Dar ve keskin dönüşleri olan İstanbul Boğazı’nın karaya kilitlenmiş Karadeniz ülkeleri için tek çıkış yolu olduğu bilinen bir gerçektir. Yıllık yaklaşık 230 milyon ton’luk ihracatı ile Suudi Arabistan’dan sonra ikinci büyük petrol ihracatçısı konumunda ol

Dar ve keskin dönüşleri olan İstanbul Boğazı’nın karaya kilitlenmiş Karadeniz ülkeleri için tek çıkış yolu olduğu bilinen bir gerçektir. Yıllık yaklaşık 230 milyon ton’luk ihracatı ile Suudi Arabistan’dan sonra ikinci büyük petrol ihracatçısı konumunda olan Rusya da; Baltık denizinden yükleme yapabileceği tankerlerin su çekimi sınırlamaları nedeniyle; bu anlamda karaya kilitlenmiş bir ülke olarak adlandırılabilir. Bundan dolayı; Türk Boğazları eğer uygun by-pass seçenekleri gerçekleştirilmezse, bölgenin petrol ihracatı için tek yol olarak ortaya çıkmaktadır.

Ancak ne var ki; Türk Boğazları artık bu yükü kaldıramaz durumdadır. 2003 yılında Türk Boğazları yoluyla taşınmış olan 135 milyon ton petrol; kabul edilebilir risk sınırını çoktan aşmış bu taşımacılığın alarm zilleri olarak algılanmalıdır. Ancak; bu alarm zillerini Türk Boğazları civarında yaşayan 15 milyon insandan başka duyan var mı?

Eğer son yıllardaki gelişmelere bakılırsa, evet:var.

ABD Hükümetinin ve bazı büyük petrol şirketlerinin Bakü-Ceyhan boru hattının inşasına verdikleri desteğin altında bu gerçeğin abul edilmiş olması yatar. Rusya; önceleri bu gerçeği kabul etmekte çok isteksiz olsa da; şimdilerde bu gerçeğin farkına varmış görünüyor.

Eğer Rusya’nın lideri Vladimir Putin; rehine krizi nedeniyle Türkiye ziyaretini ertelememiş olsa idi; masadaki en önemli konular Trans-Trakya petrol boru hattı ve İsrail’e kadar uzanacak olan Mavi Akım doğal gaz hattı olacaktı.

193 Kilometrelik Trans-Trakya petrol boru hattının Kıyıköy-İbrikbaba arasında inşa edilmesi planlanıyor. Projenin maliyetinin 913 Milyon ABD Doları olması ve 60 milyon ton yıllık taşıma kapasitesi olması bekleniyor.

Kıyıköy-İbrikbaba petrol boru hattı esas olarak Rus petrol şirketi Transneft tarafından destekleniyor; sonradan TNK-BP grubunun da bu boru hattı projesi ile ilgilenerek çalışma grubuna katıldığı söyleniyor. Bir başka Rus petrol şirketi ve ihalesi sonradan iptal edilen Tüpraş’ı satın almasıyla ile de bilinen Tatneft'in de konuyla ilgilendiği idddia ediliyor.[1]

Prensip olarak; Türk Boğazlarında meydana gelebilecek büyük bir kazadan endişe eden herkesin; trafiği yoğun bu suyolunu by-pass edecek projelere destek vermesi beklenir. Ancak; Boğazların kurtarılması için Saroz Körfezi’nin kurban edilmesi, ne derece akıllıca bir çözüm olacaktır? Benim buna cevabım “hayır” dır ve bunda Türk çevrecilerinin görüşlerini de paylaştığımı sanıyorum. Kıyıköy-İbrikbaba projesi Boğazlara alternatif olmaktan çok; bizzat kendisi bir alternatife muhtaç durumda gözüküyor.

Kıyıköy-İbrikbaba projesinin pek çok olumsuz tarafları var. Bunlardan bazılarını sıralarsak:

1-Saroz Körfezi tarihsel anlamda önemli bir bölgedir: Saroz Körfezi; Gelibolu Yarımadası’nın Kuzeyini çevreler. Bu körfez her iki taraftan yarım milyon askerin can verdiği Çanakkale Savaşları’na tanık olmuştur. Şimdilerde bu bölge anıt mezarların bulunduğu bir doğal park konumundadır. Dev tankerlerin bu sulara girmesi bölgenin baker güzelliğini ve tarihe tanıklığı gizleyen sükûnetini bozacaktır.

2-İstanbul ve Çanakkale Boğazlarından giriş-çıkış yapan trafik: Kıyıköy’e gelecek ve gidecek tankerler kaçınılmaz olarak doğu-batı otasını kullanacaklardır ve bu rota İstanbul Boğazı’na giriş ve çıkış yapan yoğun trafik ile kesişmektedir. Bunun aynısı Çanakkale Boğazı için de geçerlidir. İbrikbaba terminali’ne gelecek ve gidecek olan tankerler Çanakkale Boğazı’na giriş ve çıkış yapan yoğun trafik ile kesişmek durumundadır. Bu da her iki Boğaz girişinde kaza olasılığını şüphesiz ki arttıracaktır.

3-Boru hatları tamamen masum değildir: İstatistikler göstermektedir ki kaza ve çevre kirliliği açısından boru hatları hiç de öyle masum değildir. Kaza sonucu ölüm; boru hatlarında tanker kazalarına oranla dörtte bir oranındadır; bu oranlama yangın ve patlamada 1 e 1,2; yaralanmalarda 1 e 3,1 gibi yakın rakamlardır. Bu rakamlar boru hatlarında kaza riskinin daha z olsa dahi; bu taşımacılığın tamamen masum da olmadığını göstermektedir. Trakya’nın kalbinden bir boru hattı geçirmek; Samsun-Ceyhan arasında ve Bakû-Ceyhan arasında zaten mevcut altyapı varken, doğru bir seçim olmayacaktır.

4-Kuzey Ege; dar ve duyarlı bir deniz sahasıdır: Kuzey Ege; Akdeniz’e kıyasla; zaten yoğun bir trafiğe sahip olan; dar ve duyarlı bir deniz alanıdır. Günde 2-3 ilave tankerin girmesi bölgedeki kaza ve deniz kirliliği riskinin azaltılmasına şüphesiz ki yardımcı olmayacaktır.

Alternatif olarak; Ceyhan terminali coğrafi konumu ve daha az yoğun trafiğe sahip geniş deniz alanına sahip olmasıyla avantajlı durumdadır. Sonuç olarak şu söylenebilir; Kıyıköy-İbrikbaba petrol boru hattı Türk Boğazları üzerindeki trafik yükünü azaltacak olsa da; kendisini bir seçenek olmaktan uzaklaştıran büyük dezavantajlara sahiptir. Tanker trafiğinin petrolün kaynağına mümkün olduğu kadar yakın olacak şekilde; Karadeniz’in doğusunda kalması en iyisi olacaktır.

[1] Julian Lee, Centre for Global Energy Studies, FSU Pipeline Advisory