanın başının belaya girmemesi ancak aptal bir köle olduğunu kabul etmesiyle mümkün olmuş. Dokularına sinmiş bu korkular. Kolay değil böylesine ezilmiş bir toplumun belkemiğini doğrultması.

** Gezi direnişi faydalı mı oldu? Yoksa otoriterleşmeyi mi tetikledi?

- İkisi bir arada herhalde. Yeni bir itiraz biçimi olabileceğini gördü toplum. Sürü-çoban ilişkisinin çok ciddi bir sarsıntı geçirdiği bir olaydı. Böyle bir gelişme Türkiye’deki bütün yöneticileri korkutur. Buranın yöneticileri, tek kutsal fikrin kendilerine ait olmasını ister. Gezi o kutsallığa da bir isyandı. Sonuçları ilerde daha belirgin biçimde araştırılıp ortaya çıkacak.

** Demokrasi hayali hep duvara tosluyor...

- İnsanlar duvara kafalarını vura vura sonunda bir şeyleri değiştirmeleri gerektiğini öğrenecek. Bu koyu ümitsizlik yeni ümitler doğuracaktır. O ümidi ve yeni yapılanmayı gerçekleştiremezse Türkiye parçalanır.

** Gerçek demokrasi isteyenler ne yapmalı?

- Türkiye’den ümidinizi kesmeyin. Ümit ve iyimserlik, bir mücadelenin atardamarıdır. Kaybettin mi yenilirsin, yılgınlaşırsın. Yılgınlaşacak bir şey yok. Türkiye, tıkandığı noktadan çıkabilmek için önce eldeki olanakları deniyor, Kemalistleri denedi, şimdi dindarları deniyor. Sonunda bu yapının içinden bir çözüm çıkmayacağını anlayıp kendini radikal bir şekilde değiştirecek.

** Laik ve muhafazakâr kesimin uzlaşması mümkün mü?

- Çok yaklaşmıştık. Gerçekleştirebilseydik hem Türkiye hem dünya için çok büyük, tarihi bir mucize olacaktı. Ne yazık ki galiba bu şansı kaçırdık. Beş yıl öncesine kıyasla çok zor artık.

** AK Parti ve Recep Tayyip Erdoğan İslami, baskıcı bir rejim mi yaratmak istiyor?

- 2015 yılında bu mümkün mü? Buranın erkekleri biraz ürkektir ama bir de kadınlar var. Küçümsemeyin. Otuz beş milyon kadını evlerine hapsedecek, “Sadece annelik yap” diyeceksiniz... Yeter mi erkeklerin enerjisi bütün ülkenin ağırlığını taşımaya, üretimi yapmaya? Kadınların enerjisine muhtaç burası, kadınsız hiçbir çözüm olmaz. Baskı yaparsan kadınları ayaklandırırsın.

** Kadını eve hapseden, döven, öldüren bir toplum nasıl iyileşebilir?

- Zor iyileşir. Onun için asıl değişimin kadından başlayacağını düşünüyorum. Burası bir kadın başkaldırısı yaşayacak bence.

** Bu neleri değiştirir?

- Kadın, insanlık zincirinin halkalarının birbirine eklenerek uzayıp gitmesini sağlayan sihre sahip. İnsanlığın gelişmesi için doğru tercihleri yapmakla görevlendirilmiş doğa tarafından. Erkek kendini beğendirmeye çalışır, kadın tercih eder. Tercih ettiği erkekle, doğurduğu çocukla, o çocuğu eğitişiyle evrim zincirinin efendisi aslında kadındır. Evrimin efendisi olduğu için hayata yüklediği anlamlar da çok ve zengindir. Fiziksel güç eksikliğinin önemini kaybettiği bir çağda, pek uzak olmayan gelecekte kadınların ağırlığının erkeklerden fazla olacağını sanıyorum.

** “Kaç kadın vardır ki, bütün alımlılığı, zekâsı, yüreği ve insanlığıyla kadındır” diye yazmışsınız. Bu tür kadınlar az mı ki?

- Fiziksel gücün diğer her şeyden önemli olduğu binlerce yıl... Erkek onu ezmiş. Kadın kendisini saklamayı, gizliliği, kandırmayı öğrenmiş. Ezilmek insana ağır yükler yükler. O yüklerden yeni yeni kurtuluyor kadın. Bu yüzyılın sonunda bildiğimiz bütün kadın tanımları değişecek.

İSLAM’I KİM TEMSİL EDECEK? YUNUS EMRE Mİ YOKSA ELİ SİLAHLI KATİLLER Mİ?

** IŞİD vs. gibi katillerle, fanatiklerle aynı dünyada nasıl yaşayacağız?

- Yeryüzünde büyük gelir, kültür, birikim farklılıkları var. Bu yüzyılın ortalarına doğru dünya bir dengeye gelir. Ama o zamana kadar, geride kalanlar varlıklarını şiddete başvurarak kanıtlama ihtiyacını aşamayacaklar gibi. “Ben de varım” demek istiyorlar. Ama bunu sözle, çizgiyle, eserle, kitapla yapamadıkları zaman silahla yapmaya uğraşıyorlar.

** Bununla nasıl mücadele edilir?

- İslam âlemindeki köktendinciliğin panzehiri de İslam’ın içinden çıkacak, çıkabilirse... Bu aslında Müslümanlığın imtihanı. Şu anda Müslümanlık bir silahlı örgüt gibi görünmeye başladı. İslam bir din olarak varlığını sürdürüp gelişecek mi yoksa bir silahlı örgüt görüntüsü içinde mi kalacak, bunu Müslümanlar belirleyecek. Yeniden dinin bir felsefesi, bir özü olduğunu, tasavvufu keşfedebilirlerse, katillerle değil Yunus Emre’yle övünmeleri gerektiğini fark ederlerse, bu darboğazdan çıkarlar. “Cennet cennet dedikleri birkaç köşkle birkaç huri, isteyene ver sen anı, bana seni gerek seni” diyen Yunus Emre’yi İslam âleminin yeniden okuyup değerlendirmesi gerekiyor. Zaten Yunus’un kıymetini anladıklarında Wolinski’ye de kıyamazlar (7 Ocak 2015’te Paris’teki Charlie Hebdo saldırısında öldürülen Fransız karikatürist). İslam’ı kim temsil edecek? Yunus Emre mi yoksa eli silahlı katiller mi?

** Diğer dinler bu sorunları nasıl çözdü? İslam nasıl çözecek?

- Her dinin fanatizme açılan kapıları vardır. İslam’ın çok parlak beyinler yarattığı dönemler oldu. Hıristiyanlar fanatizme Rönesans’la ve Reform’la denge getirdiler. İnsanlığın ortak bir kültürü olduğunu, İslam’ın da bunun parçası olması gerektiğini kavradığınızda çözüme yaklaşırsınız. Bu ortaklığı anlamak için İbn-i Rüşd’e bakmak gerekir. Aristo’yu çok iyi incelemiş, Batı medeniyetini de derinden etkilemiştir. Müslümanlar bu kadar kompleksli şekilde ezileceklerine, geçmişlerine ve kültürlerinin insanlığın ortak uygarlığındaki yerine bakmalılar. Bu, komplekslerinden kurtulmalarına yardımcı olur. Kendilerini insanlığın diğer parçasından ayırmak yerine, o parçayla bütünleşmeleri, bütün yaratılanları inandıkları Allah’ın yarattığı canlılar olarak görmeleri herhalde Müslümanlığa aykırı olmaz.

** İslam dünyasındaki şiddet - terör çıkmazının AK Parti gibi İslami çizgideki hareketler üzerinde nasıl etkileri olur?

- Hem olumlu hem olumsuz etkileri olacak. İslam’ı dünyanın geri kalanından ayıran, İslam olmayan herkesi düşman gören, inkâr eden bir Müslümanlık özellikle siyasi alanda çok ciddi sorun yaşar. Bir ideoloji ya da din sorun yaşamaya başladığında, geçmişine, kaynağına bakarak çare arar. Müslümanlar da içlerinde tartışacaktır. İslam nedir, ahlakı nedir, felsefesi nedir tartışmalarının Müslümanlar arasında yoğunlaşacağı bir dönem yaşanacak... Şimdilik kaçınmaya çalışıyorlar ama sonunda tartışacaklar; çünkü bu, bir hayat memat meselesi.

** İnsanlara toplumsal sorunlarla mücadele etmeyi mi önerirsiniz, keyfine bakıp kısacık hayatın tadını doyasıya çıkarmayı mı?

- Bu iş öneriyle olmaz. Neyi yapabiliyorlarsa onu yaparlar. Mücadele edecek gücü olan insanı öneriyle mücadeleden vazgeçiremezsin. O gücü olmayanı da öneriyle mücadeleci yapamazsın. Ama şunu söyleyebilirim: Mücadele edersen, çocuklarının, torunlarının yanında başını yere eğmezsin.

** Bu mücadelede ayakta kalmanın yolu nedir?

- Hayata, insanlığa ve kendine güvenmek... Güvenmekten vazgeçme. Sen hayata güvenirsen hayat da seni korur.

** Mutlu bir hayatın sırrı nedir?

- Zamanı unutmak... Zamanı unutuyorsan mutlusun demektir.

UZUN BİR ÖMÜR DİLEMEDİM HİÇ

** Ölümden korkmuyor musunuz?

- Yok, ölümden korkmuyorum. Sadece o son ayrılış anının sorunsuz olmasını istiyorum. Ama doğrusu uzun bir ömür istemedim hiç. Şimdi de uzun bir ömür dilemiyorum kendime. Sen de dileme.

** Ölümden sonra hayata inanıyor musunuz? Yaşama açlığınız bitti mi?

- Hiç inanmadım, şimdi de inanmıyorum. Belli bir yaştan sonra hayat için bir açlık duymuyorsunuz, aksine yük olmaya başlıyor. Daha yaşayayım gibi bir talebim yok doğrusunu istersen.

TÜRKİYE YANLIŞ BİR AŞK GİBİ

** Onca mücadele, kavga, hapishane... Bugün dönüp baktığınızda... Değdi mi?

- İnsanlar acı çekerken, ezilirken, yoksul kalırken ben daha keyifli bir hayat yaşasaydım, hiç sesimi çıkarmasaydım, bu yaşa geldiğimde asıl o zaman “Değdi mi” diye sormak gerekirdi. “Değdi mi insanların acısına arkanı döndüğüne” diye sormak gerekirdi. Yaptıklarım, yazdıklarım bir işe yaradı mı bilmem ama bir daha yaşasam gene aynı şekilde yaşardım.

** “Keşke başka bir ülkede doğsaymışım” der misiniz?

- Derim tabii. Aklı başındaki herkes der ama Türkiye’den vazgeçemiyoruz... İnsan doğup yaşadığı yere âşık oluyor bir şekilde, yanlış bir aşk gibi, tarif ettiğinde âşık olacağın kadın o değil ama onu seviyorsun... Ne yapacaksın...

Çınar Okay/HÜRRİYET

Editör: TE Bilişim