İstanbul; güzelliklerini, hasretlerini ve elemlerini romanlarda yaşamış; sonbahar yaprakları gibi ahenkli ve sessizce şiirlerin mısralarında yer bulmuş; coşkuyla resimlerde aksini görmüş; aşkalarını, seviçlerini, üzüntülerini ve özlemlerini şarkılarda ses

İstanbul; güzelliklerini, hasretlerini ve elemlerini romanlarda yaşamış; sonbahar yaprakları gibi ahenkli ve sessizce şiirlerin mısralarında yer bulmuş; coşkuyla resimlerde aksini görmüş; aşkalarını, seviçlerini, üzüntülerini ve özlemlerini şarkılarda seslendirmiş, her birimizin gönlünde sessizce yer edinmiş ve kalplerimizde çarpan bir melodi olmuştur.

“Her yüzyıla damgasını vuran olaylar ve belirli coğrafya sınırları içinde ona rengini veren olgular vardır. Geçmişi değerlendirme çabasında bugünden geçmişe bakarken bunlar, tarihsel dönemleri-“çağları”-ayırmada ve insanlığın serüvenini serimlemede sınır taşı işini görürler. Ne var ki, içinde yaşanılan çağın özelliğini oluşturan olgular, ancak olaylardan ayıklanıp kandırmacasız ortaya konunca-adları takılınca fark edilir. Bu işi yapanlarsa, çağı görenler ve o çağda yeni olanaklara-bakış, yaşantı ve eylem olanaklarına-işaret edenlerdir: ozanlar ve filozoflardır”(Kuçuradi, Ioanna, “Sanata Felsefe ile Bakmak”).  

Nice şairler, yazarlar  İstanbul üzerine şiirler, romanlar yazmış; ressamlar İstanbul tutkusunu, sevdasını resmetmiş, besteciler İstanbul’a, Boğaz’a olan özlemlerini, sevgilerini bestelerine yansıtmıştır. Bu yazımda, denizcilerimizin, denizi ve İstanbul’u   sevenlerin kendinden, yaşadıklarından, duygularından, tutkularından bir şeyler bulabileceği “İstanbul Şiirleri”nden birkaç mısra aşağıda yer almaktadır. Ayrıca, Türk Edebiyatına değerli katkılarda bulunmuş ve şu anda hayatta bulunmayan Türk şair ve yazarlarını rahmetle, hayatta olanları da saygı ve sevgi ile anıyorum.

Hüseyin Sirat ÖZSEVER (1872-1959): Şiirlerinde özellikle aşk, kadın, doğa ve gurbet temalarını işlemiştir. Şairin “BOĞAZİÇİ NOTLARI” şiirinden birkaç mısra:

Akşamın rengi soldu gün gideli,
Bah maziye açtı bir dehliz
Yaşlı bir levha şimdi mavi deniz
Abanoz gölgelerle çerçeveli

Yahya Kemal BEYATLI (1884-1958): Türk şiirinin önde gelen şairlerinden olan Beyatlı, şiirlerinde özellikle tarihi değerler, İstanbul ve Boğaziçi, aşk, deniz ve ölüm temalarını işleyen şiirleri ile tanınmaktadır. Şairin “BİR BAŞKA TEPEDEN” şiirinden bir mısra:

Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!
Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer.
Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul!
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.

Nice revnaklı şehirler görülür dünyada,
Lakin efsunlu güzellikleri sensin yaratan,
Yaşamıştır derim, en hoş ve uzun rüyada
Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan.

Nazım Hikmet (1901-1963): Şair ve oyun yazarı olan Nâzım Hikmet, Türkiye’de serbest nazımın ilk uygulayıcısı ve çağdaş Türk şiirinin öncülerinden biridir. 1917'de girdiği Heybeliada Bahriye Mektebi'ni 1919'da bitirip Hamidiye kruvazörüne stajyer güverte subayı olarak atandı. Vatan sevgisini yansıtan eserleri birçok yabancı dile çevrilmiş ve birçok ödül almıştır.

Şairin “”GÖZLERİN” şiirinden birkaç mısra;

Gözlerin gözlerin gözlerin,
sonbaharda öyledir işte kestanelikleri Bursa`nın
ve yaz yağmurundan sonra yapraklar
ve her mevsim ve her saat İstanbul.
Gözlerin gözlerin gözlerin,
gün gelecek gülüm, gün gelecek,
kardeş insanlar birbirine
senin gözlerinle bakacaklar gülüm,
senin gözlerinle bakacaklar.

Necip Fazıl Kısakürek (1904-1983):  Necip Fazil, mutemadil bir arayış olan değişme'lerle, alelade dilden gittikce bir tecrit diline, edebi dile, şiir diline ulaşmanın önemli örneklerini vermiştir. Öğretmenlik, fıkra yazarlığı, yayıncılık yaptı. Şairin “CANIM İSTANBUL” şiirinden birkaç mısra;

Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar;
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.
İçimde tüten birşey; hava, renk, eda, iklim;
O benim, zaman, mekan aşıp geçmiş sevgilim.
Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur;
Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur.
Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale,
Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale.
İstanbul benim canım;
Vatanım da vatanım...
İstanbul,
İstanbul...

Cahit Sıtkı TARANCI (1910-1956): Hece ölçüsünün olanaklarını genişleten şair içtenlik, yalınlık ve akıcı bir söyleyisin egemen oldugu; aşk, doga sevgisi, geçmis,ölüm, özlem, yalnızlık, yaşama sevinci gibi konuların işlendigi şiirlerinde şairanelikten ve şiirsellikten vazgeçmedi. Cahit Sıtkı, kimileri “Muhit” ve “Servet-i Fünun/Uyanış” dergilerinde yayımlanan ilk şiirlerini topladığı Ömrümde Sükût’ta (1933), deney evresinin olağan sayılacak acemiliklerini en aza indirebilen bir şair kimliği kazanmıştı. Şairin “BAHAR SARHOŞLUĞU” şiiirİnden birkaç mısra;

Gökyüzü mahallesi İstanbul’un
Süt beyaz bir martıyım açıklarda
Gemilere ben yol gösteriyorum,
Buğday ve ilaç yüklü gemilere
Bir kanat vuruşta bulutlardayım;
Bir süzülüşte vatanım dalgalar!


 

Orhan Veli KANIK (1914-1950): Türk şiirine yeni bir ses getirmiş olan şair birtakım kalıplardan kurtararak yalın bir dile kullanmıştır. Şairin “İSTANBUL’U DİNLİYORUM” şiirinden birkaç mısra:

İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı,
Önce hafiften bir rüzgar esiyor;
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar ağaçlarda;
Uzaklarda, çok uzaklarda
Sucuların hiç durmayan çıngırakları;
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.

İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı,
Başında eski alemlerin sarhoşluğu
Loş kayıkhaneleriyle bir yalı;
Dinmiş lodosların uğultusu içinde
İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı,


İlhan GEÇER (1917): Duygusal yönü ağır basan şairi aynı zamanda eleştirilerde yazmıştır. Şairin “YAZ AKŞAMINDA İSTANBUL” şiirinden birkaç mısra:

Cami avlularında dualar sinmiş kuşlar
Gün vuran kubbeler altın yaldızlı fanus
Tepelerde sarışın bir rüya Temmuz
Ufukta renklerin cümbüşü başlar
Mercan kanatlarıyla kolan vuruyor kuşlar

Selvilerden bir hüzün eser, Eyüb’e
Mahzun Haliç akşamlarıpaslı gibidir
O semtin fakir halkı dönerler bir bir
Ellerinde soğan ekmek gün vurmaz evlerine

Cahit KÜLEBİ (1917-1997): Yeni edebiyat akımı içinde yer alan Külebi Anadolu insanının sorunlarını yurt gerçeklerini yalın bir dille anlatmıştır. Şairin “İSTANBUL” şiirinden birkaç mısra:

Anladım bu şehir başkadır
Herkes beni aldattı gitti,
Anladım bu şehir başkadır
Herkes beni aldattı gitti,
Yine kamyonlar kavun taşır
Fakat içimde şarkı bitti.


 

Vedat TÜRKALİ (1919): “Bir Gün tek Başına” romanı ile 1974 yılında Milliyet Yayınları roman yarışmasında birincilik kazanan ve 1976 yılında Orhan Kemal Roman Armağanı verilen şair senaryo yazarlığı, film yönetmenliği ve tiyatro ile uğraşmıştır. Şairin “İSTANBUL” şiirinden birkaç mısra:

Salkım salkım tan yelleri estiğinde
Mavi patiskaları yırtan gemilerinle
Uzaktan seni düşünürüm İstanbul
Bibir direkli Halicinde akşam
Adalarında bahar
Süleymaniyende güneş
Hey sen ne güzelsin kavgamızın şehri

Ve uzaklardan seni düşündüğüm bugünlerde
Bakışlarımda akşam karanlığın
Kulaklarımda sesin İstanbul
Ve uzaklardan
Ve uzaklardan seni düşündüğüm bugünlerde
Sen şimdi haramilerin elindesin İstanbul

Atilla İLHAN (1925-2005):  Atilla İlhan şiir ve hikayelerine ilaveten TRT için hazırladığı senaryolarıyla da ünlüdür. Çeşitli gazete ve dergilerde çalışan şairin “İSTANBUL AĞRISI” şiiirnden birkaç mısra;

Kanatları parça parça bu Ağustos geceleri
Yıldızlar kaynarken
Şangır şungur ayaklarımın dibine dökülen
Sen
Eğer yine İstanbul'san
Yine kan kopuklu cehennem sarmaşıkları büyüteceğim
Pançak pançak şiirler tüketeceğim.

Ümit Yaşar OĞUZCAN (1926-1984): Şair şiirlerinde aşk, ölüm, özlem temalarını işlemiş ve şiirlerinin çoğu bestelenmiştir. Şairin  “İSTANBUL’U SEVMEK” şiiirnden birkaç mısra;

İstanbul’ sevmek ölmek gibi bir şey
Bir ömür boyunca durmadan yanmak
Erimek her gecesinde biraz daha
He sabah alev halinde uyanmak

Anlaşılmaz, vazgeçilmez bir tutku bu şehir
En hüzünlü şarkıdır söylediği dalgaların
Bulamazsın çoğu gün bir dost yüzü arar da
Dalıp gidersin köpüklü izlerine mavnaların
İstanbul’ sevmek ölmek gibi bir şey
Ölmek mi? O da bir yerde yaşamak demektir
Yaşamak, bu şehirde sen vardın diye
İstanbul’u sevmek seni sevmektir.

Talat Salih HALMAN (1931): Kültür Bakanı olan şair şiir çeviri ve yazılarıyla tanındı. Şairin  “İSTANBUL” şiiirnden birkaç mısra;

Hangi ayazmadan su içsem
Başında kaç batın
Susuzluktan ölüştür
İstanbul
Çağların görmekten korktuğu
Düştür.

Barış PİRHASAN (1951): Senaryo yazarı olarak tanınan şairin “KÜÇÜKSU İSKELESİ” şiirinden birkaç mısra;

Boğazın
En yalnız
İskelesi
Derinden
Kemer yolunda
Bir Selçuk minaresinden
Hoşça kal
Küçüksu
İskelesi  


            

Değerli Denizhaber Okurları, satırlarıma nice şairler gibi İstanbul ve deniz tutkumu yansıtmaya çalıştığım “İstanbul Diyar-ı Cennet” şiirimden birkaç mısra ile son vermek istiyorum.

Hasrete bürünür İstanbul’un geceleri
Gündüzlere iner mavi morluklar
Boğaz’ın buruk bakan mavi gözlerine
Hatıralar nakşedilir sessizce

Bir İstanbul var bu gönüllerde
Sevenlere yoldaş olmak,
Sırdaş olmak için
Hüzün dolu sözcüklere
sevgileri katmak için..

Bu geçen ömrümde güzellikleri sevdim,
Onlara bağlandım
Bu İstanbul diyar-ı cennette
Gözlerimi yumdum
Sevgilerimi bıraktım...
                                            
                                Nur Jale ECE


Sevgiyle kalın....


Not: Bu makale İstanbul Üniversitesi Denizcilik Klubü Yayını ALESTA Dergisi’nin “Geçmişten Günümüze İstanbul’da Deniz Ulaşımı” Aralık 2007 Özel Sayısı’nda yayımlanmıştır.