İlkokulda okuduğumuz Türkçe kitabındaki bir hikâye beni çok etkilemiştir.Hikayede; küçük Ali’nin anne ve babası yaşlı  büyükbabasına kötü davranmaktadırlar. Hatta öyle ki sofrada ona tahta bir kapla yemek yedirmektedirler.Küçük Ali bu duruma çok üzülür am

İlkokulda okuduğumuz Türkçe kitabındaki bir hikâye beni çok etkilemiştir.

Hikayede; küçük Ali’nin anne ve babası yaşlı  büyükbabasına kötü davranmaktadırlar. Hatta öyle ki sofrada ona tahta bir kapla yemek yedirmektedirler.

Küçük Ali bu duruma çok üzülür ama bir şey de diyemez.

Bir gün anne ve babası Ali’yi marangoz aletleriyle bir tahta parçasının üzerinde çalışırken bulurlar. Babası sorar:

-Ne yapıyorsun oğlum?

- Hiç baba. Tahtayı oyup bir tas yapacağım.

- Ne olacak tahtadan tas?

- Baba, siz büyükbabama tahta kapla yemek yediriyorsunuz. Düşündüm de, siz yaşlandığınızda benim de size yemek yedirmek için bir tahta kaba ihtiyacım olacak. Onu şimdiden hazırlıyorum.

Ali’nin bu sözleri üzerine anne ve babası çok duygulanırlar ve yaptıkları hatayı da anlarlar. O günden sonra bir daha Büyükbabaya saygıda kusur etmezler.

**************

Toplumların ilerleyebilmesi ancak her alanda yetişmiş insanlarının var olmasıyla mümkündür.

Zaman zaman kendi kendime sormuşumdur: bizim neden uluslar arası alanda büyük başarılara imza atmış insanlarımız yok, ya da sayıları fazla değil?

Neden Uluslar arası Denizcilik Örgütü gibi bir kuruluşun içerisinde, sekretaryasında veya komitelerinde yeterince elemanımız yok?

Neden uluslar arası karar alma mekanizmalarının içinde bulunamıyoruz? Neden hep başkalarının koyduğu kurallarla yönetiliyor da o kuralların oluşturulduğu mekanizmaların içerisinde kuralları yönlendiremiyoruz?

***************

Burada yine aklıma bir fıkra geliyor.

Ahirete göçüp cennette giden bir kişi; cehennemi ziyaret etmek ister. İsteği kabul edilir. Bir refakatçi eşliğinde cehennemi dolaşmaya başlarlar.

Her milletten cehenneme giden insanlar ayrı ayrı kazanlara konulmuştur. Ancak her kazanın başında bir zebani vardır ve bu zebani yukarıya çıkıp rahat bir  nefes almaya çalışanları elindeki bir aletle aşağıya doğru bastırmaktadır.

Yalnız bir kazanın başına geldiklerinde cehennem ziyaretçisinin dikkatini bir şey çeker: bu kazanın başında zebani yoktur. İşin tuhafı; kazanda su yüzeyine çıkıp nefes almaya çalışan da yoktur.

Refakatçisine “Bu kazan boş mudur” diye sorar. Refakatçi cevap verir:

“Hayır, bu kazan boş değil. Bu kazanda Türkler  var.  Burada kim yukarıya çıkmak istese, alttan birisi bacağından tutup çekiyor. O yüzden zebani konulmasına gerek görülmedi” der.

**************

DenizHaber’de Osman Kamil Sağ ile ilgili “Görevden alınıyor” haberini gördüğüm zaman bütün bunlar gözümün önünden geldi geçti.

Elbette ki 13 yıldır Denizcilik Fakültesinin başında pek çok değerli çalışmaya imza atmış olan Prof. Sağ da günü gelip kendisinden sonra geleceklere yol açacaktı. Bu olabilir, doğaldır.

Ancak kendi ellerimizle oluşturduğumuz insan değirmeninde, insanları kaybetmeden, incitmeden, küstürmeden, çalışma arzularını, üretme arzularını kırmadan bunu yapmayı ne zaman öğrenecek; ne zaman zafer çığlıkları attığımız gün aslında sıranın bize yaklaşmış olduğunun farkında varacağız?

Bugün makam  koltuklarında oturanlar kendilerinden önce oralarda oturanların nerede olduklarını hiç araştırdılar mı? Bunu araştırsalar ve o kişileri hatırlayıp hatırlarını sorsalar iyi olur; çünkü bunu yaparak aslında kendi geleceklerini biçimlendireceklerdir.

Prof. Sağ denizcilik eğitiminde dünya çapında marka olmuş bir isimdir. Bugün uluslar arası denizcilik camiasında Prof. Sağ’ı tanımayan yoktur.

Prof. Sağ bu noktaya siyasi mevkilere atanarak, belli olanakları kullanarak gelmemiştir. Bu noktaya kendi emeğiyle, kendini kabul ettirmesiyle gelmiştir.

Prof. Sağ  uluslararası denizcilik camiasında bugün bilindiği gibi bundan yıllar sonra da bilinecek ve sayılacaktır.  Görüşlerine önem verilecektir.

Uluslar arası camiada kurallar böyle işlemektedir. Uluslar arası saygınlık da öyle kolay kazanılamamaktadır.

Hâlbuki kerametinin nereden menkul olduğu meçhul pek çok kişi pek çok şey söyler bizde. Ancak bunlardan kaçta kaçı evrensel ölçüde değer bulur ve dikkate alınır? Onu kimse düşünmez.

Buna kısaca bir ad koymak gerekirse “Şark Kurnazlığı” diyebiliriz.

Bizde şark kurnazı hiç de az değildir.

Kırmızı ışıkta geçenden tutun da; kuyrukta bir numara ile iki sıra önünüze geçiveren uyanığa kadar pek çok şark kurnazına günlük hayatımızda rastlayabiliriz.

Gelin görün ki en çok trafik kazası da bizde olur. Trafik kazalarında en çok insan da bizde ölür.

******************

Prof. Sağ; IMO Eğitim ve Vardiya Standartları Alt Komitesi (STW Sub-Committee) Başkanlığı yapmıştır. Ülkemizin neredeyse 50 yıllık IMO Macerasında o seviyeye gelmiş başka bir kişi yoktur. Yakın ve orta vadede de olması olası görülmemektedir.

Ne var ki Prof. Sağ’ın IMO/STW başkanlığı çok kısa sürmüştür. IMO’da aslında kendisinin ve onun nezdinde ülkemizin  parlak bir geleceği olabilecekken bu görevinden istifa etmiştir.

Bunun nedenini irdelemek istemiyorum. Ancak şu kadarını söyleyeyim ki; kişisel çabalar bir yere kadardır. Güçlü bir ekip desteği sağlanmadıkça IMO Komite ve Alt Komite başkanlığı ne olur, ne de sürdürülür. Biz de en büyük eksikliğimiz olan organize olabilme ve ekip çalışması yapabilme  gibi hasletlere böylesine uzakken bunu başaramazdık; nitekim başaramadık da.

Prof. Sağ; Dünya Denizcilik Üniversiteleri Birliği’nin kurulmasına önayak oldu. Bu kuruluş ilk kongresini İstanbul’da yaptı ve Prof. Sağ başkanlığa seçildi.

Bunun dışında İTÜ Denizcilik Fakültesi’nin bugünkü modern imkanlara kavuşması için büyük emek harcamıştır Prof. Sağ.

Eksiklikleri olmuştur elbette. Eminim ki bu satırları okurken olumsuzlukları hatırlayanların sayısı da az değildir.

Ancak şunu unutmayalım: hiç kimse mükemmel değildir.

******************

Hz. İsa; Maria Magdalena’yı o dönemde  cezası taşlanmak olan bir   suçtan kendisine getirdiklerinde çok zor bir kararla karşı karşıya olduğunu biliyordu.

“Bırakın” dese o dönemde geçerli kuralları dışlayacaktı.

“Taşlayın”  dese cana kıymayı uygun bulmadığı için kendi inançlarıyla ters düşecekti.

O bilgece bir yol buldu.

“Evet, taşlayın” dedi.

“Ama ilk taşı içinizde günahsız olan atacak”.

 ***************

Ben Prof. Sağ’ın yaptıklarıyla; başardıklarıyla ve uluslar arası kimliğiyle mutlaka onore edilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Başarıyı onurlandırınız ki başarı artsın.

Eğer Prof. Sağ İTÜ Dekanlığından ayrılacaksa bunu yine onu onore ederek yapmanın yolu vardır.

Bu güzel ülkeyi kendi kendimize cehennem etmeyelim.

Kendi geleceğimiz için  tahta kaplar oymayalım. Kendi geleceğimizi, çocuklarımızın geleceğini karartmayalım.

*****************

Sözlerimi; Yunus Emre’nin güzel ve anlamlı sözleri ile bitirmek istiyorum:

Dünyaya gelen göçer

Bir bir Şerbetin içer

Bu bir köprüdür geçer

Câhiller onu bilmez

Gelin tanış olalım

Işi kolay kılalım

Sevelim sevilelim

Dünya kimseye kalmaz…