Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Dolmabahçe Sarayı'nın etrafında bulunan ve havalandırma boşluklarını tıkayarak tarihi binanın zarar görmesine neden olan yapıları ağır bir dille eleştirdi.

"Swissotel bir lahite, Gökkafes ise mezar taşına benziyor" diyen Günay, bu yapıların kamulaştırılarak yıkılması gerektiğini ifade etti.

Doksanlı yılların başında noktasal turizm alanı ilan edilen Dolmabahçe Sarayı kompleksinin yer aldığı binlerce dönüm araziye dönemin yönetimlerince dünyanın önde gelen otel zincirlerinden Swissotel'in "boğaz" manzarasına komumlanmasına yeşil ışık yakıldı. Swissotel'in inşasından elli yıl kadar önce ise yine saray kompleksinin bulunduğu araziye 1940 yılında İnönü Stadyumu inşa edildi. Kamuoyunda "Gökkafes" olarak bilinen Ritz Carlton Oteli ise yoğun muhalefete rağmen birkaç yıl önce faaliyete geçti.

Osmanlı mirasını kabul edememek

Dolmabahçe Sarayı'nın çevresindeki bu yapılaşmayı eleştiren Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, "Bu, kırklı yıllarla başlayan bir süreç. Stadın yapımına izin verilirken saraya etkileri düşünülmedi. Aynı durum Dolmabahçe Sarayı için de geçerli. Swissotel bir lahite, birkaç kilometre ötesindeki Gökkafes ise mezar taşına benziyor" diyen Günay, bu durumu "Osmanlı mirasını içselleştirememek" sözleriyle tanımladı ve ekledi: "Tarih duyarsızlığı Osmanlı'yı küçümseyerek başlayıp 'cumhuriyet'in özgün eserlerine kadar uzanan bir duyarsızlığa dönüştü. Umarım Türkiye bir gün bu oluşumları kamulaştırarak yıkacak kadar zenginleşir."

Dolmabahçe Sarayı'nın can damarı sayılan havalandırma boşluklarının tıkalı olduğu yönünde söylentilerin varlığına dikkat çeken Günay, uzmanların bu konuda acilen bilimsel çalışma yapmasının önemine değindi. Swissotel'in konumlandığı yeşil alanın saraya hava sirkülasyonu sağladığını söyleyen Günay, otelin yapımıyla birlikte sarayın bu sirkülasyondan mahrum kaldığını belirterek bu durumun yaratabileceği olumsuz etkiler dolayısıyla endişelerini dile getirdi.

İstanbul kentinin koruma bilincinin eksikliğinden dolayı geri dönülemez zararlar aldığına dikkat çeken Günay, doksanlı yılların başında "boğaz" hattının bir rant merkezi haline dönüştüğüne dikkat çekerek "Kendi kültürel mirasınızı kendiniz koruyamazsanız, başkaları ondan yararlanır" dedi.

Acilen adım atılmalı

Balyan mimarisi uzmanı İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi öğretim üyesi ve ICOMOS üyesi Prof. Dr. Afife Batur da havalandırma boşluklarının kapalı olma ihtimalini "büyük olasılık" sözleriyle özetlerken bu görüşünü saray çevresindeki yoğun kanalizasyon kokusuna bağladı. "Koku, otelin atıklarını usulüne uygun şekilde deşarj edememesinden kaynaklanıyor olabilir" diyen Batur, acilen gereken araştırmaların yapılmasının önemine dikkat çekerek "Havalandırma boşlukları yeni teknikler kullanılarak açılabilir, sadece bu konudaki gerekli adımların acilen atılması gerekiyor" diye konuştu.

"Dolmabahçe Sarayı aynı bir sal gibi ahşap bir zemin üzerine oturtularak dolgu araziye inşa edildi" diyen Batur, bu modeli "çok özgün bir zemin modeli" sözleriyle tanımladı. Sarayın inşasında dönemin en ileri tekniklerinin uygulandığını vurgulayan Batur, yapının yapım aşamasında en az bina kadar havalandırma konusu üzerinde titizlikle durulduğuna dikkat çekti.

"Bodrum katın havalandırmasının çok iyi olması gerekiyor, aksi takdirde rutubet kontrol altına alınamaz, havalandırma sistemi olmazsa bina aynı insan gibi ölür" diyen Batur, havalandırmanın aynı zamanda denizden gelebilecek iyot ve tuzların tahribatını da azalttığını söyledi. Sarayın inşasının ardından düzenli olarak havalandırma boşluklarının kontrol altında tutulduğuna değinen Batur, en kapsamlı onarım sayılan 20. yüzyıl başlarındaki onarım sırasında da havalandırma boşluklarının elden geçirildiğine dikkat çekti.

Kendi ülkelerinde yapamazlar

"Saray tek başına bir mimari harika, yazık ki böyle bir oluşumun ardında bir taş kafes yükseliyor" sözleriyle düşüncelerini özetleyen Batur şöyle devam etti: "Swissotel tarihi çevre koruma açısından yüz karası ve utancımız. Bahsettiğimiz bu büyük sermayeler kendi ülkelerindeki saray komplekslerinin çevresine bu tür oteller asla inşa edemezler" sözleriyle tepkisini dile getirdi.

Batur şöyle devam etti: "Aşırı milliyetçi bir toplumuz fakat unutmamalı milli sarayların tam ortasına böyle oluşumlara bizzat kendimiz izin verdik. Üç kuruş para için kent sattık, bu ne tür milliyetçilik" sözleriyle düşüncelerini özetledi.

Yeşil alan kalmadı

Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Restorasyon Anabilim Dalı öğretim üyesi Can Binan ve Kültür Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Restorasyon Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Nur Akın ise sarayın tüm sorunlarının kanalizasyon sorununa indirmenin yanlış olacağına dikkat çekerek asıl sorunun artık geri dönüşü mümkün olmayan yeşil alanın yok edilmesi olduğunu vurguladı.

"Dolmabahçe Sarayı gibi son dönem sarayların en görkemlisinin ardında böyle bir otelin yükselmesine izin verilmesi inanılmaz" sözleriyle düşüncelerini dile getiren Binan ve Akın doksanların öncesinde denizden bakıldığında yeşil yamaçlarla birlikte sarayın eski kent dokusuna özgün bir görünüm sergilediğini söylediler.

BALYAN MİMARİSİ NEREDEN GELİYOR

Balyanlar Kayserili Mimar bir Ermeni Ailesi. 18. ve 19. yüzyıl Osmanlı-Türk mimarlık sanatına damgalarını vurmuşlardır. Saray mimarı ailesi olarak İstanbul'un en güzel yapılarına imza atmışlardır. Balyanlar'ın yapılarında Doğu sanatının Batı Rönesans'ı ile uyumlu bir biçimde örtüştüğü de görülür. Bu ailenin yapılarındaki en güzel özellik inşa ettikleri eserlerinin dayanıklı olmalarıdır Ailenin inşa ettiği eserler arasında Dolmabahçe Sarayı, Çırağan Sarayı, Yıldız Sarayı, Beylerbeyi sarayı, ıhlamur kasrı selimiye kışlası, taşkışla, nusretiye camii, ortaköy camii, üç horan Kilisesi sayılabilir.

Referans

Editör: TE Bilişim