Bir fırtınayı düşünürüm bazen….Azgın dalgaları ve bembeyaz köpüklerin deniz yüzeyinde kayboluşlarını.Dalgalardan ağır ağır yalpalayarak başını mağrur bir edayla suyun üstüne çıkaran gemiyi.Yaşamla ölümü… İçimizdeki hüznü köpüklü dalgalarla dağıtamıyoruz a


Bir fırtınayı düşünürüm bazen….
Azgın dalgaları ve bembeyaz köpüklerin deniz yüzeyinde kayboluşlarını.
Dalgalardan ağır ağır yalpalayarak başını mağrur bir edayla suyun üstüne çıkaran gemiyi.
Yaşamla ölümü…
 
İçimizdeki hüznü köpüklü dalgalarla dağıtamıyoruz artık.
Unuttuk yaşamı hayallerle süslemeyi.
Çalıştık, çalıştık, çalıştık…
Karın doyurma telaşı; sevdasız,  tutkusuz  sabahları yarattı.
Serin bir gecede el ele tutuşup yıldızları seyretmeyi yok saydık.
Geceleri yastığa başımızı koyduğumuzda yaşamı ne kadar çok sevdiğimizi hatırlamaz olduk.


Hayat, fırtınaların azgın dalgalarını anımsatır bazen bana…
Kimi haberler ölümleri, acıları, hüzünleri duyurur…
Buz gibi kesilir vücudum.
İçim ürperir.
Donup kalırım bir süre…

 Bu yıl yaz mevsiminde yaprak dökümü başladı, sonbaharın hüznüyle buluşur gibi.
Kısa zaman dilimi içinde iki güzel insanı kaybettik.
Yiğit arkadaşım Murat Bayrak ve denizcilerin, hepimizin ağası Gökçen Seven.

Sevdiği kimseleri ardı ardına kaybetmesi insanı etkiliyor.
Ve neden  sevdikleri ile daha fazla zaman geçirmedim diye kendisinden hesap soruyor.
 Çok zor geliyor. İleride daha zor gelecek biliyorum.
Onlarla geçiremediğim zamana üzülüyorum.
Ve bundan sonra sevdiğim insanlarla daha fazla birlikte olmak istiyorum.
Yapamadığım içimde kalan şeyleri yapmak istiyorum.

 Her ikisi de; denizcilik dünyamızın en yaratıcı olanlarıydı.
Işıklarını genç kuşaklara taşıyan öncülerdi.
Yaratıcılıkları, denizciliğin geleceğini hazırlamasıyla sımsıkı bağlantılıydı.
Geçmişten damıtarak, evrensel denizcilik kültürüyle köprüler kurarak, olmazları zorlayarak, risk alarak denizciliği yönetiyorlardı.
Denizciliğin bir süreç olduğunu, birlikte yaratma ve birlikte çalışma süreci olduğuna inanırlardı.
Bu inançlarını bıkmadan usanmadan anlatan, gösteren, ortaya koyan,
yüzeyselliğin tavan yaptığı zamanlarda bir espirinin, bir duygunun kıymetini bilenlerdendiler.

 Ah Gökçen Abim…
Seni en son gördüğümde bir koltukta oturmuş konuşurken, bir yandan da keyifle sigaranı tüttürüyordun.
Evet sigaralar.
Onlara çok fazla bağımlı oluşun, başka dostların ve yakınların gibi beni de kaygılandırıyordu kuşkusuz.
Fakat yaşama sevinci dediğimiz şeyin herkes için geçerli bir reçetesi yoktu ki…
O günkü mutlu yüzünün görüntüsü, gözlerimin önünden hiç gitmiyor.

Dik başlı, güzel insan Murat Bayrak’ı nasıl anlatabilirim.
İnatçı kişiliğini mi? Savaşımını mı? Yoktan var ettiği hastanesini mi?
Hangisini?

Doğum günümü hatırlayıp, “Bu kargaşada dostlarımızın bile güzel günlerini hatırlayamıyoruz. Bu nasıl yaşamak...” diyerek bana mesaj çeken güzel arkadaşım,
Güneşin denizde kaybolmaya yüz tuttuğu saatlerde, Tuzla’daki sakız ağaçları ağlıyordur senin için…
Bu satırları yazarken, onun erkenden dökülmüş saçları altında, sevgiyle, sevecen bir zekayla ışıldayan bakışlarını görür gibiyim.
Çok erken ve beklenmedik bir biçimde, dostlarını, yakınlarını, ülkeni ve bu dünyayı bırakıp gittin.

Karanlığın en uzak köşelerinde terk edilmişlik duygusu içindeyim.
İçimde bir boşluk var.
İnsanın sevdikleri, sevenleri eksildikçe içindeki boşluk da büyüyor.
Yaş ilerleyip geride bırakılan yılların sayısı arttıkça eksilen sevgilerin yerine yenisi konamıyor.
Belki de bu nedenle “yalnız bırakılmışlık” duygusu o zaman daha güçlü, daha derinden duyuluyor.
Önceki yıllarda ölümleri değiştirilemeyen gerçekler olarak kabul ediyor, uzun zaman da alsa duyduğum acıların üstesinden gelebiliyordum.
Ama şimdi her ölüm benden de bir şeyler koparıp götürüyor.

Gökçen Abi’yi son yolculuğuna uğurlarken, bir mezarın üstünde tek bir kırmızı gül gördüm.
Kaderin “bütün güzellikler önemli” diyerek, koparıp kuruttuğu bir çiçek.
Orada kalakaldım. Ne kadar kaldığımı bilemiyorum.
Şöyle düşündüm. Hayatımızdaki güzellikleri öldürüp çekip gidiyoruz.
Gittiğimizi sanıyoruz daha çok. İçimize, kalbimize minik anıtlar diktiğimizin farkına varmadan…
Arada sırada orada bir şey olduğunu hatırlatıyor hayat bize…
Bir şarkının sözleri, azgın deniz dalgaları, çalışan kaynakçının gülmeyen yüzü.
İçimize diktiğimiz her anıt, çok sık ziyaret etmesek de peşimizi bırakmıyor.
Gidenleri hatırlatıp duruyor…

 Murat ve Gökçen Abi,
Eluard’ın dizeleri ile güle güle demek istiyorum sizlere…
“İnsanlarda tek sıcak kanun,
Üzümden şarap yapmaları,
Kömürden ateş yapmaları,
Öpücükten insan yapmalarıdır.

İnsanlarda tek zorlu kanun,
Tekmil savaşlara, sefalete rağmen,
Kendilerini ayakta tutmaları,
Ölüme rağmen yaşamalarıdır.”

 Nurlar üzerinize yağsın…