Gizli Tanık Uyarısı

AİHM eski yargıcı Rıza Türmen, Ergenekon soruşturmasıyla gündeme gelen ‘gizli tanık’ uygulaması konusunda, ‘AİHM tanıkların korunmasını kabul ediyor, ancak bunun savunma hakkını zedelememesi gerekiyor. Tanıklar korunurken savunma hakkı sınırlanmamalı’ diye konuştu

Eski Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Yargıcı Rıza Türmen, Ergenekon soruşturmasıyla gündeme gelen “gizli tanık” uygulaması çerçevesinde Tanık Koruma Yasası ile ilgili olarak uyarılarda bulundu. AİHM’nin Kostovski ve Doorson kararlarına dikkat çeken Türmen, tanık korumanın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) aykırı olamayacağını vurguladı.
Türmen, Ergenekon soruşturması ile birlikte Türk hukuk sisteminde ilk kez uygulanacak olan yasa hakkında hukukçulardan gelen eleştiriler konusunda Milliyet’in sorularını yanıtladı. “Kimliğin” önemli bir kavram olduğunu belirten Türmen, şöyle konuştu:

“O kimliğin saklanması da savunma hakkı bakımından büyük problem yaratıyorsa, mahkumiyete esas teşkil ediyorsa, delil bu tanıksa ve bu tanıkla yüzleşmesi, soru sorması savunma hakkı bakımından mutlaka gerekliyse, bunun eksikliği de AİHM’de ihlale yol açabilir. AİHM tanıkların korunmasını kabul ediyor, ama bunun savunma hakkını zedelememesi, yani ‘silahların eşitliği’ bakımından bir sakınca yaratmaması lazım. Onun için devlet tanıkları korurken, ‘silahların eşitliğini’ zedelemeyecek önlemleri almakla da yükümlü. AİHM, bunu bir denge meselesi olarak görüyor. Tanıklar korunurken savunma hakkını sınırlamayacak önlemleri almış mı ona da bakıyor.
Kimliklerin tamamen gizli tutulması sanık bakımından olmasa da avukatı bakımından da gizli tutulması, hiçbir şekilde kamuya açıklanmamış olması bir problem yaratabilir.  Ayrı odada tanık sorgulanabilir. Fakat savunma hakkı bakımından önem taşıyan soruların sanık avukatı tarafından yargıç aracılığıyla dahi sorulamaması insan hakları bakımından sorun yaratabilir.”

Kostovski ve Doorson kararları

AİHM’nin tanık koruma ile ilgili olarak 20 Kasım 1989 tarihli Kostovski Kararı ve 27 Mart 1996 tarihli Doorson Kararı uygulamaya yeni başlayan Türkiye’ye ışık tutacak nitelikler taşıyor. AİHM’nin bu iki kararında, AİHS’nin “tanıkları sorguya çekme” ile ilgili 6/3-d maddesine aykırılık oluşmaması için dikkat edilmesi gereken noktalar şöyle sıralanıyor:
-  İlke olarak tüm kanıtların, nizalı mülahazalara olanak sağlanması için sanığın mevcut bulunduğu aleni bir duruşmada ibraz edilmesi gerekir.
Ancak bu durum, tanık ifadelerinin kanıt sayılabilmesi için mutlaka mahkemede aleni duruşmada alınması gerekli olduğu anlamına gelmez.
Savunmanın haklarına saygı gösterildiği sürece duruşma öncesi safhalarda alınmış olan tanık ifadelerinin kanıt olarak kullanılması tek başına aykırılık oluşturmaz.
-   Tanık duruşmada dinlenemiyorsa, daha önce verdiği ifade de hukuka uygun biçimde okunamıyorsa, verilen beyan diğer kanıtlarla desteklenmeli.
-   Sadece kimliği gizli tutulan tanıkların yazılı ifadelerine dayanılarak mahkumiyet kararı verilemez.
-  Tanığın, sanıktan gelecek misillemelerden korkması için yeterli sebep mevcutsa kimliğin gizli tutulması mümkündür.
-  Hakkaniyete uygun yargılama hakkı demokratik toplum için büyük önem taşır ve bu hak ‘maksada uygunluk’ düşüncesi ile ortadan kaldırılamaz.
-  Mahkumiyet kararı, sadece kimliği açıklanmayan tanığın ifadesine dayandırılamayacağı gibi, bu ifade, ağırlıklı rol oynayan delil konumunda da olmamalıdır.
-  Güvenliği nedeniyle kimliğinin açıklanmaması gibi sebeplerle tanığın, sanığın hazır bulunmadan dinlenmesi ve verdiği ifadenin duruşmaya sonradan üçüncü bir kişi tarafından aktarılması mümkündür.

DenizHaber.Com

Editör: TE Bilişim