Türk bayraklı gemiler, Dünya Denizcilik Örgütü'nün (IMO) kara listesinden kurtuluyor. Son iki yılda denizcilik standartlarını yükselten Türkiye, gemilerinin uluslar arası limanlardaki tutulma oranını da yüzde 19'dan yüzde 4'lere düşürdü. Deniz araçlarının kullandığı yakıtta Özel Tüketim Vergisi'nin kaldırılması ve liman ücretlerindeki indirimler ile birlikte müthiş bir ivme kazanan denizcilik sektörü Türkiye'de son 50 yılın en parlak dönemini yaşıyor. Şüphesiz bu atılımların en büyük pay görevindeki 21'inci ayını dolduran Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın. Türk denizciliğinin uluslar arası ölçekte saygınlık kazanmaya başladığını söyleyen Bakan Yıldırım'la başta denizcilik olmak üzere ulaştırma sektörü üzerine konuştuk. 

                Sayın Bakanım, görevinizdeki 22 ayı doldurdunuz. Denizcilik sektörü bu süre içerisinde sizin arzu ettiğiniz atılımı gerçekleştirdi mi?

                İsterseniz önce göreve geldiğimizde, denizciliğimizin ahvali neydi? Onu bir kısaca hatırlatalım. Ondan sonra yaptıklarımızı sıralayalım. her şeyden önce 2000 yılı sonunda ülkenin bütün alanlarda olduğu gibi, denizcilik sektöründe çok ciddi sorunların ve krizin yaşandığı bir tablo mevcuttu. Şöyle ki, navlun fiyatları artık dibe vurmuş, denizciliğin, gerek personel, gerekse gemilerin teknik donanımı ve tutulma oranları açısından bayrağımız kara listeye alınmıştı. Tersanelerimiz yeterli iş kapasitesine sahip değildi. Deniz ticaretimiz, gerek kabotaj hattında, gerekse uluslar arası taşımacılıkta iç açıcı bir durumda olmadığı herkesçe bilinen bir gerçektir. Yüksek liman ücretleri yüzünden ticaretimizin olumsuz geliştiği, buna bağlı olarak da gemi trafiğinde giderek azalmanın olduğu, emniyet açısından Boğazlarda sorunların olduğu, gemilerin teknik donanım bakımından da  çok önemli sorunların söz konusu olduğu bir denizcilik sektörü mevcuttu.

                Bu tabloyu değiştirmeyi başarabildiniz mi?

                Yaptığımız en önemli ve ilk iş insana yatırım oldu. Bu ne demek oluyor? Önce denizcilik müsteşarlığımızı denizcilerle buluşturduk. 90'lı yılların başlarında kurulan Denizcilik Müsteşarlığı ne yazık ki 10 yıldan fazla bir sürede ehil olmayan, denizcilikte geçmişi olmayan, tecrübesi olmayan kadrolarla yönetiliyordu. En temel yanlış bu diye düşündük ve hemen bu kadroları denizcilerle değiştirdik. Her kademede denizcilerden daha fazla istihdam sağla-yacak düzenlemeleri yaptık. Böylelikle 80'in üzerinde kaptan, baş mühendis, gemi mühendisi, makine mühendisi gibi denizcilikle ilgili geçmişi olan uzmanlar aldık, onları yetiştirdik ve limanlara dağıttık. Bunun sonucu ne oldu? İşte bugün gazetelerde yer aldı. "Türk Bayrağı, kara listeden çıkma noktasına geldi, Türk Bayrağı gri listeye yaklaştı" deniyor. Göreve başladığımızda Türk gemilerinin  tutulma oranı yüzde 19lardayken bugün bu oran yüzde 4'e gerilemiş durumda. Bu iki yıldan az bir sürede çok önemli bir gelişmedir. Türk denizciliği uluslar arası camiada tekrar saygınlığını kazanmıştır. Tutulma oranımız Avrupa ortalamasının bile altında bir rakamdır. Aynı zamanda bildiğiniz gibi İspanya'yla eşleşme yaptık ve bu (Twining) projesi olarak adlandırılıyor. Bu projenin temel amacı, gerek teçhizat, gerekse insan donanımı olarak denizcilikte Avrupa Birliği standardında gerekli alt yapıyı ikmal etmek. Türkiye sadece bayrakta iyileşme değil, gemi adamlarının standartları, yeterlilikleri ile ilgili de kara listedeydi. Mayıs 2004'ten itibaren orada da beyaz listeye geçtik.

                Sayın Bakanım, üç tarafı denizlerle çevrili Türkiye, bu avantajını ne zaman etkin bir şekilde taşımacılıkta kullanacak?

                Bu, Türkiye'nin çok önemli bir sorunu. Hopa'dan İskenderun-Hatay'a 8300 km.nin üzerinde bir sahil şeridimiz var. Ama sahillerimizde, denizlerimizde taşımacılığı ne yazık ki etkin kullanamadık. Bunun sebepleri belliydi. Her dönem, her iktidarda bu dile getirilir, ancak bir türlü adım atılmazdı. Bir kere, yakıt çok pahalıydı. Yakıt pahalı olunca, taşıma caydırıcı oluyor. Ve dolayısıyla kara yoluna daha fazla yük geliyordu. Ben bunun olumsuzluklarını, sıkıntılarını İstanbul'da, deniz otobüslerinde görev yaparken canlı örneği olarak yaşadım. Göreve gelince ilk işlerimizden bir tanesi ÖTV'yi (Özel Tüketim Vergisi) denizde kullanılan akaryakıtta sıfıra indirmek oldu. Böylelikle, denizde kullanılan akaryakıt satış fiyatı yüzde 65 ucuzlamış oldu. Denizcilikte son 50 yılda yapılan bir sessiz devrimdi bu.

                Bugüne kadar sektöre, 60 trilyon civarında bir teşvik sağlamışız. Bu teşviğin bir yarısını kamu kuruluşu olan Türkiye Denizcilik İşletmeleri ve İstanbul Deniz Otobüsleri; diğer yarısını da, balıkçılarımız, yat turizmcilerimiz ve motorcularımız kullanıyor. Bu teşvikle birlikte ilk 6 ay içersinde yolcu taşımalarında müthiş bir artış yaşandı. Çünkü yakıt fiyatları biletlere yansıdı ve 2002 rakamlarına göre ciddi artışların sağlandığını görüyoruz. Yapılan teşvik, sosyal fayda olarak halka geri dönmüştür.

                Bugün güney ağırlıklı olmak üzere ülkemizde turizm de altın bir yıl yaşanıyor. Yüzde 50'leri aşan müthiş bir turist artışı var. Bize gelen bilgilere göre bu gezi teknesi turizmcileri, ilk defa biz para kazanıyoruz dediler. Yakıt indirimi yaparken sektörü de kayıt altına aldık. Yani, denizden yapılan kaçakçılığın, akaryakıt kaçakçılığının belini kırdık. Şu anda yaklaşık 3500 tane tekne kayıt altına alındı, yakıt defterleri tasdik oldu. Mali Müşavirler, Maliye Bakanlığı, Denizcilik Müsteşarlığı uzmanlarınca, Sahil Güvenlik görevlilerince bunlar takip ediliyor.

                Deniz taşımacılığının bütün İstanbul, İzmir, İzmit Körfezi, Çanakkale dışında, kabotaj hattındaki bütün sahillerimizde yayılmasını hedefliyoruz. Müsteşarlığımız, hangi bölgelerde taşımacılığın, daha verimli, daha fizibil olduğunun araştırmasını yapıyor. Sonunda bu işi yapmak isteyenlere rehberlik yapacağız. Diyeceğiz ki, Arzbet "sen deniz taşımacılığını yapmak istiyorsun, buyur, şurda yapabilirsin." Fizibilite vermek suretiyle, onlara teşvik sağlamış olacağız.

                Bu kapsamda diğer önemli bir çalışmamız, liman ücretlerinde yaptığımız indirimler. Bu indirimler birkaç grupta toplanabilir. Liman yardımcı hizmetleri ağırlıklı olmak üzere, kılavuzluk ve römorkör hizmetlerinde, fener gibi diğer ücretlerde indirimler yaptık. Bu indirimler iç limanlarda yani kabotaj taşımacılığı yapanlarda yüzde 75-80'lere varıyor. Uluslar arası taşımacılık yapanlarda da yüzde 50'lere varıyor. Bunun sonucunda, Türkiye'ye gelen kruvaziyer  gemi sayısında yüzde 30 ve bu gemilerdeki yolcu sayısında yüzde 100'ün üzerinde bir artış sağlandı.

                Liman ücretlerinin düşürülmesi ile gelir kaybı olacağı yönünde eleştiriler vardı.

                "Efendim, liman ücretlerini düşürürsek, işte gelir kaybı olur, bunun bir yararı yok, yapmayın..." Yararı olduğunu gördük. Turistler geldi, daha çok insan geldi, daha çok alış-veriş oldu, daha çok katma değer sağlandı. Kaldı ki bu kruvaziyer tipi gemilerle gelen turistler üst gelir gruplarından olduğu için harcamaları da fazla. Bu ayrıntıyı da hatırlatmakta yarar var. Devlet Demir Yolları'nın limanlarında önemli indirimler yaptık. Bak bu indirimler sonucu görüyorsunuz, gelirlerde çok ciddi artışlar sağlamışız. 2003 yılından itibaren navlun fiyatları müthiş bir artış gösterdi. Şu anda 2002 yılının sonuna göre neredeyse 3 kat daha fazla. Böyle olunca ne oldu? Gemi ihtiyacı artmaya başladı. Armatörler daha çok gemi yaptırma yoluna gittiler. 3-4 senedir süren navlun krizi sona erdi, şu an sektör altın yılını yaşıyor. Sadece yurt dışındaki tersanelerde Türk armatörlerince inşa ettirilen 2 milyon tonun üzerinde gemi var. 

                Bu arada, başta Devlet Demir Yolları bünyesindekiler olmak üzere limanlarımızın hepsini özelleştirerek daha etkin kullanılmasını sağlayacağız. Bunun hazırlıklarını tamamladık. Yakında bununla ilgili çalışmalara başlamış olacağız.

                Sayın Bakanım, yat inşa sanayinde oldukça ilerideyiz. Ancak ne var ki büyük gemi inşa sanayinde neredeyse hiç yokuz. Bu konuda ne tür projeleriniz var?

                Ne yazık ki tersanelerimizin tamamı tuzlada ve ufak tersaneler, büyük gemiler yapamıyoruz. İşte bunun için Müsteşarlığımız yeni tersane alanları oluşturmak için bir yıldan beri çalışmalarını sürdürüyor. Karadeniz bölgesinde bu alanlar belirlendi. Karadeniz Ereğlisi'nde tahsis edilen 4 tersanenin inşaatı süratle yapılıyor. Samsun, Trabzon ve Rize'de de yerler belirlendi ve buralar yakında ihale edilecek. Yalova-İzmit bandında yat inşaatı ve küçük tekne yapımı için yer tahsis çalışmaları sürüyor. Aynı çalışmalar Fethiye'de, Milas-Bodrum'da, Akdeniz Bölgesinde İskenderun-Mersinde de devam ediyor. Diğer yandan tersanelerin kapasiteleri de arttırıldı. Tuzla-Aydınlı koyunda bulunan 35-40 tersanelerimizin tamamı 3-4 yıla kadar dolular. Şimdi işsizliğin kol gezdiği bu dönemde bu sektörün böyle bir durumda olması tabiki denizciler açısından, hepimiz açısından memnuniyet verici.

                Efendim, mevzuat noktasındaki düzenlemeleriniz nelerdi?

                Deniz taşıma filomuzun geliştirilmesiyle ilgili yasal düzenlemeler de önemliydi. Biz bunları da yaptık. Gemilerin sicile alınması, sicilden çıkarılması gibi yasal düzenlemeleri yaptık. Bir gemi satıldığında onu sicilden çıkarmak zor oluyordu, bu nedenle finans kuruluşları kredi vermekte tereddüt ediyorlardı. Artık böyle bir tereddüt yok. Denizciliğimizin borsaya açılması için önündeki engelleri kaldırdık. En önemlisi Deniz İhtisas Mahkemesi'nin kurulmasını sağladık. Önceden denizcilik davaları diğer mahkemelere gidiyor, süreç çok uzuyor, kararlarda ciddi isabetsizlikler oluyordu. Deniz İhtisas Mahkemeleri ile bunun önüne geçilecek. Dövizli ipoteğin yolunu açtık. Önceden Türk parasına göre ipotek yabancılar açısından caydırıcı oluyordu.

                Denizcilik eğitiminde yaşanan sorunlar vardı. Bazı iç hatlarda çalışan balıkçılarla ilgili, deniz yolu taşımacılığı ile ilgili çalışma yapan firmalara uluslar arası kurallar gibi kurallar uygulanıyordu. Bunu basitleştirdik. Amaç, her alanda olduğu gibi denizcilik alanında da vatandaşın günlük yaşamını kolaylaştıracak tedbirleri almak. Zorlaştıran değil, kolaylaştıran bir yaklaşımla konuları ele alırsak bu ülkede çözülmeyecek hiçbir problem yok.

                Denizciliğimizin önündeki bu engelleri de kaldırarak yasal açıdan da sektörün altın dönemini yaşamasını sağladık. Bugün denizcilikle uğraşan kime giderseniz, balıkçılar, kabotaj taşımacıları, uluslar arası deniz taşımaları yapan armatörler bunu büyük bir memnuniyetle teyid edeceklerdir. Bu iyi yolda olduğumuzun en büyük kanıtıdır.

                Sayın Bakanım, Türkiye'de ulaşımın neredeyse tamamı karayoluyla yapılıyor. Halbuki, denizyolu, demiryolu ve havayolu taşımacılığına çok elverişli bir coğrafyadayız. Ulaşım türlerindeki bu dengesizlik ne zaman giderilmiş olacak?

                Bu fevkalade önemli bir konu. Ne yazık ki bu, son 50 yılda Türkiye'nin hep önünde sorun olmaya devam etmiş. Nasıl sorun olmuş? Ulaşım modlarının paylarına baktığımızda bunu kolayca görüyoruz. İşte karayolu taşımacılığının tüm ulaşım içerisindeki payı yüzde 94. Denizyolu, demiryolu ve havayolu taşımacılığının payı yalnızca yüzde 6.  Biz bu sorunun giderilmesi için çok önemli çalışmalar yaptık. Demiryolu Boğaz Tüp Geçiş Projesi, Ankara-İstanbul hızlı tren projeleri. Hava taşımacılığında da  çok önemli bir dönüşüm ve değişimleri gerçekleştirdik. Bakın Türk Hava Yolları tekeldi, kaldırdık. 3-4 tane firma daha girdi pazara. 2,5 milyon insanı hava taşımacılığı ile tanıştırdık. Bunların en az yüzde 50'si ilk defa uçağa biniyor. Hava taşımacılığında, yolcu profili değişti. Uygulanan fiyat politikaları bunu sağladı. Ülkenin her tarafına artık 50-89 milyon arası gidip gelebiliyorlar. Bunu yaparken Türk Hava Yolları'nın bu işten çok olumsuz etkileneceği filan söylendi ama durum hiç öyle olmadı. Türk Hava Yolları yolcu sayısında, kaybı bir tarafa bırakın, yüzde 100 artış yaşıyor iç hatlarda. Onun için hava taşımacılığı, raylı sistem ve denizde yapılan bu çalışmaların ana hedefi taşıma modları arasındaki dengeyi sağlamaktır.

                Bu dengeyi 1-2 senede sağlayamayız. Çünkü 50 senede buraya gelindi. Tamamlanmakta olan ulaşım ana planı sonuçları tavizsiz ulaşım politikasına uygulanırsa, bu denge en az bir 10 sene sonra sağlanabilir.

                Sayın Bakanım, boğazlardan geçen petrol yüklü gemi sayısı her geçen gün artıyor. Boğazlar, neredeyse petrol boru hattına dönüştü. Bu işin sonu nereye varacak?

                İstanbul Boğazı'nı, Marmara Denizi'ni, Çanakkale Boğazı'nı adım adım kontrol eden, orada geçen petrol tankerlerinin gemi trafiğini, emniyetini sağlayan Türk Boğazları Gemi Trafik Sistemi'ni yürürlüğe koyduk. Yaklaşık bir senedir bu sistem çalışıyor. Sistem uygulamaya girdiği günden bu yana kazalarda büyük oranlarda azalma var. Bu da çok önemli bir gelişmedir. Ama şunu herkesin iyi bilmesi gerekir. Boğazlarımızın fiziki büyüklüğü bellidir. Ne kadar tedbir alırsak alalım, geçecek gemi ve taşınacak petrol miktarı bir noktada sınırlanmak durumundadır. Kimse boğazları sınırsız bir petrol boru hattı gibi göremez. İstanbul'un, Marmara'nın güvenliği, halkımızın huzuru her şeyin önünde gelir. Biz tedbirimizi alacağız. Ama çok fazla trafik ihtiyacı varsa bunun için de alternatif yolların muhakkak bulunması lâzım. Alternatif yol arayışı birkaç yıldan beri devam ediyor. Bunlar sadece Karadeniz Ege arasında kurulacak petrol boru hattı değil, ayrıca Rusya'dan direk Avrupa'ya da düşünülen hatlar var. Bildiğiniz gibi, Bakü-Tiflis-Ceyhan hattı var. Yani bu deniz geçişinin yanı sıra diğer alternatif yolların da muhakkak geliştirilmesi lâzım. Bu yönde de ilgili tüm ülkeler ve taraflar çalışmalarını sürdürüyor.

                Değerli vaktinizi ayırdığınız için çok teşekkür ederiz.

Editör: TE Bilişim