Kaan Sınıfı "ONUK  Çok Amaçlı Taktik Platform" konsepti çerçevesinde  ürettiği  dünyanın bir numaralı  yüksek hızlı hücumbotları ile tersanesinin adını altın harflerle Türk Savunma Sanayii  tarihine yazdıran Yonca-Onuk Tersanesi Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Dr. Ekber Onuk başarılarla dolu, sıra dışı  kariyer öyküsü;  mütevazi ve bilge kişiliğiyle Türk Denizciliğindeki bir ulu çınar. Son günlerde dünyanın en hızlı hücümbotunu üretmesi ile yeniden gündemde olan Sayın Ekber Onuk ile SeaNews Dergisi için yapılan özel röportajı siz Kaptan Haber okurları için paylaşıyoruz.

 SeaNews: Ekber Bey, Bize kendinizden bahseder misiniz?

Ekber Onuk: Kendimden söz etmeye eskilerden bahsederek başlayayım. Büyük dedem Mareşal Kurt İsmail Paşa  Ruslara karşı savaş kazanmış, dedem İzmir'e ilk giren Süvari Alayı'nın komutanı. Anneannemin babası Ertuğrul Firkateyninden kurtulmuş tek subay.  Daha sonra Bahriye İmalat Reisi olmuş. Hep onların hikayelerini dinledik çocukluğumuzda.    Aşağı yukarı 4 yaşında otomobil mühendisi olmaya karar vermiştim. Anneannemin 3 kuzeni vardı. Bunlardan bir tanesi oldukça meşhur bir filozof olan Sakallı Celal idi. Kız kardeşi Cemile Hanım ise 1914 yılında İngiliz Lisesi'ne giren ilk kız öğrenci. Büyük ağabeyleri de Kemal Bey veya nam-ı diğer "Mucit Kemal". Kemal Dede çok iyi bir mühendis... Kurtuluş Savaşı sırasında kardeşiyle birlikte çok iyi Fransızca, İngilizce konuştukları için Fransız Subayı üniforması ile Anadolu'ya silah kaçırmışlar. Biliyorsunuz üniformayla yakalanırlarsa cezası idam idi, böyle deli insanlar. Kurtuluş Savaşı'ndan İsveç'e gitmiş, Scania grubunda tasarın mühendisi olarak çalışmış, patentler almış, patentleri satmış ve orada 28 sene yaşamış. İsveç’ten Türkiye'ye dönünce de yollarımız bu noktada kesişti. O zaman biz Göztepe'de büyük eski bir köşkte oturuyoruz, bilirsiniz eski geniş aileleri. Kemal Dede de yanımıza geldi, bütün gün oturur proje çizerdi. Beni büyüleyen çeşitli renklerde Caran d'Ache mühendis kalemleri vardı, onları görmeliydiniz. O tarihlerde yaklaşık 3 yaşındaydım. Her sabah kalkar kalkmaz onun yanına gider, otururdum. O bir şeyler çizerdi, bana kitaplar gösterir, anlatırdı. Sonra  O bana balık çiz, kamyon çiz derken ben 4 yaşında mutlaka otomobil mühendisi olmam gerektiğine karar verdim.

 Kemal Dede'yi ben 7 yaşındayken bir trafik kazasında kaybettik. Çok acı, ustamı kaybetmiştim, ama bana öğrettiklerinin gücünü hala hissediyorum.  Türkiye'deki en büyük eksiklikte bu zaten, usta-çıraklıkla başlayan oryantasyon. Yani insanların okul öncesi veya yükseköğrenim öncesi okulda kendilerinin hoşuna giden bir alanı seçme ve onu tanıma imkânları olmadığı için ciddi bir sorun yaşıyoruz. Liseyi Saint Joseph'de okudum, orada öğrendiğim yabancı dil sayesinde otomobil kitapları okuyordum. Okudukça anladım ki iyi otomobil tasarımcıları uçak mühendislerinden çıkar. Ben de İTÜ'ye girdim, sadece Makina-Uçak yazdım ve Uçak Mühendisi olarak mezun oldum.

Okul bitince Otosan'a girdim, Anadol Ralli Takımı'nda yarıştığım için beni tanıyorlardı. Beni STC 16 Projesi'nin başına verdikleri zaman 23 yaşındaydım. STC 16 Türkiye'de tasarımı yapılmış ilk araba.  Sonra da Türk Hava Yolları'nda Yatırım Planlama Başkanı oldum. 1985 yılında Yonca Teknik'i kurduk.

SeaNews: Anadol STC-16 Projesi'nden bahseder misiniz?

Ekber Onuk: Türk otomotiv tarihinde insanlar "Devrim" in bu işi başlattığına inanıyorlar. Ben bu fikre katılmıyorum. Bana göre birtakım çalışkan mühendisler kendilerine verilen herhangi bir aleti bildikleri kadar kopya etmişlerdir. Herhangi bir mühendislik ve tasarımdan bahsedilemez.

Türkiye'de mühendislik ve styling olarak seri imalata yönelik hazırlanan ilk otomobil Anadol STC-16'dır. Bu projede çok sıradışı bir ekiple çalıştık. Otosan Mamul Geliştirme Ekibinde yaş ortalaması 27 idi.  Toplam 12-13 kişiydik. Ekibimizde Eralp Noyan, Günay Atuk, Kadri Nişel, Zeki Diker, Necdet Oral gibi isimler vardı. Anadol STC-16 Projesi'nin tasarımına 1972'de başlandı. Nisan 1973'de satışa konuldu, 3 yılda yaklaşık 198  adet üretildi. STC'ye halk arasında "Süper Türk Canavarı" da deniyordu. Daha sonra Otosan bu otomobili satmakta zorlanınca, üretim durduruldu. 

SeaNews: Deniz sektörüne girme fikri nereden doğdu?

Ekber Onuk: Benim ortağım Şakir Yılmaztürk denize çok meraklıydı. O bir gün geldi, "-Tekne yapacağız" dedi,  oradan başladık. 1986'da Yonca Teknik A.Ş.yi kurduk. Sonra oğlum Kaan bizim adımıza da bir şirket olması gerektiğini düşündü. Allah gençlere ömür versin. Onun için ben de Yonca Teknik'teki hisselerimi ortağım Şakir Yılmaztürk'e devrettim, Onuk Taşıt Sanayi'ni kurdum. Sonra 1997'de Yonca Teknik A.Ş. ve Onuk Taşıt Sanayi bir joint venture olarak birleşti, hala da öyle devam ediyor.

Bu sadece Kaan'ın başlattığı bir şey ve geleneksel olarak da öyle devam ediyor.

SeaNews: MRTP konsepti nasıl  doğdu?

Ekber Onuk: Oğlum Kaan çocukluğundan bu yana farklı tekne çizimleri yapardı, askeri tekne piyasasına girmemizi söylediğinde 19 yaşındaydı. O genç yaşına rağmen son derece ileri görüşlüydü. US Seals 'de Binbaşı olan ve aynı zamanda otomobil yarışçısı olan Bill Weber'in denizdeki yeni savaş ortamının kıyısal sular olacağı  öngörüsüne kulak verdik ve dünyadaki en önemli tasarım bürolarını dolaştık. Kaan bu süreç sonunda yat yerine askeri tekne üretme fikrine sıcak bakmaya başladı. 

Kaan'ın fikri silahları üst binanın arkasına koymaktı. O güne kadar silahlar teknenin ön tarafına konmuştu.  Teknelerde, üst binanın arkasına konan stabilize platform fikri de oğlum Kaan Onuk'a aittir.  Doç. Dr. Mehmet Ali Baykal ile birlikte ilk askeri tekne tasarımını "Kıyı Merkezli Harekât " adıyla  ortaya koydular. Bu tasarımı müteakip Kaan ve arkadaşları şu anda bizim bildiğimiz Kaan sınıfı MRTP tasarımına girdiler. 

1996'da Kaan'ı 22 yaşındayken bir kazada kaybedince her şeyin bittiğini ve işe devam etmemeyi düşündüm. Ortağım Şakir bana çok kızdı ve dedi ki " Bu Kaan'ın projesiydi, nasıl yarıda bırakabilirsin? " böylece devam ettik. Daha sonra "Ani Müdahale Botu" işine girdik ve bu günlere geldik.

SeaNews: MRTP'lerin genel özellikleri nelerdir?

Ekber Onuk: MRTP İngilizce "Multi Role Tactical Platform" teriminin kısaltması, Türkçe‘ye "Çok Amaçlı Taktik Platformu" olarak çevrilebilir.  Kıyı bölgesindeki tehditler mevcut sistem ve kuvvet yapısını güç durumda bırakıyor. Açık deniz gücünün yeteneklerine dayanarak kıyılarınızı kontrol edemezsiniz.

Kıyının kontrolü, o amaca yönelmiş özel beceri ve kaynaklarımızı gerektiren bir hedef. 21. Yüzyıl'da kıyısal suları ve aynı zamanda açık denizlerin kontrolünü elde tutmak isteyen güçlerin platformlarının tasarımı için şu 3 ana özellik üzerine odaklanması gerekiyor. Bu üç özellik bizim MRTP programımızın 3 S'i. Speed (hız), Sea Keeping (denizde tutunma kabiliyeti), Stealth ( görünmezlik özelliği). Bu tekneler çok üstün performanslı, ileri kompozit hücumbotlar. 

Türkiye'de hiçbir sanayi kuruluşu ben kendi alanımda dünyada en iyisini  yapıyorum diyemez.  Bunu söyleyebilecek tek kuruluş biziz.  Bu tekneler her açıdan çok büyük bir ara dünyada en iyisi. Yani bugün otomobilde Maybach neyse Bugatti neyse hücumbotta da ONUK MRTP aynı şey.

SeaNews: Hız açısından mı?

Ekber Onuk: Her açıdan;  bakın hız, tutuş  vs. hiç önemli değil. Bu performans özellikleri çok uzun bir liste ve hepsi birbirini dengelemek zorunda… Dolayısıyla bir sistemin diğerinden iyi olması için, tüm özelliklerin belli bir seviyede olması lazım. Biz istesek daha hızlı da gidebiliriz fakat bir görev profilini sağlayabilmek için belli birtakım özellikleri kendi aralarında dengelemek zorundayız. Sonunda ortaya çıkan hücumbot başkalarının ulaşabileceği  seviyenin ötesinde bir hücumbot... 

SeaNews: MRTP Türkiye ve dışarıda hangi ülkelerde kullanılıyor?

Ekber Onuk: Bizim Malezya Sahil Güvenlik'te teknelerimiz var. Gürcistan'da teknelerimiz var, şu an bu teknelerden biri burada bakım görüyor. Pakistan'da, Birleşik Arap Emirlikleri'nde teknelerimiz var. Katar'da, Mısır'da, Kıbrıs'ta teknelerimiz var. Türkiye'de Sahil Güvenlik'te teknelerimiz var. Sahil güvenlik, deniz kuvvetleri, özel kuvvetlerde kullanılan hepsi hücumbot standardında tekneler. 

SeaNews: Teknelerinizden Avrupa veya Amerika'da var mı?

Ekber Onuk: Avrupa ülkelerinde yok, Amerika'da da yok. Çünkü onların birincisi kendilerine göre çok korumacı bir politikaları var, dışarıdan bir şey almıyorlar. İtalyan "Guarda di Finanza" bizimle konuştu, Alman Zocca da benim yakın arkadaşım, tekneleri güzel ama "1893'den beri İtalya dışarıdan bir kayık bile satın almadı" dedi. Uluslararası ihaleye açık şekilde sizi çağırırlar ve ihaleyi kendilerine verirler.  İsveç Sahil Güvenlik için de aynı şey oldu. Biz alıştık buna.

SeaNews: Amerika piyasası da aynı mı?

Ekber Onuk: Amerika piyasasında da bir şekilde, Fast Response Cutter B tekne isteniyordu, 40 knot hıza sahip olan. Bu tarz tekne üreten tek tersane biz olduğumuz için olmaz böyle bir şey deyip, 28 knot'a indirdiler.  SeaNews: Peki ülke olarak bu konuda bizim politikamız ne? Ekber Onuk: Biz de bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Diğer ülkelerden eskiye göre daha az alıyoruz, mühendisliğin Türkiye'de yapılmasını şart koşarsak o, o kadar kolay olmuyor. Burada, şöyle söyleyeyim tasarımı bize ait değilse, üretmenin çok bir faydası yok önemli olan tasarım gücünüzün size ait olması, yani tasarımını kendinizin yapması. 

SeaNews: Bu tekneler sizin kendi tasarımınız ve üretim de yerli.

Ekber Onuk: Tabi, hepsi yerli ve bizim kendimize de ait bazı yöntemlerle kendi geliştirdiğimiz teknolojilerle ürettiğimiz bir şey. Başkalarından herhangi bir şey , teknoloji almadık. Dünyanın hiçbir yanında buradaki gibi bir üretim yapılmıyor.  Bu teknelere fast attack craft veya patrol craft deniliyor. Yüksek hızlı hücumbotlar, 50 m'ye kadar. Tasarımı % 100 yerli, bazı malzemeyi yurtdışından almak zorundasınız. Dünyanın hiçbir yerinde kimse %100 yerli üretim yapmıyor. 

SeaNews: İç piyasada rakibiniz yok görünüyor.

Ekber Onuk: Ne içeride  ne de dışarıda rakibimiz yok.  İnsanlar bu seviyede olduklarını düşünseler bile  bu seviyede üretim yapan bir yer yok. 

SeaNews: Buna göre Avrupa ve Amerika dışında; Ortadoğu, Afrika, Uzakdoğu, Asya-Pasfik  piyasalarında da güçlü olmanız gerekiyor. Burada rekabet kiminle?

Ekber Onuk: Doğru güçlüyüz. Rekabet başka ülkelerin politik güçleri ile teknolojileri ile değil.  Bu piyasada bizim standardımızda olmayan bir sürü ürünü bazı devletler kendi politik güçleriyle satabiliyorlar oraya.

SeaNews: Piyasada örneğin rekabette Yonca-Onuk’tan sonra kim geliyor?

Ekber Onuk: Kimse gelmiyor, arada çok büyük bir fark var ama kalkıp Amerika FMS kredisiyle Pakistan'a bir takım garip tekneler satıyorsa, Türkiye'nin böyle bir kredi şansı olmadığı için biz de burada bekliyoruz. Biz fiyat olarak zaten piyasada bulunan diğer firmalardan daha yukardayız. Yani bir Opel'i bir Porsche ile karşılaştırmanız mümkün değil. Eğer insanlar bir Porsche alacaklarsa o Porsche'nin fiyatını verecekler.

SeaNews: Siz bugüne kadar neyi farklı düşündünüz? Başarınızı neye borçlusunuz?

Ekber Onuk: Bu başarı başkalarından daha çabuk öğrenmek ve daha iyi yapmak hedefinden kaynaklandı. Shell Royal Dutch'ın Stratejik Planlama Başkanı Arie de Geus'in yazdığı çok güzel bir kitap var. " The Living Company", bir şekilde elinize geçerse mutlaka okuyun. Arie de Geus kitabında şöyle diyor " Sürdürülebilir yegane rekabetçi avantaj, rakiplerden daha hızlı öğrenebilmektir". Biz hiçbir zaman bize verilmiş olan şartnameleri bir sınır kabul edip onlara göre tasarım yapmadık. Biz hep onların ötesine geçmeye çalıştık. Ötesine geçtiğimiz için de piyasada bugün böyle bir yerimiz var. 

SeaNews: Devletten beklentiniz ne bu konuda?

Ekber Onuk: Savunma ürünleri devletin politik desteğiyle satılabilir. Bugüne kadar birçok yerde devletimiz bize çok ciddi destek sağladı. Bunun Türkiye'nin ağırlığı olarak devam edebilmesini istiyoruz. Yani daha önce Başbakan iken Sn. Recep Tayyip Erdoğan yaptığı gibi, bizi tuttu Pakistan'da Pakistan Cumhurbaşkanı'nın masasına götürdü, bu iş bekliyor bunu çözelim diye. Malezya'da da aynı şekilde. Burada devletin ağırlığı çok önemli, devletin ağırlığı olmadan bazı işleri çözemezsiniz.  Özellikle askeri projelerde. 

SeaNews: Ar-Ge Çalışmalarınız nasıl gidiyor?

Ekber Onuk: Ar-Ge çalışmaları olmadan herhangi bir şekilde teknoloji lideri olduğunuzu iddia edemezsiniz. İlla başkalarından daha çabuk öğrenmek zorundasınız, başkalarından daha farklı hedefleri aramak zorundasınız  ve bir şekilde de burada biraz başarılı olmak zorundasınız. 

SeaNews: MRTP'ler daha nereye kadar geliştirilebilir? Ne kadar daha hıza çıkabilir? Şu an için düşünmesi ütopik sayılabilecek, gelecekte ne olabilir?

Ekber Onuk: Bizim ütopik hiç bir hedefimiz yok. Biz  mühendisiz, ne yapabileceğimizi  ütopik düşündüğümüz noktalar oluyor ama bunların yapılabilir olduğunu kontrol etmek zorundayız. Yani ütopik bir hedef kısa bir süre aklınızda ütopik olarak kalır, onun yapılabilir olup olmadığını anlamak için kontrol edersin, dolayısıyla biz şu anda aşağı yukarı 50-55 m'ye kadar birtakım kompozit teknelerin Türkiye'de geliştirilebileceğini ve yapılacağını  biliyoruz. Hazırlanmış bazı tasarımlarımız var. 70 knot'ı zaten geçtik, daha öteye de götürme gibi bir niyetimiz yok, dolayısıyla biz inanıyoruz ki alışılagelmiş 60 m teknelerden daha iyi daha küçük kompozit tekneler geleceğin deniz gücünü oluşturacak. 

SeaNews: Bu teknelerin hayalet özellikleri nasıl oluyor?

Ekber Onuk: Hayalet özellikleri şu, hepsinde değil bazılarında var, radara yakalanmamak için çeşitli tedbirler alınıyor. Bu tedbirler şekille ilgili, şekli ona göre düşünmemiz lazım, gelen radar dalgalarını bir şekilde gönderen istasyona hiçbir şekilde dönmeyecek gibi yansıtmamız lazım veya bu radar dalgalarını bir ölçüde soğurarak geri dönmelerine mani olmak lazım. Bu şekil ve radar emici malzemelerin özellikleriyle oluyor. Biz şekli sağlayabiliyoruz, onun dışında da radar emici malzemeleri de piyasadan müşterinin müsaade ettiği şekilde toplayabiliyoruz. Çünkü bunlar hepsi stratejik malzeme ve bu malzemeleri herkes her zaman satın alma şansına sahip değil. Bazı devletler bu seviyedeki malzemeleri satın alma imkânına  sahip değiller. 

SeaNews: Ticari gemilere yönelmeye niyetiniz var mı?

Ekber Onuk: Hiç böyle bir niyetimiz yok, biz sadece bildiğimiz işi yaparız. Bildiğimiz işin dışında bir alana yönelmemiz akılcı değil. Tersane yönetimi ve bizler özel tekne yapmayı pek sevmiyoruz. Çünkü özel teknede müşterinin bazı kaprisleriyle karşı karşıya kalıyorsunuz. Bir kere bu standartta bir özel tekne alan kişi başarılı bir iş adamı, her şeyi biliyor, tekneyi de sizden iyi biliyor. Dolayısıyla teknenin özelliklerini bozacak bir sürü istekle karşınıza geliyor. Onu belli bir noktaya getirip teknenin özelliklerini bozmadan bir paket haline getirmek uzun bir process. Her müşteri için bununla uğraşmak zorunda kalıyorsunuz.

SeaNews: Daha butik mi?

Ekber Onuk: Butiğin ötesinde, anlamsız istekleri oluyor. Bir tane Porsche alıyor, bunun içerisine buzdolabı falan koyalım diyor. Bunlarla baş etmek bu kadar kolay değil, çünkü bu kadar yüksek performanslı bir teknenin ağırlığı, tüm özellikleri  son derece kritik. İstediğinizi istediğiniz şekilde yapamazsınız, bu uçak standardında bir üretim. Dolayısıyla tekneyi alacak olan kişi eğer yüksek hızlı tekneden anlamıyor ve her şeyi bildiğini düşünüyor ise onunla çok hoş olmayan bir diyaloğa geçiyorsunuz. Müşteri çoğu zaman haklı oluyor. Tabi onu kırmadan da işi yürütmeniz gerekiyor. Kolay bir proses değil, onun için biz bunu pek sevmiyoruz. Hem zaman alıyor hem de istediğimizin dışında bir takım hedefler ortaya çıkıyor. Tam tekne bitmek üzereyken tekne sahibinin hanımı geliyor, tekne sahibinin hanımı tekneye iki ton ilave yük getiriyor. İki ton ilave yük demek teknenin performansında değişiklik demek, bir de onunla savaşmak zorunda kalıyorsunuz, böyle bir uğraşa değmez. Askerlerle mühendisçe itişmeyi tercih ediyoruz, onların ne istediklerini daha iyi bildiklerini görüyoruz. Onlarla tartışmak daha yapıcı oluyor, sonunda onlar da teknik seviyede insanlar, onlarla daha kolay anlaşıyoruz. 

SeaNews: Firmanızdan, tersanenizden övgüyle bahsediliyor. Tersanenizde iş güvenliği ne durumda?

Ekber Onuk: İş güvenliği bizim için çok önemli. Biz bir ölçüde bir otomobil fabrikası, bir uçak fabrikası gibi düşünüyoruz. Çok ciddi emniyet tedbirleri alıyoruz. İnsani yükümlülüklerimizin dışında,  bizim için elemanlarımız son derece önemli, çünkü emek yoğun bir iş yapıyoruz. Yaptığımız emek yoğun işte çok tecrübeli kişileri kullanıyoruz. Bu tecrübeli kişilerin birkaç gün bile işten sakıt kalması bizim için  doğru değil. Ayrıca burdaki  çalışan herkes bizim onları onlardan daha fazla düşündüğümüzü bilmek ve bunu hissetmek durumunda. Çok önem veriyoruz bu işe, Allah'a şükür hiçbir problemimiz olmadı. Ben bir sefer ayağımı kırmak üzereydim. Üretim Müdürümüz Ümit bir kere düştü, biraz belini sakatladı. Onun dışında işçi mertebesinde böyle bir şey yok çünkü onlara güvenlik şartlarını %100 uyguluyoruz,  biz bazen kaytarsak bile. 

SeaNews: Bu sene ve önümüzdeki sene için tersanenin sipariş defteri nasıl?

Ekber Onuk: Yani bir şekilde ayakta kalabileceğimizi ve devam edeceğimizi  ümit ediyoruz. Tabi bizim gibi askeri alanda faaliyet gösteren tersaneler hep bir projeyi alıp,  bir süre onunla yaşamak zorundalar. 

SeaNews: Yurtiçinde de talep bir süre sonra doyuyor olmalı.

Ekber Onuk: Biz yurtiçine çok büyük bir ağırlık vermiyoruz. Bizim şu anda üretimimizin % 70'i yurtdışı ile ilgili. Dolayısıyla yurtiçinden beklentimiz yok. Çünkü yurtiçi piyasanın çok keyif verici olmadığını düşünüyoruz. 

SeaNews: Hangi açılardan?

Ekber Onuk: Yani kendimizi çok mutlu hissetmiyoruz, yurtiçi projelerde. Biz yurtdışı projelerde çok daha rahat ediyoruz. Dolayısıyla yurtdışı projeleri kovalamak bizim için daha iyi oluyor. Fuarlara da katılıyoruz. Müşteriyle çok ciddi birebir ilişki kurmak zorundasınız.  Müşteriye mal satmak değil çözüm sağlamak zorundasınız.  Müşterinin ihtiyacını anlamadan, onun harekat ihtiyaçlarının ne olduğunu  bilmeden, onun bu konuya ayıracağı imkanların ne olacağını  bilmeden herhangi bir şey satmaya çalışırsanız bu yanlış bir yere gidebilir. Biz biliyoruz ki dünyanın herhangi bir yerinde bir amaç için yapılmış bir hücumbot, bir başka yerde hiç  işe yaramayabilir. Dolayısıyla önce müşterinin ne istediğini çok iyi anlamak zorundasınız, ona göre de ona bir çözüm getirmek zorundasınız. Sen şu  malı al değil. Bu bu şekilde kullanılacak, bu görevi yapacak.  Bizim böyle bir ekibimiz var ve bu konuda da oldukça başarılıyız.

SeaNews: İTÜ mezunu olarak okulunuzla ilişkileriniz devam ediyor zannediyorum, size "Onur Ödülü " de verildi. Siz de okulun "Solap Splash" projesine destek verdiniz. Şu anda bu projeler ne durumda?

Ekber Onuk: 6 sene üst üste destek verdik. Güneş enerjili araba yarışlarına da destek verdik. Burada bir sürü birincilik madalyası var, hepsi burada duruyor. Ama İTÜ'nünbazı  projelerinden dolayı beni kızdırdığını söyleyebilirim.  Bir şekilde talebelerin bu işe bizim önem verdiğimiz kadar önem vermedikleri zaman sonuç alamayacaklarını öğrenmeleri lazım.  Nitekim birkaç sene önceki Avustralya'daki yarışta biz Sakarya Üniversitesi'ne destek verdik. Sakarya Üniversitesi çok ciddi bir şekilde bu işe hazırlandı. İTÜ aynı ciddiyeti göstermedi, yarışı bitiremedi, bizi çok kızdırdılar. Şu anda herhangi bir öğrenci projesine destek vermeme kararı aldık. Bir şekilde bu kararımızın değişmesi için çok şeyler görebilmemiz lazım. 

SeaNews: Eğitim olarak okulla bir bağınız var mı? Ya da bir başka bir eğitim kurumuyla?

Ekber Onuk: Yok, ama bazı okullara gidip bir şeyler anlatmamı istiyorlar ben de gidip, seminer gibi bazı toplantılara katılıyorum. Ama eğitim çok önemli, çünkü biz "Solar Splash", "Güneş Enerjili Araba" gibi projelerde yarışan takımlardan beğendiğimiz çocukları ekibimize aldık.  Bizim şu anda dahili  kadromuzda bu kişiler;  çünkü onların olaya mühendislik olarak nasıl baktıklarını, üretim olarak nasıl baktıklarını, işte nasıl çalıştıklarını, nasıl sonuç aldıklarını izlemenin en doğru yolu onları böyle bir iş üzerinde görmek. Yani bu projelerin çok önemli bir yönü var esasında, bir özgeçmişe ve bir diplomaya bakarak adam almak aynı sonuç değil, dolayısıyla biz bu çocukları burada bir ölçüde bir ön teste tabi tutuyoruz. Aralarından da çok iyileri çıkıyor. Nitekim 6-7 tane böyle projelerden kalan çocuk bizim kadrolarımızda. Dolayısıyla bunun böyle bir faydası var ama ne yazık ki 2 senedir bu işten biraz uzak duruyoruz. İTÜ'nün, öğrencilerin bu işlere biraz kayıtsız davranması  bizi çok üzdü. Çocuklar hafta sonları kız arkadaşlarıyla sinemaya gitmeyi tercih ediyorlarsa yarışçı olamazlar. Yarışçı demek, ben de otomobil yarışçılığım var seneler senesi, yarışı kazanmak zorundadır. Hem onu yapayım hem bunu yapayım olmaz. Martina Navratilova'nın çok güzel bir lafı var, birçok kişi kızıyor ama "Önemli olan kazanmak değil yarışmaktır lafı, kaybedenlerin icadıdır" der. Dolayısıyla yarışa giriyorsanız kazanmak için oraya gideceksiniz, gerekeni yapacaksınız, başka bir şey yok . Bunu hissetmeyen insanlarla da yola çıkmak mümkün değil çünkü bizde burada sanki bir yarışın içindeyiz yani. Başkalarından daha iyi olma iddiasını taşıyoruz.  Başkalarından daha iyi olmanın özü de, ancak bir yarışçı gibi bunu düşünmektir. 

SeaNews: Denizle başka bir ilginiz  var mı? Örneğin tekne ile denize açılmak, yelken?

Ekber Onuk: Yok, denizden fazla anladığım söylenemez. Yani tabi yüksek performanslı bir aracın tasarımı ve üretimi, o aracı kullanmaktan daha zevkli olabilir. Dolayısıyla bunun yapımı hakikaten çok iddialı  hedefler taşır. Başkalarından daha iyi birşey yapabilmek daima daha keyiflidir.

SeaNews: Bir de kızınız var. Kızınız Dila Onuk da ilgili mi bu konularla?

Ekber Onuk: Yok, kızım da burada oturuyor ama 2,5 ay önce anne oldu, ben de dede oldum. Şimdi tekrar başlayacak. O da otomobil yarışcısı;  stratejik planlamada, Yönetim Kurulu'nda çalışıyor. Aşağı yukarı 12 senedir bizimle. 

SeaNews: Sizin bir otomotiv geçmişiniz var. Biraz da ailenizdeki otomobil tutkusundan bahsedelim. Rahmetli oğlunuz Kaan, siz,  kızınız  Dila ailece yarışçısınız. Bu halen devam ediyor mu?

Ekber Onuk: Otomobil tutkusu, tabii ki evet. Kızım artık yarışmasa daha iyi olur. Ben artık yarışamayacak kadar yaşlandım. Şu anda bir otomobili seri üretime hazırlıyoruz,  senede 50 tane yapacağız, küçük bir spor otomobil. 

SeaNews: Bahsettiğiniz oğlunuzun hayali olan spor otomobil  "Sazan" mı?

Ekber Onuk: "Sazan" da yarış otomobili, o da önümüzdeki sene inşallah ortaya çıkacak." Sazan" değil onun bir küçük modelini seri üretime hazırlıyoruz. "Sazan"ı seri üretime sokmamıza imkân yok çünkü onun motoru büyük ve Türkiye'de çok büyük bir vergi dilimine düşüyor. "Sazan" üretildi ama şu anda onun bir üst versiyonu daha hazırlanıyor. 

SeaNews: Seri üretim burada mı olacak? Markası ne olacak?

Ekber Onuk: Küçük seri üretim,  senede 50 araba dediğiniz zaman, haftada bir arabayı burada da monte edebilirsiniz. Markası "Onuk" olacak. Tip onayını geçmeyi planlıyoruz,  herhalde Haziran gibi piyasaya vermeye başlayacağız. 

SeaNews: Peki fiyatı belli mi?

Ekber Onuk: Fiyatı aşağı yukarı belli, vergileriyle beraber 42.000 Euro gibi bir rakam olacağını tahmin ediyoruz. 

SeaNews: Ekber Bey bizi tersanenizde ağırlayarak,  sizinle güzel bir söyleşi yapma imkanını bize verdiğiniz için çok teşekkürler. 

Ekber Onuk CV: 13 Şubat 1948’de Istanbul’da doğdu. 1966 yılında Saint Joseph Lisesi’ni bitirdi. 1972 yılında İTÜ Makina Fakültesi’nden Uçak Yüksek Mühendisi olarak mezun oldu. 1974 yılında Von Karmann Institute -ULB’de doktora çalışmasını tamamladı. 1972 yılında Otosan A.Ş. de Mamul Geliştirme Mühendisi olarak iş hayatına başladı. Türkiye’de seri üretim için tasarlanan ilk otomobil olan Anadol STC-16 projesinde proje lideri olarak görev aldı. 1976-1981 yıllarında Türk Hava Yolları A.O' da Stratejik Planlama Uzmanı olarak görev yaptı. 1981 – 1983 yılları arasında Anadolu Hava Taşımacılık A.Ş.’nin kurucu kadrosunda bulundu ve Stratejik Planlama Genel Müdür Yardımcısı görevini üstlendi. 1986 yılında Şakir Yılmaztürk’le birlikte Kompozit yüksek hızlı tekne tasarım / üretimi yapmak üzere Yonca Teknik A.Ş.' yi kurdu. 1992 yılında Motali yatı ile IDSA Industrial Design Excellence Award Bronz madalyasını kazandı. 1994 yılında oğlu Kaan Onuk’la birlikte Onuk Taşıt Sanayii Ltd.’i kurdu. Onuk Taşıt Sanayii Ltd., ONUK MRTP hücumbot konseptini ortaya koyarak önce MRTP15, MRTP29, MRTP33/34 daha sonra da MRTP16, MRTP20, MRTP22 ve MRTP45 hücumbotları tasarım ve mühendisliğini tamamladı. ONUK spor otomobilleri tasarım / üretimi de Onuk A.Ş. tarafından yürütülmektedir. 1997 yılında Yonca Teknik A.Ş. ve Onuk Taşıt Sanayii Ltd. birleşerek Yonca-Onuk Ortaklığı’nı oluşturdu. Dr. Ekber I.N. Onuk halihazırda ONUK MRTP hücumbotlarının üretimini yürüten Yonca-Onuk Ortaklığı’nın Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı görevini yürütmektedir. Dr. Ekber I:N. Onuk yönetiminde Yonca-Onuk A. Ortaklığı V. Teknoloji Başarı Ödülü (2003), Savunma Sanayii Müsteşarlığı Mühendislik ve Tasarım Ödülü (2000) ve Dow Fabricator’s Excellence Award (2002) ödüllerini kazanmıştır. Dr. Ekber I.N. Onuk evli ve iki çocuk sahibidir. 

Editör: TE Bilişim