Başkent'te zirve üstüne zirve, toplantı üstüne toplantı yapıldı ve Türkiye'nin izleyeceği strateji kararlaştırıldı. Gelişmeleri değerlendiren uzmanlar "bu süreçte çok dikkatli ve sağduyulu hareket edilmesi gerektiğine" vurgu yaparken; olayı perde arkasına dikkat çekerek yorumlayan köşe yazarları Türkiye'yi savaşa sürüklemek isteyenlere bakın nasıl cevap verdi...

Bugün Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Erhan Başyurt'un "Suriye'ye cevap nasıl olmalı?" başlıklı köşe yazısının ilgili bölümü

...Suriye, keşif uçağımızı uyarı yapmadan uluslararası hava sahasında bile bile düşürerek, kabulü mümkün olmayan açık bir saldırı yapmıştır. Bunun diplomatik yaptırımları olacağı gibi, bundan sonra “komşu” ülkelerin benzer bir çılgınlığa yeltenmemesi için Suriye yönetimine “ders verilmesi” boyutu mutlaka olacaktır. Ancak “kol bükmenin“ binlerce yolu vardır. Bazen etkin sonuç alınabilecek “dolaylı cevap” tercih de edilebilir.

...Kendi halkına karşı uçak kullanan Esed yönetiminin, Türk keşif uçağını düşürmesinde mantık aramak doğru değil belki. Ne var ki Esed'e “Mahallenin delisidir, ne yapsa yeridir“ muamelesi de yapılamaz. Aylardır iç savaş yaşayan Suriye'de “bıçak sırtında“ki lidere ilgili herkesin anlayacağı bir cevap mutlaka verilir, verilmelidir. Ancak Esed yönetimine bedel ödetmek için krizi tırmandırıcı bir yol tercih etmek doğru değildir.

Tekrar vurgulamakta fayda var: Suriye'ye yönelik düşünülmeyecek tek şey sıcak çatışmaya girmektir. Türkiye'nin böyle bir batağa saplanması “Kaş yapayım derken göz çıkarmak“ olur. Suriye'ye cevap diplomatik yollardan, iki ülkeyi sıcak çatışmanın eşiğine getirmeden, ancak mesajı herkesin alacağı bir dil ve beceri ile verilmedir. Türkiye “köklü devlet” olduğunu, stratejisi ve aklıyla hareket ederek göstermelidir.

Zaman Gazetesi yazarı Mümtaz'er Türköne'nin "Türkiye savaşa girer mi? başlıklı köşe yazısının ilgili bölümü...

...Uçağımızın düşürülmesi Soğuk Savaş dönemine özgü bir tezgâha benziyor. Yukarıdaki analizi Suriyeli stratejistler de yapmıştır. Türkiye'yi kışkırtmak, savaşa zorlamak ve savaşın eşiğine getirmek Suriye'deki dikta rejimine "yakın tehdit" üzerinden sağlam bahaneler üretir. Katliamlar hızlanır. Rejim gözü dönmüş gibi muhalifleri sindirmek için her çareye başvurur. Türkiye'nin savaşın eşiğine gelmesi, Suriye rejimine rahat bir soluk aldırır.

Bu yüzden savaş uçağının, bu senaryoyu işletmek üzere Suriye tarafından kasıtlı olarak düşürüldüğünü hesaba katmak gerekir. Nitekim daha Türkiye sesini çıkartmadan önce Suriye'den gelen özür beyanı ile krizin ifşa edilmesi, bu tezgahın bir parçası gibi görünüyor.

Sabah Gazetesi yazarı Mahmut Övür'ün "Uçak düşürme bir tuzak mı?" başlıklı köşe yazısının ilgili bölümü...

Henüz ayrıntıları ortaya çıkmış değil ama bu saldırı şu gerçeği açığa çıkartacak gibi görünüyor. Suriye'nin saldırısı Rusya-Çin ve İran ekseninde oluşan "eski dünya bloku"yla yeni dünyayı karşı karşıya getirecek bir çatışma zemini yaratıyor. Türkiye bu noktada kilit ülke konumunda... Tam bir satranç oyunu oynanıyor. Sorun bölgesel olmaktan çıkıp küresel bir soruna dönüşüyor. NATO üyesi Türkiye'den beklenen ise sakin ve soğukkanlı davranmak... O da yapılıyor. Ancak asıl olan bundan sonra ne yapılacağı.

Türkiye'nin önünde, içinde "tuzak" boyutu da olan iki seçenek var; Real politik açıdan NATO ekseninde sıcak güç kullanıp bölgesel lider olmak veya diplomatik hamleyle Suriye'den özür beklemek. Birinci tavrın riski de getirisi de büyük. Bazı uzmanlara göre, Türkiye, elindeki en önemli güç "ordu"yu kullanarak "Ortadoğu'nun lideri" olabilir. Bu beklentide olanların sayısı hiç de az değil. Ancak Suriye gerçeği ve Kürt meselesi ekseninde olaya bakınca sıcak çatışma, Türkiye'yi sonu belirsiz bir maceraya sürükleyebilir.

İkinci seçenek, hem Türkiye'nin iç demokrasi yolculuğuna hem de bölgesel ilham kaynağı olma misyonuna daha uygun düşüyor. Bölgede demokratikleşmenin simgesi olan ve geçmişinde 1 Mart tezkeresi deneyimi bulunan Türkiye, Suriye'yi özür dileme noktasına çekerse diplomatik sahada önemli bir hamle yapmış olur ve "yumuşak güç" olarak etkinliğini sürdürür.

Star Gazetesi yazarı Sedat Laçiner'in "Suriye'de sadece Suriye yok" başlıklı köşe yazısının ilgili bölümü...

...Suriye Krizi'nin başından beri tekrar ettiğimiz temel ilke Türkiye'nin Suriye ile tek başına bir savaşa girmemesi gerektiğidir. Çünkü Suriye hem Türkiye'nin tek başına kaldıramayacağı kadar ağır bir yüktür, hem de sorunun Suriye'yi aşan ve Türkiye'ye çok yönlü zararlar verebilecek pek çok boyutu vardır. Olası bir Türkiye-Suriye savaşı içeride terörden ekonomiye, sivil-asker ilişkilerinden genel olarak demokratikleşmeye kadar siyasi, iktisadi ve sosyal pek çok alanda ağır tahribatlara yol açabilir. Dışarıda ise Suriye meselesi Arap dünyası ile ilişkilerden Rusya ve İran'a kadar tüm komşu bölgelerle ilişkilerimizde tahmini zor komplikasyonlara neden olur.

...Düşürülen jeti sadece Türkiye ile Suriye arasında bir mesele saymak mümkün değil. Suriye krizi iç savaştan uluslararası bloklaşmaya doğru evriliyor. Bir tarafta Suriye devletinin müttefikleri olan Rusya, Çin, İran ve diğerleri var, öbür tarafta ise muhaliflerle ittifak kuranlar. Ancak Türkiye açısından sorun kendisinin de içinde yer aldığı bloğun henüz şekillenmemiş olmasıdır. Bu da Türkiye'yi karşı blok önünde hem yalnızlaştırıyor, hem de maliyetlerini arttırıyor.

Bu bağlamda Türkiye 1) Suriye karşısında yalnız kalmamalı, 2) anlık-duygusal tepkiler vermemeli, 3) muhatabı sadece Suriye'ymiş gibi konuşup, tam tersi davranmalı, 4) ateşe elini doğrudan sokmamalı ve 5) Suriye ile ilgilenirken arkasını da kollamalı.

Bugün Gazetesi yazarı Gültekin Avcı'nın "Savaş oyunu ama kimin?" başlıklı köşe yazısının ilgili bölümü...

Türkiye içinde ülkemizin bir savaşa girmesi için çaba gösteren derin mahfiller olduğu iyi bilinmektedir. Geçmişte Ege'de kendi jet uçağımızın düşürülmesi planları bile yapılmıştı. Evvelce hava sahamızı ihlal eden İsrail uçağının "kedidir" diye geçiştirildiğini biliyoruz. Hafızalardan silinmeyen ama sonuç da alınamayan Heron ihanetini biliyoruz. F-4'lerin modernizasyonunu uzun yıllar İsrail'in yaptığı bir gerçek. Uzaktan uçak kontrolü teknolojisinin mevcut olduğu da bir vaka. JPALS projesi 1984 yılından bu yana etkin bir projedir.

Dolayısıyla ihlal varsa, bizim F-4'ün hangi sebeplerle Suriye hava sahasını ihlal ettiğinin en berrak bir şekilde hükümetçe bilinmesi gerekir. Önce kendi içimizde bir savaş provokasyonu var mı bunu öğrenmek gerekir. Bu konuda tereddüt kalmadıktan sonra soğukkanlı bir dış politik hamle düşünülmeli. Öncelikle uluslararası hukuk işletilmelidir. Sonuçta Suriye'yi yerle bir edecek bir ordumuzun olduğunu tüm dünya bilmektedir. Lakin Rusya-İran-Irak-Suriye hattının Lübnan Hizbullah'ına kadar uzanan mevcut bir stratejik denklem olduğu unutulmamalı.

Sabah Gazetesi yazarı Mehmet Barlas'ın "Bu bir 'savaş ilanı' değil 'ağır tahrik'tir" başlıklı köşe yazısının ilgili bölümü...

Türkiye ya da Türkiye ile aynı safta yer alan ülkelerin bu ilan edilmemiş savaştaki "Düşman"ları, ülkesi ve halkı ile Suriye değil, Esad yönetimi ve Baas rejimidir. Beşar Esad ise doğal olarak bu "Düşman"ların Suriye'nin düşmanı olduklarını söylemektedir. Esad'ın bir Türk jetinin düşürülmesi ile sergilediği ağır tahrik Türkiye'nin Suriye'ye "Savaş İlanı"na dayanırsa, Suriye diktatörünün amaçladığı hedefe ulaşılacak ve Suriye halkının iç kavgaları bırakarak ülkelerini dış düşmana karşı savunmaları için birleşmeleri yolunda çağrılar seslendirilecektir. Suriye'deki Baas rejimi siyaseti savaşa dönüştürerek kendi halkına dünyayı zaten zindan ediyor. Türkiye yanlış bir adımla bu rejime katkıda bulunamaz.

Editör: TE Bilişim