Günnur Tuğrul Dikeç: Dökümhaneye Adanan Bir Ömür! Dökümcülük, özünde metallere şekil verme eylemidir; insanın doğayı değiştirip dünüştürerek, onu kendi yararı ve estetik duyumu doğrultusunda işleyip yeniden oluşturmasıdır. Dökümcülük, hem bir zanaat he

Günnur Tuğrul Dikeç: Dökümhaneye Adanan Bir Ömür!

Dökümcülük, özünde metallere şekil verme eylemidir; insanın doğayı değiştirip dünüştürerek, onu kendi yararı ve estetik duyumu doğrultusunda işleyip yeniden oluşturmasıdır. Dökümcülük, hem bir zanaat hem de sanattır. Dökümcülüğün tarihi son çözümlemede madenciliğin tarihine indirgenebilir. İnsanlığın taş madenciliğinden metal madenciliğine geçtiği Neolitik Çağ, dökümcülüğün de başladığı çağdır. Birçok topluluk bakır, tunç ve demirden ilk aletleri bu çağda yapmışlardır. Kaltolitik Çağ, bakır ve tunç işlemeciliğinin geliştiği çağ olmuştur. Yakın Doğu halkları köktenci sonuçlara gebe buluşları; hayvanların çekim gücünün konumlanmasını; tekerlekli araçları, çömlekçi çarkını tuğlayı bu sayede gerçekleştirebilmişlerdir.

Metalürjinin önceleri ortaya çıktığı bölgeler Anadolu civarı ve Anadolu ile iç içe ilişkili olan bölgeler olup Türklerinde Metalürji ile ilk uğraşan topluluklardan biri olduğu anlaşılmaktadır. Anadolu Türk Uygarlıklarına gelindiğinde metalürji ve döküm teknolojisinin 15.Asırdan sonra gelişme gösterdiğini görebiliyoruz. En önemli gelişmenin MS 1450 yıllarında Padişah Fatih Sultan Mehmet mühendis Saruca Bey ile Mimar Muslihiddin hoca ve o sırada Bizans'ta çalışan ancak ücretinin az olmasından dolayı mühendis Saruca Beye müracaat eden Macar asıllı top dökümcüsü ORBAN 'ın yardımları ile İstanbul tophane mevkiinde ilk top döküm tesisinin de dev topların dökümüne başlanmıştır. Bu tesis her ne kadar top gövdeleri dökümü için geliştirildiyse de diğer askeri araçlarında yapımında önemli görevler görmüştür. II. Beyazıt zamanında Tophane genişletilmiştir. Osmanlı imparatorluğunun yükselme ve genişleme dönemi olarak önemli bir bölümünde padişahlık yapan Sultan Süleyman (1520-1568) eski Tophaneyi yıkarak yerine daha büyük ve daha modern tophanenin kurulmasını sağlamıştır. Bu Tophane ve burada yapılan döküm işlemlerinin teferuatıını Evliya Çelebi 1640'larda kaleme aldığı Evliya Çelebi Seyahatnamesindenöğrenmek mümkün olmaktadır.

Foto: Türkcast Dergisi 4. Sayısında yayınlanan fotoğraf. 

Diğer taraftan 1755 yılında Fransa elçisine tercüman olarak gelen Baron de Tott tophanenin ıslah edilmesinde büyük katkısı olmuş ,hatta 1770 yılında İstanbul'a tekrar gelerek 1773 yılında Mühendishane-i Berri Hümayun Topçu okulunun kurulmasında dolayısıyla bu günün İ.T.Ü. kurulmasına ön ayak olmuştur. Osmanlı dökümcülüğünün tek büyük dökümhanesi Tophane idi. Burada resimhane, numunehane, muayenehane, tüfekhane, kundakhane, tavhane, demirhane, çarkhane (işleme atölyesi)nakkaşhane, baskıhane gibi önemli bölümler vardı.

1862 yılında İstanbul'a gelen İngiliz elçisi eserinde Tophane'de yılda 300 Top döküldüğünü anlatmaktadır.

Avrupa'daki teknolojik gelişmeler karşısında Osmanlı İmparatorluğunda da baş gösteren ıslahat hareketleri sonunda öncelikle askeri malzemeler üretiminde devrin modern teknolojisini kullanabilen Demir Çelik üretim ve imalat tesislerine ihtiyaç duyulmuştur. Bu açıdan İstanbul Hasköy civarında (Gülle) humbarhane kurulması ile Zeytinburnunda Baruthane yakınlarında demir madeni çıkarılan bölgelerde üretilmiş piklerle çalışmak üzere demir fabrikasının kurulması izlemiştir. 1839 Tanzimat fermanının okunmasından sonra Zeytinburnu'ndaki demir fabrikasının büyütülmesi söz konusu olmuştur. 1848 'de bu fabrikalarda üretilen malzemelerle çelik gövdeli gemiler yapılabilmiştir. 1900 yıllarının başında özellikle gemi yapımındaki gelişmeler için Haliç Tersanesinde Demir ve Döküm tesisleri inşa edilmiştir. Tesiste 2 adet 5 Tonluk siemens martin fırını ile 1 adet döner fırın demir çelik döküm üretimi için kullanılmıştır. Mondros Antlaşması gereği tersaneler ve askeri amaçlı fabrikalar kapatılmıştır. Bunun sonucu olarak (kalafat ) tamir ve bakım amacı ile Galata ile Hasköy arasında Kalafatçılar bölgeleri oluşmuş ve döküm sanayi çok ilkel şartlarda buralarda sürdürülmeye çalışılmıştır.

Tersanemizdeki dökümcülük faaliyetlerinin baş-langıcı konusunda kesin bir tesbite rastlanamamıştır. Ancak Haliç tersanenin 1910 yılına kadar bağlı bulunduğu Türk Bahriyesi devrinde az da olsa dökümcülük faaliyetleri olduğu ve bunun daha sonraki sivil idareler zamanında da devam ettiği bilinmektedir

Haliç Tersanesinin Denizcilik Bankası T.A.O. bağlanmasıyla diğer sahalarda olduğu gibi dökümcülük sahasında da atılımlara girişilmiştir. I. Beş Yıllık Kalkınma Plânı'na göre, önce, camianın tersane ve işletmelerinin döküm parçası ihtiyacını kapasite ve kalite yönünden karşılayabilecek dökümhane binaları inşa edildi. Eski döküm atelyesi sahasında daha büyük ve daha modern olarak inşa edilen bu binalarda önce kupol ocakları ve dökme demir üretimi devreye sokuldu. Bunun hemen akabinden de pota ocakları ile beraber demirden gayri metal dökümüne başlandı. Çelik dökümü ise 1970-1971 yıllarında montajına başlanan ve bitirilen endüksiyon ocakları sayesinde o yıllarda gerçekleştirilmiştir.

Haliç Tersanesi’nin dökümhanesi denince akla gelen isim Günnur Tuğrul Dikeç’tir. Günnur Tuğrul Dikeç 30 Ekim 1942 tarihinde Denizli’de doğdu Baba Adı Hakkı Anne Adı: Huriye’dir. İlk ve orta öğrenimini Denizli'de tamamladı. 1960 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi'ne girdi. 1964-1965 öğrenim yılında haziran ayında Maden Fakültesi’nden İzabe (Metalürji) Mühendisi olarak mezun oldu 18 Eylül 1965 tarihinde Denizcilik Bankası T.A.O Haliç Tersanesi’ne girdi Dökümhanede Mühendis olarak çalışmaya başladı. 25.9.1975 tarihinde Dökümhane Baş Mühendisi oldu. 26.6.1985 tarihinde Haliç Tersanesi Dökümhane Şube Müdürü olarak emekli olduğu 16.08.1993 tarihine kadar çalıştı. 1966'da sınıf arkadaşı ve meslektaşı Prof.Dr. Feridun Dikeç ile evlendi. İşlerini o kadar bağımlı idiler ki Çocuklarının adlarını Demir ve Tunç koydular. 

15 Haziran 1988 yılında bir dergide yayınlanan röportajında şunlar yazılı Günümüzde, kadınlarımızın, el atmadığı iş alanı hemen hemen kalmadı. Ama bazan, bir erkeği dahi zorlayacak çalışma alanında kadınları görmek, insanı şaşırtı-yor doğrusu. İşte böylesine değişik bir uğraşı için-de olan kadınlarımızdan biri de Günnur Dikeç. Kendisi 23 yıldır, birçok erkeğin bile girmeye çekindiği bir iş kolunda, döküm işinde çalışıyor. Sıcaklığın, çeşitli metalleri eritmek için 1600 dereceye kadar çıktığı fırınlarla yüz yüze, çeşitli alaşımların değerlerini tesbit ediyor; potaya alınan ergimiş hammaddenin kalite kontrolünü yapıyor. En önemlisi de, yanında çalışan ve sayısı 105'e ulaşan işçileriyle, bir dost gibi, uygarca ilişki kurabiliyor.

Yaklaşık çeyrek yüzyıldır bütün bunları başaran, iki çocuk sahibi Günnur Dikeç, aynı zamanda 18 yıldır çeşitli öğretim kurumlarında da ders veriyor. Bütün bunları başarıyla sürdüren Günnur Dikeç, istanbul Haliç Tersanesinde Dökümhane Şubesi Müdürü olarak görev yapıyor. ve yanımda çalı-şanların hiçbirinden saygısız bir davranış görmedim" diyerek duygularını dile getiriyor. "Demir Lady" adını çoktan haketmiş olan Günnur Dikeç, Haliç Tersanesinde adeta yoktan var ettikleri dökümhane fabrikasında, sanki evindeymiş gibi rahat. Yüzlerce derecelik ısı veren fırınların etrafında, hemen her gün dolaşıyor. Yeni ürünleri kontrol ediyor. Üretimde bir sorun ol-maması için çalışıyor. Fabrikada, Türkiye'nin 5 tersanesinin ihtiyacı olan yedek parçaları yaptıklarını; ayrıca, Polonya için yapılan gemilerin motor gövdelerini döktüklerini tek tek anlatıyor.

Günnur Dikeç, fabrikada 4,5 ton ağırlığa kadar tek parça dökümleri de yaptıklarını belirterek: "Ürünlerimiz, merkezi yurt dışında bulunan klas" kuruluşları tarafından, uluslararası standartlara göre kontrol edilir. Ondan sonra üretime geçilir ya da kullanılır. Yılda 700 ton civarında ürün ortaya çıkar. Ben yaptığım işten gurur duyuyorum; çünkü bugün, endüstri bakımından ileri, milli geliri yüksek ülkelere baktığımızda, dökümcülüğün çok gelişmiş olduğunu görürüz. Biz, 20 yıl önce elimizde bulunan küçük atölyeyi büyütüp, bugünkü seviyeye getirdik. Türkiye'de bu işlerin Avrupa'dan da ileri seviyede yapılacağına inanıyorum. Çünkü bizim işçilerimiz Avrupa'dakilerden daha iyi. Yeter ki onlara imkân sağlayalım" sözleriyle, iş yaşamına nasıl baktığını da anlatıyor.

Dökümhanede 23 yıl çalışan Günnur Dikeç, bir anısını da şöyle dile getiriyor: "Yurt dışında bir iş gezisindeydim. İngiltere'de bir makina fabrikasını geziyordum. Yanıma fabrikanın eğitim müdürünü vermişlerdi. Kendisi bana bir bayanın dökümhane müdürü olmasının ilginç olduğunu söyledi; ben de, aslında fazla ilginç değil, dedim. Bunu duyan eğitim müdürü şaşırdı ve sebebini sordu. Ona şu cevabı verdim: Dökümhane ufak bir yer. Ama sizin Britanya imparatorluğunuz çok büyük ve iki kadın tarafından yönetiliyor. Asıl bu ilginç. Refakatçim sustu; bir daha da konuşmadı.

Çalışmaktan yorulmayan, işi dışında evinde mesleğiyle ilgili yayınları izleyen Günnur Dikeç, kadın sorunlarından da uzak değil. Türkiye'de, kurulan Cumhuriyetle birlikte kadın sorunlarına bakışın yenilendiğini vurguluyor: "Kanunlar çok güzel; ama bunlar, kırsal kesimde uygulanamamış. Oralarda yaşayan kadınlarımız bilinçli değil. Bence Türk kadınının iyi bir noktaya gelebilmesi için tek şart var, o da eğitim. Kadınların, işlerini erkeklerden daha dikkatli yaptıklarına inanıyorum. Kadın bir eğitilirse, kendisinden daha iyi sonuç alınır" derken, çalışan bir kadın olmanın kendisini ev yaşamında hiç de zorlamadığını belirtiyor. 

1965 yılında Haliç Tersanesinde yeni kurulan Merkezi Dökümhane ve Laboratuar'ın kurulması ve çalıştırılması görevi ile sektöre adım atan Günnur Dikeç, denizcilik sektöründe sadece dö-kümhane de çalışmakla yetinmeyip bilgilerini yeni nesillere aktarmak için yıllarca öğretim görevlisi olarak çalışmış. Haliç Tersanesinde göreve başladığı yıllarda birçok yeni girişime korkusuzca el uzatan Dikeç, başarısızlıkla sonuçlanan denemeler yaşamasına rağmen çalışmalarını azimli bir şekilde sürdürerek Türkiye'nin klas onaylı ilk pervanesini dökme başarısı göstermiştir.
Ateş altında bir kadın. Onun için yıllar önce bu başlığı atmıştı gazeteler, O, Türk gemi inşa sanayinin beşiği Haliç Tersanesinde göreve başladığı yıllarda sanayimizde çalışan kadın sayısı belki de iki elin parmağını geçmiyordu, Yaptığı denemeler, azimli çalışmaları, çalışma hayatından sonra bile bilgilerini yeni nesillere aktarma için Gedik Üniversitesi tarafından basıldı. Malzeme Bilgisi ve İmal usulleri adlı kitabı yazmıştır. Ayrıca 2001'de ortaklıkla kendi şirketini kuran Dikeç, 2008 yılına kadar Elektronik Sanayiine kendi geliştirdiği alkol lehimleme fluxlarını ve kendi bulup imal ettiği su bazlı fluxın üretimini yapmıştır..

Deniz Der’in düzenlediği Tersane-i Amire’nin kuruluşunun 559 yılı etkinlikleri 11 Aralık 2013 Çarşamba günü  Haliç Tersanesi’nde yapıldı Günnur Hanım toplantının yapıldığı yere gelince adata küçük dilini yutacaktı. Yıllarca çalıştığı Lloyd tasdikli pervane ve diğer malzemeleri ile Pendik Sulzer Motor Bloklarını döktüğü Türkiye’nin en modern dökümhanesi kapatılmış ocaklar söndürülmüş dökümhaneyi bu halde gören Günnur Dikeç konuşmacılar arasında olamamasına rağmen söz isteyerek dökümhane üzerine bir konuşma yapmıştı. O konuşma bu gün bile satır satır aklımdadır. Kısaca bu dökümhanede 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sonrasında başta Amerika Birleşik Devletleri ve diğer Nato ülkeleri ambargo koymuşlardı yedek parça nedeniyle uçaklar çalışmıyor gemiler yedek parça yüzünden denizde aylarca demirde bekliyordu bu dökümhanede o yedek parçalar döküldü uçaklar uçtu gemiler demir alıp gittiler. O günleri yaşayan biri olarak başta siyasiler olmak üzere Sanayicisi, İş Adamları, ve Dış İşleri yetkilileri yoğun çabası neticesinde bu ambargo kalktığını biliyordum Günnur Dikeç’in bu konuşması bana asıl ambargoyu kaldıranın siyasiler değil Günnur Dikeç gibi ülkesine seven kişilerin azimli çalışmaları sonunun da kalktığını göstermiştir 

71 yaşında olmasına rağmen büyük bir istekle çalışan Günnur Dikeç’e İyi bir eş, iyi bir anne, iyi bir yönetici gecesini gündüzüne katarak bu ülkenin kalkınması için 16000 derecede dökümhane de çalışan Günnur Dikeç’e yaşam boyu sağlık mutluluk. dilerim