Yakınımızdaki uzak denizler

Haliç'teki tarihi tersanenin müze yapılacak olması, tersane alanındaki tarihi yapı, eser ve malzemenin korunması adına sevindirici bir haber ama tartışılması gereken, müzenin 'nasıl bir anlayışla' düzenleneceği

Denizciliğe yönelik hamasi nutukların ve sloganların gölgesinde kaldığı 1 Temmuz Denizcilik Bayramı her yıl bildik rüzgarların eşliğinde kutlanır. Oysa yeni ufuklara, denizlere yelken açabilmek için denizciliğin zenginlikleri kadar sorunlarını, zaaflarını da gündeme getirmek, tartışmak gerekir.

Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın “Haliç Tersanesi’nin deniz müzesi olacağını İstanbullulara müjdelemesi” (Sabah , 27 Haziran) ve yelkenli bir eğitim gemisi yapılması için dernek kurulması gibi gelişmeler rüzgarın drise ettiğinin bir göstergesi sayılabilir mi?

Deniz tarihçisi İdris Bostan’ın yıllardır dile getirdiği gibi (Bir Tersane Müzesi’ne Niçin İhtiyaç Var?, Deniz Ticareti dergisi, Mart, 2006), Osmanlıların merkezi deniz üssü olan Haliç kıyısındaki Tersane-i Amire’nin yerine ‘Bu tarihi mekânda bütün denizci dünya devletlerinde olduğu gibi bir Tersane ve Deniz Müzesinin kurulması’ önerisinin karşılık bulması olumlu bir gelişme.

Akdeniz’de müzeler, gemiler

Akdeniz ülkelerinde irili ufaklı 100’den fazla deniz müzesi ve arması, tipi itibarıyla eskinin özelliklerini taşıyan, okul/eğitim gemisi olarak da kullanılan çoğu kabasorta armalı (dört köşe yelkenli) yaklaşık 50 büyük yelkenli gemi var.

Donanması asırlarca bu denizde bayrak göstermiş, ticaret gemileri yelken açmış, Hint Okyanusu’na kadar uzanmış Osmanlı İmparatorluğu’nun ve bu topraklarda varolmuş Osmanlı öncesi uygarlıkların (Selçuklu, Bizans ve diğerlerinin) denizcilik serüvenini ve denizcilikteki gelişmeleri izleyebileceğimiz, bahriye, ticaret donanması, balıkçılık, bilimsel denizcilik, spor ve amatör denizcilik gibi denizciliğin tüm kollarını bünyesinde barındıran çağdaş müzecilik standartlarında bir denizcilik müzemiz ne yazık ki yok (Bodrum ya da Yenikapı arkeolojik alanı projesi gibi batıklarla ilgili olanlar hariç.) Kabasorta armalı geminin ne olduğunu unutalı ise uzun yıllar oldu.

Nasıl bir müze?

Daha çok bir sergi ve depo mahiyetindeki Beşiktaş’taki Deniz Müzesi, Osmanlı İmparatorluğu’nun denizcilik serüveninden kesitler sunsa da bahriyeyle sınırlı bir müze görünümünde. Karşılaştırma için Fransa Ulusal Denizcilik Müzesi’nde sergilenen farklı konulardaki eser sayısının 40 binden fazla olduğunu, oysa İstanbul/Beşiktaş’taki Deniz Müzesi’nde askeri temalı 4000 eser sergilenebildiğini akılda tutmakta fayda var.

Deniz Müzesi, müze binası, koruma, eğitim, sergileme, satın alma yönünden de çağdaş müzecilikten uzak. (Örneğin Deniz Müzesi envanterine irat kaydedilerek teşhir mekânına kavuşturulan, Atasoylar’ın dünya turu yaptığı Uzaklar teknesi müzeden uzaklaştırıldı.)

Turist olarak gidilen bir kentte ziyaret edilen ilk yerlerden biridir müzeler. Turisti, halkı müzelere çekecek bir sergi açmak sadece malzemeyi bir yerden başka bir yere taşımakla ya da kısa bir hazırlıkla olmuyor ne yazık ki.

Haliç’teki tarihi tersanenin müze yapılacak olması tersane alanındaki tarihi yapıların, eserlerin, malzemenin korunması, geleceğe taşınması, alanın değerlendirilmesi adına sevindirici bir haber ama tartışılması gereken önemli soru “nasıl bir anlayışla” müzenin düzenleneceği. Prof. Bostan “yeni bir müzecilik anlayışı gerekiyor” diyerek içinde kültür merkezi de olan bir müze alanından söz ediyor. (Yeni Bir Müzecilik Anlayışı Gerekiyor, Vira, Şubat-Mart 2009)

Osmanlı İmparatorluğu’nun gücünü sadece askeri zaferlerden ibaret sayan hamasi, militarist argümanların ve sembollerin hakimiyetinde bir tasarım anlayışıyla müze düzenlenmesi hiç de uzak bir ihtimal değil. Dünyada başarılı olmuş deniz müzesi örnekleri de incelenerek “Nasıl bir müze” konusunun enine boyuna tartışılması gerekiyor. Dilerim kurulacak müze bu konudaki geçmiş zaafların, eksikliklerin üstesinden gelir ve müzede örneğin Sinoplu gemi ustası Jullus Callinicus’un mezar taşından kadırga mimarı Mustafa Ağa’ya uzanan, denizcilik tarihinin zenginliklerini yansıtacak yaratıcı, araştırıcı, eğitsel, yönlendirici etkinlikler, sergiler izlemek mümkün olur.

Ezber ve kalıplaşmış bilgiler

Prof. Bostan’ın ‘Denizcilik konusunda ezbere dayanan ve kalıplaşmış bilgiler üreten bir toplum olmaktan kurtulmanın ilk adımı atılmış olur’ gerekçesiyle önerdiği “deniz araştırmaları merkezi” ve “denizcilik ihtisas kütüphanesi kurulması ve iskelelerden birinin buna tahsisi” önerisinin gerekçeleri öncelikle İDO yayınlarını ilgilendiriyor. Yıllardır Bakırköy İDO iskelesinde “Türk Denizciliğinden Altın Sayfalar” başlığıyla sergilenen dört pano ne yazık ki koca bir imparatorluk bahriyesine, deniz ticaretine merkez olmuş şehrin tarihine, kültürüne yakışmıyor.

Türk Ansiklopedisi’nden alınan (MEB, 1977) ve daha çok internette dolaşan hayli derinliksiz ve yanlışlarla dolu “lakırdıların” (ör. kadırgada 150 top bulunduğu, 54 metrelik bir teknenin o devirde dünyanın en büyük gemisi olduğu...) hiçbir kaynakla karşılaştırmadan olduğu gibi aktarılması nasıl bir anlayışın ürünüdür? İDO yayını Sea Life (Mayıs 2009) dergisi de bu bilgileri tekrarlıyor ve yine İDO’nun çocuklar için hazırladığı Denizcilik Tarihimiz (2008) kitapçığı da yanlışlarla dolu (ör. kaptanıderya isimleri yanlış).

Bunlar ayrı bir yazıyı hak ediyor ama panoların kısa bir eleştirisi için Denizcinin Günlüğü 2009’daki “Deniz Otobüsü İskelesinde Tarih Fukaralığı” başlıklı kısa yazıma bakılabilir. İDO bir iskelesini kütüphanenin kuruluşuna tahsis ederek, kendi yayınlarındaki hamasi iddiaları kontrol etmek ve düzeltmek imkanına kavuşabilir!

Denizcilik kapasitesi

Kabasorta armalı bir gemi veya eğitim gemisi yaptırma girişimi de hız kazandı ama yenisini yaparken daha öncekilerin neden muhafaza edilemediğini de hatırlamakta fayda var.

Hatırlatalım: Bir ülkenin büyük yelkenli gemisinin olması aynı zamanda bu gemileri sahiplenme, işletebilme, bakabilme, kullanabilme kapasitesine sahip bir denizciliğe de işaret ediyor. Cumhuriyetimizin ilk yelkenli okul gemisi olan ve 1938’de Yüksek Denizcilik Ticaret Mektebi’ne verilen 22 metrelik Yıldız kotrası yıllarca kullanılamayıp, bakımsızlık ve tahsisat yokluğundan elden çıkarılmıştı. Yelkenli olmasa da okul gemisi olarak 1951’de Deniz Kuvvetleri’ne tahsis edilen Savarona 1979’da yanmış, 1989’da 6 bin dolara hurda olarak MKE’ye devredilecekken özel gayretlerle 49 yıllığına kiralanmış ve yeni sahibinin belirttiğine göre içinden 4.5 ton fare temizlenerek restore edilmişti.

Kıyıların uzunluğu ya da üç tarafın denizle çevrili olması değil denize açılmak, denizin üzerinde olmak, seyredilen, bayrağın, flamanın dalgalandığı denizler, denizci yapar bizi. Bu da denizciliği kültürümüzün önemli bir parçası haline getirebilmekle mümkündür.

Not: Denizcilik konularında bilgilenmek için, Amatör Denizcilik Federasyonunun yayımladığı Denizcinin Günlüğü 2008 ve 2009’a başvurulabilir.

 

 

 

 

Editör: TE Bilişim