CUMHURİYET/OLAYLAR VE GÖRÜŞLER

'Van Gölü'nde 1 Temmuz

Oktay SÖNMEZ Denizci Yazar

Denizcilik ve Kabotaj Bayramı'nı yine 1 Temmuz'da fakat ilk olarak bu yıl Van'da da kutladık.

Dünyanın sıralamada 5. büyük gölü, Marmara'nın üçte birine eşit, Van Gölü deyip geçtiğimiz bu çok özellikli zenginliğimizin 1 Temmuz 2005'ten sonra artık konuşma ve yazı dilimize, kültürümüze "Van Denizi" olarak yerleşmesi gerektiği kanısındayız. Anadolu'nun doğu ucunda yalnızlığım yaşayan, birçok özelliği ve tam anlamı ile bir "iç deniz" olan Van'da denizlerde yer alan her türlü canlılık, yolcu, yük, hayvan ve tren vagonlarının özel gemilerle taşınması gibi sürekli bir aktivite, turistik ve sportif amaçla kullanılmakta olan, hizmet veren çeşitli tekneler var.

Hemen yanımızdaki ve denizcilik literatüründe "Caspian Sea" olarak yer alan Hazer Denizi'ne, İsviçrelilerin çok daha küçük Alp Gölleri'ne halk dilinde düpedüz "Sea/Deniz" denilirken bizim Van Gölü deyip geçtiğimiz kocaman su, çeşitli doğal özellikleri ile eksiksiz bir iç denizdir.

Son günlerde basında yer alan ve değişik şekillerde kulağımıza gelen söylentilere inanmıyoruz ve inanmak da istemiyoruz. On yıl kadar önce başlatılan özelleştirme rüzgârı ile 2000 yılı mayısında en büyük bölümü tarihe karışan san bacalı, tamamı devlet malı ve yurtiçinde inşa edilen "Sarı Baca"lı gemilerin son kalıntısı şehir hatları gemileri de artık kaldırılacak ve hizmetleri yurtdışından ithal edilen, işletilmesi de taşıma ücretleri de çok daha pahalı deniz otobüslerine aktarılacakmış.

Oysa benim "Deniz Kuşları" dediğim yüzyıllar boyu İstanbul'u İstanbul yapan, İstanbullunun yaşamına, kültürüne yerleşmiş bu gemilere böylesine kıyılabileceğine gerçekten milyonlarca insan da inanmak istemiyor. Yaşadıkları kenti kendileri için sonsuz bir şarkı, içinde doğup büyüdükleri bir kültür bilen Parislilerin bir sabah uyandırıldıklarında Eiffel Kulesi'ni görememeleri gibi, Londralıların Big Ben'in vuruşlarını artık duyamamaları gibi bir şey bu.

Sayın Ulaştırma Bakanı'nın emri ile karayolundan Tatvan'a getirilen Şehir Hatları gemilerinin de "Sarı Baca"lı deniz kuşlarından dört tanesinin "Van Denizi"nde kesinlikle hayata geçirileceğine inandığımız ve yöreye yeni bir yaşam şekli getirilecek projelerin öncüleri sayıyoruz.

Bu gemiler, önümüzdeki yıllar içinde Van yöresindeki çeşitli uygarlık katmanlarının ilginç kültürel çeşitliliğinin göz alıcı çekimi ile elli yıl önce sessiz sedasız birer kıyı kasabaları olan Bodrum, Marmaris, Fethiye 'nin bugünkü durumuna gelecek "Van Denizi"nin belki de on dört sarı bacalı beyaz deniz kuşu olarak dolup taşacaklar.

Turistler dünyanın her yerinden uçağa atlayıp "Van Denizi" kıyıları boyunca sıralanan, eğitimli elemanlarla donatılmış otellere, çağdaş tatil köylerine inecekler. Bugün ne yazık ki kapılarında beklediğimiz AB'liler bugünkü vizyonsuzluklarının bir tür pişmanlığını da taşıyarak güney kıyılarımızı anlata anlata bitiremeyen bugünkü dedeleri, nineleri, gibi, hemen ertesi gün bu deniz kuşları ile "Van Denizi" turuna çıkacaklar.

Bu arada Îshakpaşa Sarayı'nı, Mahmudiye Şelalesi'ni, Akdamar Adası'ndaki Hıristiyanlık tarihindeki en önemli ve en eski kiliselerden birini görecekler. Van Kalesi'nde, Çavuş Tepesi'nde Urartularla tanışacak, Hoşap Kalesi'nde Selçukluların adını belki de yaşamlarında ilk kez duyacaklar. Daha bugünden hiçbirinde klima olmayan oteller dolup taşıyor. Yıllar sonra artık Van'dan dışarıya yıllardır sürüp giden göç duracak, yapılan yatırımların iş canlılığı ile Vanlı evine, köyüne, toprağına daha sıkı sarılacak, her şeyin temeli ve nedeni olan sağlıklı bir ekonomi demografik ve etnik sorunları, on yıllar boyu çekilen acılan yok edecek.

Bugünkü AB'lilerin torunları Türkiye'yi öve öve San Bacalı gemilerle yaptıkları Van turu sonunda Van Denizi'nin "inci Kefalini yiyerek içkilerini içecekler. Denizi çevreleyen yöre, Van Denizi değişik bilimsel konuların geniş bir inceleme arenası. Bilim adamları tektonik yapıyı, o sanki dün soğumuş gibi görünen lavlardan kalma yanık kayalardan oluşan dağlan, tepeleri, derinliği 170/450 m. arasında değişen, altı bin yıl önce büyük bir öfkeyle patlayan Nemrut volkanı ile oluşan bu gizemli denizi inceleyecek raflar dolusu kitaplar yazacaklar. Jeologlar taşlan, petrol avcıları dağı taşı, denizin dibini didik didik edecekler. Tarihçiler uygarlık katmanlarına inip Hititler, Mezopotamyalılar, Urartular, İskitler, Selçuklular ve Osmanlı ile buluşacak, sonunda Kurtuluş Savaşı efsanesinin mucize adamı Mustafa Kemal ile tanışıp şöyle bir durup düşünecekler.

Van'da 100. Yıl Üniversitesi'ni dolaştık. Ülkemizin doğu ucunda, dağların arasındaki geniş bir düzlükte verimli bir bahçe gibi yeşermiş bu bilim yuvasında abartı, gösteriş ve boş laftan uzak sessiz sedasız özveriyle çalışan çok değerli akademisyenlerle tanıştık.

Doç. Dr. Mustafa Sarı'nın o mütevazı çalışma odasında bize verdiği sohbet havasındaki brifing en az benim için unutulmaz bir bilgilendirme oldu. Araştırıp üreten ve geleceğimizi aydınlatan potansiyel bir güç olarak bu genç bilim adamlarının, o isimsiz kahramanların çabalan, yörenin gençlerinde Bitlis'ten, Hakkâri'den, Muş'tan gelen öğrencilerin, delikanlıların, genç kızların gözlerinde ışıltılar, kıvılcımlar olarak yansımıştı. Bu gerçek öyle büyük bir umut ki.

Yukarıda bir fantezi olarak da anlaşılabilecek olan tablonun önümüzdeki yıllarda gerçekleşeceğine ben kişisel olarak kesinlikle inanıyorum. Gençlerin gözlerindeki o Atatürk devrimlerinin ışığı ve şu anda yapılmakta olanlar bunların bir rüya olarak sadece kurgularımızda kalmayacağının işaretleri.

1 Temmuz'u Van'da boşuna kutlamadık. Van Denizi kıyılarında şu anda bile bir tersane var. Van'ın uluslararası etkinliklere ev sahipliği yapacağı yakın gelecekte o turkuvaz mavisinde mekik Mariobet dokuyan san bacalı "Deniz Kuşları" ile birlikte yelken yarışları, uluslararası kürek yarışlarını da izleyeceğiz.

Yıllar önce bugünkü durumuna henüz ulaşmamış Haliç'te bile geleneksel Oxford/Cambridge takımlarının yarışlarını ben kendim izlemiştim.

Van Denizi'nde de aynı şey olacak. O küçük tersanede güney kıyılarımızın sevimli böcekleri, Gulet, Trandil, Keç tipi turistik ve sportif amaçlı tekneler gibi Van Denizi'nin özelliklerine uygun dizayn edilmiş "Van Tipi" tekneler dolaşacak. Toplam 45000 ton olan Türkiye'deki yıllık tatlı su balık avının 15000 tonunu Van'daki avlanma oluşturuyor. Bu miktar, denizin kirlilikten korunması ve balıkçılığın eğitilmiş ekiplerle yapılması sonucu artacak, yöre insanının daha çok tüketimine ve konserveciliğe dönüşecek.

Denizde her yıl daha da yoğunlaşacak turistik trafiği tek elden disipline etmek için daha şimdiden kurulan Liman Başkanlığı ve Sahil Güvenlik birimleri uyum içinde çalışacaklar. Turistik ve ticari amaçlı bu deniz trafiğinde çalışacak çımacısından garsonuna kadar her görevli, Van Denizi kıyılarında bir yerde kurulacak "Denizcilik Meslek Okulu'nda" eğitilmiş olacaklar. Van Yöresi, denizi, doğal ve tarihi yapısı ile yazılmış dev bir senaryo olarak hazır duruyor. Bu senaryoyu sinema dünyasına taşımak, tiyatroya, edebiyata konu yapma potansiyelinde bir kuşak yetişti bu ülkede. Onlar da işin bu alanında yapılacakların üstesinden gelecekler.

Denizlerimize, sularımıza sahip çıkmak, onlan her balamdan korumak ve geliştirmek yolundaki çalışmaların en önde gelen sesi TUDAV olarak yorulmak bilmeyen başkanları Prof. Bayram Öztürk ve gözlerinde devrimlerin, Cumhurriyetin ışıltıları olan öğrencileri daha 1 Temmuz 2005 'te Van Denizi kıyılarındaki sularda çalışmalarının heyecan ve kıvancı içindeydiler. Gözlerimle gördüm. Vali Sayın M. Niyazi Tanılır'ı her şeyden önce apaydınlık, çalışkan ve olumlu olan her girişimi desteklemeye hazır, yöre ile ilgili her şeyi duyarlılıkla izleyen genç bir bürokrat olarak tanımakla onurlandık. Bu düşündüklerimizi gerçekleştirmenin ilk adımı olarak "Van ve Yöresi" hakkında geniş kapsamlı, her bölümü ilgili akademik komitelerce Türkçe ve yabancı dillerde hazırlanmış bir tanıtım kitabı ile ilgili proje konusunda birçok uzman kendi bilgi alanında katkıda bulunmayı kıvançla üstlendiler ve kendisine söz verdiler.

Van Denizi'nde 1 Temmuz, gerçekten genel anlamda yörenin geleceği konusundaki projelerin ve temel çizgilerin belirlenmesinin de bayramı oldu. Bu nedenle yukarıda çizdiğimiz tablonun bir kurgu olarak kalmayacağına inanıyoruz.

(CUMHURİYET)

Editör: TE Bilişim