Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, eylem alanlarını ulusal düzeyden uluslararası düzeye kaydıran, teknolojik ve bilişim imkanlarını azami oranda kullanan, suç ve terör örgütleriyle dünya geneline yaygınlaşan terörizmin eskiye oranla daha fazla şiddet içeren küresel ve asimetrik bir tehdit haline geldiğini belirterek, bunun en açık göstergelerinden birisinin de 17 Şubat tarihinde Ankara’da meydana gelen hain terör saldırısı olduğunu söyledi.
2016 Yılı Bütçe Kanun Tasarısı yedinci tur görüşmelerinde Milli Savunma Bakanlığı, Savunma Sanayi Müsteşarlığı, Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı, Türk Standartları Enstitüsü, Türk Patent Enstitüsü, Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu, Türkiye Bilimler Akademisi, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumunun bütçeleri görüşüldü.
Milli Savunma Bakanlığı ve Savunma Sanayi Müsteşarlığı bütçesine ilişkin bilgi veren Genel Kurula bilgi veren Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, cari nitelikli giderler haricinde modernizasyon bütçesinin Milli Savunma Bakanlığı bütçesi içerisinde önemli bir yer tuttuğunu kaydederek, “Türkiye’nin bulunduğu bölgenin gerektirdiği askeri stratejinin gereği olarak kısa, orta ve uzun vadeli ihtiyaçlar belirlenerek oluşturulmaktadır. Harcamalar, Türk Silahlı Kuvvetlerinin harekat, ihtiyaç planları doğrultusunda gerekli kuvvet yapısı ile yetenek ihtiyaçlarının ve insan gücü kaynaklarının koordine edildiği stratejik hedef planı çerçevesinde gerçekleştirilmektedir” dedi.
“GÜVENLİK EN ÖNCELİKLİ KAMU HİZMETİDİR”
Savunma harcamalarının halkın güven içinde özgürce yaşaması için gerekli olan harcamalar olduğunu ve güvenliğin de bedeli olmadığını söyleyen Bakan Yılmaz, “Güvenlik en öncelikli kamu hizmetidir. NATO’nun 2014 yılında Galler’de yapılan Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi’nde NATO’ya üye tüm ülkeler savunma harcamalarının milli gelirlerinin yüzde 2’sine kadar yükseltilmesini taahhüt etmişlerdir. Türkiye de bu taahhüdünü önümüzdeki dönemde gerçekleştirecektir. 2014 yılı kesinleşen rakamlarına göre savunma harcamamız gayrisafi yurt içi hasılamızın yüzde 1,7’si olarak gerçekleşmiştir” diye konuştu.
“BU COĞRAFYADA ÜLKELERİN HARİTASI DEĞİŞMEKTEDİR”
21. yüzyılın güvenlik ortamının politik, askeri değişimlere bağlı olduğunu, jeopolitik gerilimleri ve çatışma risklerini bünyesinde barındıran karmaşık bir yapı arz ettiğini kaydeden Bakan Yılmaz, “Bu coğrafyada ülkelerin haritası değişmektedir. Birinci paylaşım savaşı bölgemizde sona ermemiş gibi görünmektedir. Şundan hiç kimsenin şüphesi olmasın ki savaş yorgunu, yoksulluk içinde bir ülke olarak yedi düvele karşı nasıl başarılı bir mücadele vermişsek, bundan sonra da yine birlik ve beraberlik içinde bölgesinin yükselen yıldızı olarak bu dönemde de önüne çıkarılan tüm engelleri aşmasını bilecektir. Küresel güvenlik ortamı, artan bir ivmeyle meydana gelen sosyal ekonomik, politik, askeri, teknolojik ve çevresel değişimlerle şekillenmekte, insanlık tarihindeki en hızlı dönüşümlerin yaşandığı bu dönem, varsa uluslararası dengeleri de temelden sarsmaktadır. Kuzey Afrika, Orta Doğu ve Arap Yarımadası’nda yaşanan ve birbirini etkileyen sosyal, siyasal çalkantılar ile iç çatışmalar devlet ve sosyal yapıları tahrip etmektedir. Bu hal, siyasi sınırları belirsiz hale getirmektedir. Bu da ülkeler ve güç merkezleri arasındaki rekabeti, dolayısıyla da istikrarsızlığı artırmaktadır. Yıkmanın kolay fakat yerine yenisini koymanın zor olduğu görülmektedir. Ukrayna krizi, Kırım’ın işgali, Kafkaslardaki çatışmalı bölgelerin varlığı ve radikal terör örgütlerinin eylemleri, ülkelerin ve hatta uluslararası pakt ve kuruluşların güvenlik endişelerinin artmasına yol açmıştır. Bahse konu gelişmeler mevcut küresel düzeni dönüşüme zorlamaktadır. Ancak soğuk savaş sonrası tek kutuplu bir dünyadan çok kutuplu bir yapıya geçildiği, geleneksel güç merkezlerinin müdahale iradesinin ve kapasitesinin azaldığı, yükselen güçlerin ise küresel düzene nasıl entegre olacaklarının belirsizliğini koruduğu bu süreçte kapsayıcı ve istikrarlı yeni bir düzenin kolaylıkla tesis edilemeyeceği öngörülmektedir” şeklinde konuştu.
“COĞRAFYAMIZ KADERİMİZ OLMUŞTUR”
Türkiye’nin küresel rekabetin yoğun olarak yaşandığı Afro-Avrasya coğrafyasının kalbinde, birçok kriz bölgesinin yakınında kritik ve zorlu bir coğrafyada bulunduğunun altını çizen Bakan Yılmaz, “Bu, hem ülkemizin riskini artırmakta hem de gücümüzü artırmaktadır. Coğrafyamız kaderimiz olmuştur. Mart 2012’den beri devam eden Suriye kriziyle bölgemiz kanlı çatışmalara sahne olmakta, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana yaşanan en büyük göç ve insanlık felaketine şahit olmaktayız. Suriye’de şimdiye kadar yaklaşık 500 bin sivil hayatını kaybetmiştir ve bu sayı da her geçen gün artmaktadır. Bölgedeki çatışmalar, sadece Suriye’yi değil Türkiye’yi de içine alan geniş bir bölgenin güvenlik ve istikrarına da zarar vermektedir. Uluslararası toplumun önleyici tedbirleri zamanında almaması nedeniyle maalesef Suriye’deki durum daha da vahim bir hale gelmiştir. Suriye krizi, bölge dış aktörlerinin de katılımıyla Doğu Akdeniz ve güney bölgemizde önemli gelişmelere yol açmıştır. Bu bağlamda, Rusya Federasyonu’nun 2014’ten itibaren bölgedeki donanma varlığını artırması ve askeri müdahalesi bozulmuş olan dengeyi daha da karmaşık hale getirmiştir. Rusya Federasyonu’nun Suriye’de sivillere yönelik gerçekleştirdiği bombardımanlar nedeniyle binlerce sivil, Türkiye sınırına akın etmektedir. Sınırda yaşanan gelişmeler neticesinde ülke güvenliğinin üst seviyede koruma altına alınması, ayrıca söz konusu bölgede konuşlu güvenlik güçlerinin görevini icra ederken karşılaşabileceği risklerin en aza indirilmesi maksadıyla sınır fiziki güvenlik sistemi çalışmaları başlatılmıştır. Suriye rejimi ve PYD’nin Halep’in çevresinde ve kuzeyinde Suriye halkına yönelik saldırıları devam etmektedir. Suriye’deki iç savaş ve insanlık dramı birçok Suriyeliyi mülteci durumuna düşürmüştür. Halihazırda 5 milyon Suriyeli, çoğunluğu komşu ülkelerde olmak üzere, Suriye dışında yaşamaktadır. Türkiye 2,5 milyonun üzerinde Suriyeli barındırmaktadır. Bu rakam tek bir ülkedeki en büyük sığınmacı sayısıdır. Türkiye tüm zorluklarına rağmen insani gerekçelerle Suriyeliler ve Iraklılar için açık kapı politikasını sürdürmektedir. Ateşkese rağmen saldırıların devam etmesi durumunda 1 milyona yakın insanın bölgeden kaçarak sınırımıza yönelmesi kaçınılmaz olacaktır. Bu hem Türkiye’nin hem de Avrupa’nın istikrarına bir tehdittir. Irak ise çok uzun zamandan beri artan terörist faaliyetler ve mezhepsel çatışmaların sebep olduğu istikrarsızlıktan etkilenmektedir. Irak’ın etnik, dini ve mezhepsel temelde kutuplaşması, ülkenin istikrarlı hale gelmesini olumsuz olarak etkilemektedir. Koalisyon güçlerinin harekatlarıyla güç kaybetmesine karşın Irak’taki DEAŞ varlığı ve etkinliği devam etmektedir. Yine, bölgemizde İran ve Suudi Arabistan arasındaki en son kriz de Orta Doğu’daki durumun kırılganlığını göstermektedir. Bu gelişmelerin bölgede yeni bir mezhepsel çatışmaya yol açmasından kaygı duyulmaktadır. Türkiye, iki ülke arasındaki gerginliğin azaltılmasını taraflardan talep etmiş, bu doğrultuda yapılan tüm çabaları da desteklemektedir” ifadelerini kullandı.
“DEAŞ, İNSANLIĞIN ORTAK DÜŞMANIDIR”
Özellikle Suriye ve Irak başta olmak üzere, bölgedeki otorite boşluğu ve kaos durumundan istifade eden radikal terör örgütlerinin kapasitelerini ve eylem alanlarını gün geçtikçe artırdığını, bölgesel ve küresel seviyede ülkelerin güvenliğini tehdit ettiğini kaydeden Bakan Yılmaz, “DEAŞ terör örgütü ülkemizin ulusal güvenliğine ve tüm dünyaya yönelik doğrudan bir tehdit oluşturmaktadır. DEAŞ, insanlığın ortak düşmanıdır. Bölgedeki Şii, Sünni ayrımı ve etnik fay hatlarının mevcudiyeti DEAŞ’ın beslendiği önemli istismar alanlarıdır. Türkiye, DEAŞ’le mücadeleye başından beri destek vermektedir. Bu kapsamda, DEAŞ terör örgütüne karşı teşkil edilen uluslararası koalisyon birliklerine hava sahasını, üs ve limanlarını açmış, koalisyon karargahlarında da başından itibaren personel görevlendirmiştir. Halen koalisyon üyesi 4 ülkeye ait hava vasıtaları İncirlik’te konuşlu bulunmaktadır. Ayrıca Türkiye, 28 Ağustos 2015 tarihinden itibaren aktif olarak koalisyon hava faaliyetlerine katılım sağlamaktadır. Bunun yanında, Amerika Birleşik Devletleri’yle birlikte Suriyeli muhaliflere yönelik başlatılan eğit donat programına ev sahipliği yapmış, bölgesel iş birliği kapsamında, Irak kuzey yerel yönetiminin talebi ve ihtiyaçları doğrultusunda Kuzey Irak güvenlik gücü peşmergeye eğitim vermiş, vermekte aynı zamanda, Irak kuzeyi yerel yönetimi ve Irak Merkezi Yönetimi’ne donatım desteği sağlamaktadır. Eylem alanlarını ulusal düzeyden uluslararası düzeye kaydıran, teknolojik ve bilişim imkanlarını azami oranda kullanan, suç ve terör örgütleriyle dünya geneline yaygınlaşan terörizm, eskiye oranla daha fazla şiddet içeren küresel ve asimetrik bir tehdit haline gelmiştir. Bunun en açık göstergelerinden biri de hiç kuşkusuz 17 Şubat tarihinde Ankara’da meydana gelen hain terör saldırısıdır. PKK terör örgütünün Suriye’deki uzantısı PYD, YPG Türkiye’deki karışıklıktan istifade ederek, Suriye’deki karışıklıktan istifade ederek bölgedeki alan dışı aktörlerin ve ülkelerin de desteğiyle mevzi kazanmaya çalışmaktadır. PKK ise uluslararası kamuoyunun gözünde meşruiyet kazanmak için Suriye ve Irak’taki krizi istismar etmektedir” dedi.
“TÜRKİYE BU COĞRAFYADA YAŞAYAN TÜM HALKLARIN DOSTUDUR”
“PKK ve PYD aynı terörist havuzunu ve lider kadroyu paylaşmaktadır” açıklamasında bulunan Bakan Yılmaz, “PKK’nın PYD’yle olan ilişkisi aralarındaki pek çok temas ve işbirliğinden kolaylıkla anlaşılmaktadır. PYD’ye yapılacak silah ve teçhizat yardımlarının Türkiye’de terörist eylemler yapan PKK’lı teröristlere ulaştırıldığına dair bulgu ve istihbari bilgiler mevcuttur; bu, ülkemiz için ciddi bir tehdittir. Türkiye uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını kullanarak DEAŞ, PKK ve PYD dahil olmak üzere her türlü terör örgütüne karşı gerekli tüm tedbirleri almaya devam edecektir. Türkiye bu coğrafyada yaşayan tüm halkların dostudur; Arap olsun, Türk olsun, Türkmen olsun. En zor dönemlerinde Türkiye bu kardeşlerinin hepsine kapılarını açmıştır, bundan sonra da açmaya devam edecektir. Suriye’deki Kürtlerin de kardeşidir, dostudur. Nerede gösterildi? Kobani üç taraftan DEAŞ’la sarıldığında 200 binden fazla insanı Türkiye’ye kabul eden Türkiye’dir ve oradaki mücadeleye destek verip de Kobani’nin kurtulmasını sağlayan da Türkiye’dir dolayısıyla oradaki Kürt halkının koruyucusu Türkiye’dir. Ancak, oradaki Kürt halkının hiçbir şekilde terör örgütüyle bir bağlantısının olmaması da gerekmektedir. Yakın coğrafyamızda meydana gelen çatışma ve krizler bizim her hale hazır olmamızı zorunlu kılmaktadır. Ulusal güvenlik öncelik haline gelmiştir. Halkın talebi huzur, istikrar ve güven içinde bir yaşamdır. Küreselleşmeyle artan ve mahiyeti gün geçtikçe çeşitlenen risk ve tehditlerle ülkelerin tek başına mücadele etmesi neredeyse imkansız hale gelmiştir. Bu nedenle, Türkiye birçok uluslararası iş birliği mekanizmasında yer almakta ve barışı destekleme görevlerine, uluslararası yükümlülüklere milli menfaatleri imkan ve kabiliyetleri çerçevesinde azami oranda iştirak etmektedir. Ancak, bölgemizde yaşanan krizler göstermiştir ki uluslararası ilişkilerde menfaatler ittifak ruhunun önüne geçebilmektedir. Bu nedenledir ki bulunduğumuz coğrafyada milli sanayi ve politikalara dayanan milletimizin bağrından çıkmış güçlü bir silahlı kuvvetlere her zamankinden daha çok ihtiyaç bulunmaktadır” diye konuştu.
“ÜLKEMİZDE GÜÇLÜ BİR SAVUNMA SANAYİ KURMAK ANA HEDEFİMİZDİR”
Uluslararası barış ve istikrarın korunması, sürdürülebilir kalkınma ve insani gelişim için gerekli olan güvenlik ve huzur ortamının tesis edilmesi için güçlü olmak gerektiğinin altını çizen ve güçlü bir silahlı kuvvetlere ancak güçlü bir savunma sanayiyle destek verilirse bu gücün sürdürülebilir ve kalıcı olabileceğini kaydeden Bakan Yılmaz, “Ülkemizde güçlü bir savunma sanayi kurmak ana hedefimizdir. Bölgesinde güçlü bir ülke olmak isteyen Türkiye, güçlü bir ekonomi ve güçlü sanayinin yanı sıra savunma ve güvenlik alanında da özgün ürünlere ve çözümlere sahip olmanın gerekli olduğunun bilincindedir. Savunma sanayi en ileri teknolojilerin kullanıldığı bir sektördür. Bu teknolojilerin geliştirilmesi yoğun AR-GE çalışmalarıyla mümkün olmaktadır. Temel politikamız, savunma sanayisinde yerlileşme, bağımsızlaşma ve millileşmeyi sağlamaktır. Dünyanın en büyük 100 savunma sanayisi firması arasında 2 firmamız bulunmaktadır, bu sayıyı önümüzdeki dönemde artırmayı hedeflemekteyiz. Savunma programlarımızda kaydettiğimiz başarılarla beraber, savunma ve güvenlik alanında emniyet güçlerimizin ve silahlı kuvvetlerimizin kabiliyetleri artırılmıştır. Gerçekleştirilen dönüşüm neticesinde büyük bir gururla yürüttüğümüz projeler sayesinde bugün yerli yapım gemimizi, helikopterimizi, insansız hava araçlarımızı, uydumuzu ve elektronik sistemlerimizi kullanmaktayız. Çok yakın bir zaman içerisinde yerli yapım tankımızı, yerli yapım tüfeğimizi, yerli yapım uçağımızı da Türk Silahlı Kuvvetleri envanterine alacağız. Savunma sanayisi ürünlerimizin sadece Türk Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyaçlarını karşılamak üzere değil, aynı zamanda, dost ve kardeş ülkelere de ihraç ediyoruz. Tunus ile Türkmenistan’a Kirpi aracı, Kongo’ya Ejder aracı, Suudi Arabistan, Umman, Malezya, Birleşik Arap Emirlikleri’ne paletli zırhlı araç, Katar’a insansız hava aracı ve halihazırda birçok ülkeye yaptığımız deniz platformları ihracata yeni eklediğimiz ürünlerdir. Savunma sanayisi alanında da Türkiye’yi kendisine yeterli hale getireceğiz” şeklinde konuştu.
Kaynak: iha