Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş,

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, TGRT Haber ekranlarında yayınlanan ’Neler Oluyor?’ özel programına konuk oldu. Kurtulmuş, anayasa değişikliği teklifi ve referandum süreciyle ilgili, "Halkımızın referandum sürecinde bu konuyla ilgili bilgilendirilmesine ihtiyaç var. Ana muhalefetin ve diğer muhalefet unsurlarının temel yanlışları ya da bilerek yaptıkları temel bir hata şu; ’Türkiye bir rejim değişikliğine gidiyor’. Bu hiçbir şekilde doğru değildir. Bir sistemin bir devletin en temel meselesi egemenliğin nasıl kullanılacağıdır, egemenlik devlete aittir ve devlet bu egemenliği nasıl kullanacaktır. Bu egemenliği bir kişi eliyle, bir zümre tarafından, bir hanedan tarafından kullanırsa bununla ilgili varsayalım ki bir değişiklik teklifi söz konusu olmuş olsaydı bu bir rejim değişikliği olurdu. Bunun adı monarşi, oligarşi, saltanat olurdu, padişahlık olurdu. Ama biz de Türkiye Cumhuriyeti Devletimizin egemenliği nasıl kullanacağı açıktır. Egemenliğin kaynağı bizatihi milletin oylarıdır, milli iradedir. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Buradan baktığınız zaman Türkiye’deki devletin rejimiyle ilgili tartışma 1923’te sona ermiştir. Hiçbir şekilde bu 18 maddelik anayasa değişiklik paketimizin içinde açıkça ya da gizli olarak egemenliğin kaynağını değiştirecek en ufak bir tartışma söz konusu değildir. Öyle olduğu içinde rejimle ilgili en ufak bir tartışma yoktur ve mevzu bahis değildir" diye konuştu.

"Asla rejim değişikliği değildir"

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, ’Eyvah rejim elden gidiyor’ düşüncesinin CHP’nin eski kafası olduğunu belirterek, “Laiklik, rejim, Mustafa Kemal elden gidiyor gibi geçmiş dönemlerde de çok tartışmalar yaptılar. Bunlar milletin ortak değerleridir. Türkiye’de uzun yıllardır hatta 1946’dan beri tartışılan Türkiye’de yönetimin tek elde toplanması yani yürütmenin çift başlı olmaktan çıkarılmasıyla ilgili tekliftir. Yürütmede çok güçlü bir Cumhurbaşkanlığı makamı tespit edilmiş, tarif edilmiş 104’üncü maddede öyle yüksek yetkileri var ki ama bu yüksek yetkilerle yürütmenin başı olan Cumhurbaşkanının hiçbir sorumluluğu yok. Başbakanlık ve Bakanlar Kurulu onlarında yetkileri var. Ama aynı zamanda da ciddi sorumlulukları var. Şimdi biz istiyoruz ki bu yürütmedeki çift başlılık ortadan kalksın, bütün yürütme yetkilerini bir elde toplayalım. Cumhurbaşkanı seçildiği zaman sorumsuz olmasın, hesap verebilsin, parlamento bu hesabı sorabilsin dolayısıyla bu yönetim sistemi değişikliğidir. Asla rejim değişikliği değildir. Bütün yetkiyi tek elde toplayan bu tek adamcılıkta değildir. Yetkiyi tek elde toplarsınız bunu layüsel bırakırsanız evet o diktatörlük olur. Ama bizim getirdiğimiz anayasa teklifinde parlamento şuanda Cumhurbaşkanı sadece vatana ihanetten yargılanabilirken, biz bunu herhangi bir konuda eğer muhalefet parlamentoda gerekli çoğunluğu bulursa ’Cumhurbaşkanını Yüce Divana götürebilir’ haline dönüştürdük ki bu hesap verebilir yetkilerinin karşılığı olarak sorumluluğu ağır olan bir cumhurbaşkanlığı makamıdır" ifadelerini kullandı.

"Böyle bir sistem Türkiye için çok daha istikrar sağlayıcı bir sistemdir"

Muhalefetin ’AK Parti zaten 14-15 yıldır tek başına iktidarda ne yapmak istediler de tek başına meclis çoğunluğu olmadan yapamadılar ki böyle bir teklife ihtiyaç duyuldu’ yönündeki eleştirileri ile ilgili Kurtulmuş, şunları kaydetti: "1923’ten bugüne kadar gelinmiş AK Parti 15 yıldır istikrara kavuştu ama Türkiye her zaman böylesine güçlü bir iktidar tarafından yönetilmeyebilir. Nitekim geçmişte öyle oldu. 7 Haziran’da bile ortaya başka bir tablo çıktı. Türkiye 93 yılda 65 hükümet değiştirdi. Aşağı yukarı 1,5 yılda bir hükümet kuruldu. Türkiye uzun yıllar devam eden koalisyon arayışları içerisinde olmasın, hatta 12 Eylül’e Türkiye’yi getiren sebeplerden birisi, yüzlerce tur devam eden Cumhurbaşkanlığı seçim sürecidir. Bütün bunlara halk oy versin, kim halkın yüzde 50’sinden fazla oy alırsa 5 yıl süreyle sorumlu olsun. Böyle bir sistem Türkiye için çok daha istikrar sağlayıcı bir sistemdir, kararların çok daha hızlı alınmasına vesile olacak olan bir sistemdir. Biz Türkiye’nin 100 sene, 50 sene sonrasını düşünerek bunları ifade ediyoruz. Burada bir istikrarı sağlayacak unsur olarak Cumhurbaşkanlığı sisteminin şuanda getirdiğimiz anayasa paketinin Türkiye için doğru olduğunu, Türkiye’nin önünü açacak bir değişiklik olduğunu sözde kararda milletin olduğuna göre, birilerinin kapalı kapılar ardında karar vereceği bir husus değil, millet neye karar verecekse o olacak".

"Bu kampanyada ’evet’in çok rahat çıkacağını görüyoruz"

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, vatandaşın anayasa değişiklik teklifine ilişkin çok fazla bilgisinin olmadığını belirterek, "Bu kampanyada ’evet’in çok rahat çıkacağını görüyoruz. Seçmenlerin büyük oranda henüz bilgilendirilmediği için ortada bir kararsız seçmen kitlesi de duruyor. Kampanya aslında bu kararsız seçmen kitlesinin yönlendirilmesi, onların bilgilendirilmesiyle ilgili olacaktır. Kısa bir süre var. Bu kampanyada bizim esas olarak üzerinde duracağımız nokta ekonomik ve siyasi istikrar olacaktır. Terörün bitirilmesi olacaktır. Bazıları bunu yanlış anlamakta ısrar ediyorlar ama güçlü bir yürütmenin ortaya çıkması, hızlı karar alan bir Türkiye’nin ortaya çıkması olacaktır. Bu temel argümanlar çerçevesinde seçim kampanyası oluşturulacak ve bu seçim kampanyasıyla birileri halkı kamplaştırmaya çalışabilirler, biz tam tersi bu ’evet’in Türkiye’nin bütün kesimlerine AK Parti’ye CHP’ye MHP’ye diğer partilere oy vermiş olan farklı hayat tarzlarını benimsemiş olan bütün seçmenimizi olumlu etkileyeceğini anlatacağız. Bunun bir referandum olduğunu, önemli bir mekanizma geliştirdiğini ve bundan sonra Türkiye’de bir daha böyle zaman zaman geçmiş tarihimizde olduğu gibi iyi saatte olsunların devreye girerek, yönetimi ve hükümeti değiştiremeyecekleri bu anayasa ’evet’ denmesi sonucunda terörün, iktisadi istikrarın, siyasi istikrarın sağlanacağı gibi aynı zamanda darbelerin de önleneceği siyasi zeminin tahkim edileceğini anlatır. Her birisiyle ilgili anlatabileceğimiz onlarca geçmiş örnek var. Kampanya, anlatım bakımından bizim açımızdan son derece kolay bir kampanya olacağını düşünüyorum. Bu süre içerisinde etkin bir kampanyayla halkı kamplaştırmadan meselenin ’evet’in Türkiye’ye ne getireceğini, ne kazandıracağını anlatarak yolumuza devam edeceğiz."

"OHAL seçimden ayrı bir meseledir"

Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, OHAL şartlarında olmasının antidemokratik bir uygulama olduğu yönündeki eleştirilerine, "Bir kere Türkiye OHAL’i hükümet bir fantezi olsun diye ilan etmedi. OHAL’i eleştirenlerin önce 15 Temmuz gecesini bir kere daha hatırlamaları lazım. Türkiye uçurumun kenarından milletimiz tarafından alındı kurtarıldı. Biz bunu seyredecek değiliz. OHAL seçimden ayrı bir meseledir Bizim devlet olarak devletin içerisine sızmış olan bu FETÖ’cü unsurları ortadan kaldırmak, teröre karşı mücadelede çok etkin kararlar alabilmek için OHAL’e ihtiyacımız vardı. Şuanda da hala devletin içerisinden bu unsurların temizlenmesi bitirilmediği için OHAL’in devam etmesi son derece normaldir. Şöyle bir şey değil 12 Eylül şartlarında Türkiye bir referanduma gidiyor değil. 12 Eylül şartlarında bir askeri darbe ve onun getirmiş olduğu olağanüstü şartlar var. Şimdi ise Türkiye’yi askeri darbeden kurtarmış olan yönetim var. O yönetim OHAL ile bir askeri diktatörlük heveslisi grupların devletten temizlenmesi için mücadele ediyor. Sokaktaki vatandaşımızı etkilemiyor. Ümit ederiz ki hiçbir hükümet OHAL’in çok uzun süre devam etmesini istemez. Bu mücadelemizi bitirip sonuç aldığımız noktada da OHAL’e zaten ihtiyaç kalmaz" açıklamasında bulundu.

"Nasıl ’evet’ demek meşruysa ’hayır’ demek de meşrudur"

"Eşit özgür şartlarda herkesin kampanya yapması noktasında garanti veririz" diyen Kurtulmuş, "Nasıl ’evet’ demek meşruysa ’hayır’ demekte meşrudur. ’Hayır’ kampanyalarını yapanlarla ilgili herhangi bir kısıtlama söz konusu olamaz. Onun karşısında biz oluruz. Herkes kalkacak sözünü söyleyecek özgürce kampanyasını yapacak. Kararı da millet verecek. OHAL seçim kampanyasını bir şekilde etkileyecek değil. Türkiye’nin her yerinde insanlar özgürce sandığa gidecek sandıktan öncede kampanyalarını yapacaklar, sözlerini söyleyecekler. Herkes istediği şekilde, her televizyon kanalından istifade edebilir, basın medya organlarından, sosyal medya ortamları var, mitingler var, toplantılar var, kimseye en ufak kısıt yok. Seçim meydanı bir er meydanıdır" şeklinde konuştu.

"Yeni güçlü bir Türkiye için bende varım bende evet diyorum’ kampanyasına destek verdim"

Sosyal medyada, futbolcuların ve sanatçıların başlattığı kampanyaya ilişkin Kurtulmuş, "’Yeni güçlü bir Türkiye için bende varım bende evet diyorum’ kampanyasına destek verdim. Bu kampanya çığ gibi büyüyor. ’Evet’ diyende ’hayır’ diyende fikrini söylüyor, bu Türkiye demokrasisinin geldiği seviyeyi gösteren kampanyadır" dedi.

"Oturdukları yerden ahkam kesmek kolay"

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, "Terör örgütlerinin referandumdan sonra sesleri solukları iyice kısılacaktır" cümlesi üzerine CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun yaptığı yorumu şöyle değerlendirdi:

"Yanlış yorumlandı, laf tersinden ele alındı, zannediyorum Sayın Kılıçdaroğlu, muhabir soruyu sorduğu zaman yüz ifadeleri ve tepkilerinden eğer öyleyse diyerek başladı yani sözümü dinlememiş ve okumamış olduğu anlaşılıyor. Ayrıca ’Numan Kurtulmuş gibi birisi’ derken de benim bunu kast etmeyeceğimi kendi zihin dünyasında bilerek bunu söylüyor. Söylediğim son derece açıktır, katıldığım programda sorulan soru ’Referandum sürecinde terör artar mı, böyle bir endişeniz var mı?’ sorusuydu. Evet böyle bir endişemiz var çünkü Türkiye uzunca bir süredir üç temel terör örgütü tarafından tehdit altındadır ve bu örgütler; FETÖ’sü, PKK’sı, DEAŞ’ı stratejik işbirliği içerisindedirler, Türkiye’ye diz çöktürmek isteyenler terörü bir şekilde enstrüman olarak kullanıyorlar, bu süreçte de ilave bir motivasyon ortaya çıkabilir ve terör örgütleri de Türkiye’ye daha fazla zarar verip halkı canından bezdirecek bir noktaya getirmek isterler, söylediğim cümle buydu. Kampanya da etkilemek için bunu yapabilirler. Yani terör tehdidine dikkat çekmek için bunu söyledim ama arkasından da şunu söyledim: Allah’ın izniyle sandıktan evet çıktıktan sonra terör örgütleri diz çökerler çünkü daha güçlü bir iktidar, daha istikrarlı bir iktidar terörün üstüne çok daha güçlü bir şekilde giden iktidar ortaya çıkar. Allah aşkına bu lafın neresinden ’hükümet terörü destekliyor, bunu itiraf etti’ görüşü çıkabilir. Bu son derece maksatlı, son derece yanlış yapılmış bir yorumdur, vicdan ve ahlak ölçülerinin dışına çıkmış bir yorumdur. Hiçbir şekilde, hiçbir hükümet terörün olmasını istemez, terörle boğuşuyoruz, ya kusura bakmayın oturdukları yerden ahkam kesmek kolay, biz herhangi bir terör saldırısından sonra olay yerine gittiğimiz zaman o hastanedeki insanları ahu figanlarını dinlediğimiz zaman, şehit cenazelerine katıldığımız zaman 3 gün kendimize gelemiyoruz, bu ne haksız bir yorumdur, bu ne ağır bir ithamdır, bu ne ağır bir iftiradır. Bunu Sayın Kılıçdaroğlu yanlış anlamış olabilir ama birilerinin bu iftira üzerinden, bu yanlış anlama üzerinden devam ettirmeleri son derece talihsizdir, son derece haksızdır, yersizdir. Aradan bu kadar vakit geçmesine rağmen şimdi bile konuşurken üzülüyorum, hak etmiyoruz bunu. Benim söylediklerimde asla zihnimin ucundan dahi geçmez, yani terörü bir maşa olarak kullanıp ’evet’ çıkartalım demenin de namussuzluk olduğunun altını çizeyim. Kimse böyle düşünmez. Tam tersine biz teröre dikkat çekiyoruz ama bunun üzerinden milleti köşeye sıkıştırıp, hükümeti zor durumda bırakmak isteyebilirler diyoruz, bu tehdide karşı çıkıyoruz. Hangi akıldır? Hangi insaftır? Hangi vicdandır? Ne diyeyim yani".

"Sadece terör örgütleriyle değil bunların arkasındaki bir takım istihbarat birimleriyle de mücadele ediyoruz"

Ekonomik saldırılara karşı ne gibi tedbirler alındığını ve ekonomik saldırıların sandığa yansıyıp yansımayacağını sorulması üzerine Kurtulmuş, "15 Temmuz’dan iki gün sonra 17 Temmuz’da Başbakanlıkta bir strateji toplantısı yaptık. Hükümetin içinde olmayan, dışarıdan, muhalif, muvafık, farklı görüşleri olan insanları bir araya getirdik ve bundan sonra ne olabilir? Bunu tartıştık, orada ortaya çıkan genel kanaat; bundan sonra Türkiye’yi ekonomi bakımından zorlamak, terör konusunda köşeye sıkıştırmak ve insan hakları ihlalleri yapmak Türkiye’de insan hakları ayaklar altında propagandası yaparak Türkiye’yi uluslar arası arenada köşeye sıkıştırmak. Yani FETÖ bu darbe teşebbüsünü yapamadı diye Sayın CHP’li dostlarımıza da hatırlatmak isterim vazgeçip kenara çekilmiş değildir ve bunu da ciddi şekilde aklımızda tutmamız lazım, Türkiye’ye karşı bir algı operasyonu yapıyorlar, bunlardan birisi ekonomi alanındadır, çeşitli manipülasyonlarla ekonomide mesela döviz üzerindeki hareketlilikler ciddi şekilde manipüle edilebiliyor buna karşı şu anda bir mücadele var, bir takım tedbirler alındık döviz aşağıya gidiyor, gün içerisinde tekrar bir karşı saldırıyla tekrar yukarı doğru çıkıyor. Dolayısıyla sadece döviz üzerinde değil başka ekonomik kararlar üzerinden de Türkiye’yi köşeye sıkıştırmak isteyebilirler, istiyorlar. Böyle bir mücadele pratik olarak veriliyor. Bunu aşmanın yollarından birisi de Türkiye’de reel ekonomiyi güçlendirmektir, onunla ilgili olarak da mesela 2 gün evvel Sayın Başbakanımız Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki cazibe merkezi illerle ilgili programı bunlardan sadece birisidir. Bu alanda tam saha bir mücadele veriyoruz, yani reel ekonomiyi güçlendirecek Türkiye’de esnafın, KOBİ’lerin, sanatkarın ekonomik olarak karşılaştıkları zorlukları öteleyecek, bunların finans yüklerini hafifletecek bir takım tedbirleri alıyoruz. Diğer taraftan terör alanında üzerimize ne kadar gelindiği bellidir hatta şunu da söylemekte hiçbir beis görmüyorum; bu terör saldırılarında sadece terör örgütleriyle değil bunların arkasındaki bir takım istihbarat birimleriyle de mücadele ediyoruz. Reina saldırısı bunlardan bir tanesidir, belli ki sadece birkaç kişi değil o işin içerisinde olan arkasında bir istihbarat desteği var. Dolmabahçe saldırısında görüldü ki kullanılan patlayıcı el yapımı bir patlayıcı değil, fabrikasyon yapımı bir patlayıcıydı. Yani bunun Türkçe’si şu: Herhangi bir devletin ordusunun envanterinden alınmış bir patlayıcıdır. Bu kadar ağır bir ulusal kurtuluş mücadelesi verdiğimiz bir yerde söylediğimiz bir yerde söylediğimiz bu sözü tam tersinden okuyarak buna hizmet eder bir şekilde kullanmayı yadırgıyorum. Bu mücadeleyi veriyoruz, onlar Türkiye’yi terörle diz çöktürmek isteyecekler biz de millet olarak mücadelemizi ediyoruz, devlet olarak bütün terör örgütleriyle mücadelemizi ediyoruz, evet 20, 50 tane bombalı saldırıyı önlüyorsunuz birisini önleyemiyorsunuz maalesef, o tabii ki kıyamet koparıyor son derece doğal olarak ama şundan da milletimiz emin olsun ki bu saldırıların en az 20, 30, 50 katı saldırılar önleniyor, bu mücadeleyi vereceğiz. Onlar Türkiye’ye diz çöktürmeye çalışacak, biz de terör örgütlerine ve Türkiye’ye karşı bu operasyonları yapan algı merkezlerine diz çöktüreceğiz" diye konuştu.
Kaynak: iha