Güvensizlik

Son yıllarda Türkiye’ye egemen olan temel duyguyu soran olsa, bunu “güvensizlik” kelimesiyle tarif ederim.

Evet güvensizlik!

Bu ülkede artık hiç kimse birbirine güvenmiyor.

Basın kendi içinde kavgalı. Yazarlar birbirine güvenmiyor, herkes birbirinin iyi niyetinden kuşku duyuyor.

Muhalefet iktidardan, iktidar muhalefetten kuşkulu.

Devlet kurumları kendi içinde birbirine düşmüş durumda.

Polis askere güvenmiyor, asker polise.

Aydın aydına düşman.

Her yazının temelinde, “Ben senin ne mal olduğunu bilirim” ifadesi var.

Sanıklar yargıya güven duymuyor.

Türkler Kürtlere, Kürtler Türklere güvenmiyor.

 

***


Haydi siyaseti bir kenara bırakalım.

Ticaret âlemine de müthiş bir güvensizlik egemen değil mi?

Herkes kazık yememe derdinde.

Spor bile bu hale gelmiş.

Altı üstü bir yuvarlak top ama gelin görün ki futbol oyunu çevresinde ne dolaplar, ne kavgalar dönüyor.

İstanbul 2010 Kültür Başkenti ilan edildi, hepimiz sevindik ama arkasından ne kavgalar, kuşkular, güvensizlikler sökün etti.

Televizyonlar her gün yediğimiz içtiğimiz şeylerin zehirli olduğunu haykırıyor.

Armudumuz ilaçlıymış, sivribiberimiz hormonluymuş, tavuklar antibiyotikliymiş.

Halk pazardan aldığı mala da güvenmiyor artık.

Dünya Sağlık Örgütü, domuz gribi için aşı tavsiye ediyor.

Türkiye’de güvensizlik had safhada. Olalım mı olmayalım mı tartışmaları alevlenip duruyor.

Kısacası güvensizlik kanımıza işlemiş durumda.

Herkesten kuşkulanıyoruz, her şeyin altında bir çapanoğlu arıyoruz.

Şimdi bana bazı okurlarım “Haksız mıyız?” diye soracaklar.

Ben de onlara “Haklısınız” cevabını vereceğim.

Çünkü artık ben de bu ülkede birçok kişinin iyi niyetinden kuşku duyuyorum.

Editör: TE Bilişim