Tophane'ye yanaşan bembeyaz, muhteşem yolcu gemisi...

Üst üste küçülerek yarım daireler çizen baş ve kıç güverteleri; uzayıp giden dizi dizi pencereleriyle, üst üste yükselip giden bembeyaz katları ve Klasbahis hafif arkaya eğik bacasıyla; en lüks otellerin bile albenisine bin basan, muhteşemden de muhteşem bir Norveç yolcu gemisi...
Geriye doğru meyilli burun güvertelerinin üstündeki kaptan köşküne bakıyorum; geminin süvarisiyle dördüncü kaptan orada olmalılar...

Gemi, kıvrak manevra dönüşleriyle sol kıyısından, yani iskeleden Tophane rıhtımına yanaşmada...
***
Tophane'ye yanaşmakta olan Norveç yolcu gemisine bakarken, neler neler geçmedi ki aklımdan...
Örneğin üniversiteler de, çeşit çeşit fakülteler olarak kullansalar bembeyaz muhteşem gemileri...
***
Hukuk fakültesi olan bir transatlantik...
Transatlantikte profesörler, doçentler, asistanlar, sınıflar, öğrenciler, kütüphaneler, pisinler, tenis kortları, yemek salonları, özel daireler ve servis personeli...
***
Böyle yüzer-gezer bir fakültede okumayı ve okutmayı kabul edenlerin; aynı zamanda, en az bir ay süreyle karaya çıkmamayı da kabul etmeleri gerekmekte...
Geminin bir ay süreyle, nerelere uğrayıp geri döneceği de planlanmış...
***
Yahya Kemal, "Bir hayale dalınır, zevk alınır..." diyor; bembeyaz, muhteşem Norveç yolcusu gemisini de, bir hukuk fakültesi olarak düşünmek; rengârenk bir hayal pingpongu bendeniz için...
***
Yeryüzünde karmakarışık davaların içine yuvarlanmış olanlar; elektronik postayla hukuk fakültesi gemiye başvuruyorlar, hukuksal bir çözüm bulmak için...
Tabii bedelini de ödeyerek...
Ayrıca hukuk gemisinin yayınları, tüm dünya dilleriyle, tüm dünya fakültelerinde...
***
Bizim Adalet Bakanlığı'nın bütçeden aldığı pay, binde 9... Halen mahkemelerde görülmekte olan dava sayısı ise 17 milyon... 3 bin mahkeme binası eksiği var; 35 bin de savcı ve yargıç eksiği...
Siz hiç böyle bir "hukuk devleti" gördünüz mü?
Önce vatan, yaşasın vatan!
***
"Gelenek ve göreneklerimize göre" mayalandırılmaya çalışılan politikalara gelince...
Bizim folklor iğnedanlığında, geçmişteki hukukumuzun da, ne menem bir hukuk olduğunu gergefleyen bir yığın fıkra var.
Bir gece bir hırsız, soymak istediği bir evin balkonuna tırmanmak istediği bir sırada; balkon korkuluğu çökmüş ve hırsızın ayağı kırılmış.
***
Hırsız, ertesi gün kırık ayağıyla topallaya topallaya, doğruca Karakuş Kadı'ya gitmiş:
- Efendim, demiş; evini soymak istediğim kişiden, balkonunu çürük yaptığı için davacıyım. Tam balkona tırmanacağım sırada, balkon korkuluğu çöktü ve yere düşüp ayağımı kırdım. Evi soyup da yakalansaydım, cezamı çekmeye razıydım. Ama eve tırmandığım sırada, balkonun çökmesiyle ayağımın kırılması ayrı bir durum. Balkonunu çürük yapıp, ayağımın kırılmasına neden olduğu için, davacıyım ev sahibinden...
***
Karakuş Kadı, ev sahibini getirtmiş karşısına:
- Neden balkonunu çürük yaptırdın da, oraya tırmanan hırsızın yere düşüp ayağını kırmasına neden oldun, demiş.
Ev sahibi:
- Balkonu ben kendim yapmadım ki, marangoz yaptı. Şayet çürük yapmışsa, suç onundur, demiş.
***
Karakuş Kadı, balkonu yapan marangozu getirtmiş mahkemeye:
- Ulan marangoz, demiş; neden balkonu çürük yaptın da, eve girmeye kalkan hırsızın yere düşerek bacağını kırmasına neden oldun?
Marangoz:
- Vallahi kadı efendi, demiş; ben o balkonun tam yan korkuluğunu çakarken, yoldan yeşil feraceli bir kadın geçiyordu. Feracesi öylesine göz alıcıydı ki, gözlerim ona takıldı. Herhalde o sırada çivilerden birkaçını boşa çaktım. Şayet balkon çürük olmuşsa, suç benim değil, yeşil feraceli kadınındır.
***
Feraceli kadın da getirilmiş Karakuş Kadı'nın karşısına; Karakuş Kadı:
- Bre akılsız hatun, demiş; neden öylesine göz alıcı bir yeşil ferace giyerek geçersin yoldan da; balkonun korkuluğunu yaparken gözü sana takılan marangozun çivileri boşa çakmasına ve sonra da o balkona tırmanmaya kalkan hırsızın, çöken balkonla yere yuvarlanarak bacağını kırmasına neden olursun ha?
Kadın:
- O feracenin rengi atmıştı, boyaması için boyacıya gönderdim. Yeşili fazla çalmışsa, suç onun, demiş.
***
Karakuş Kadı, feraceyi boyayan boyacıyı getirtmiş karşısına bu kez:
- Ulan utanmaz boyacı, demiş; sana rengi soluk diye gönderilmiş bir feraceyi, neden öyle cart yeşile boyadın da; o feraceyle kadın yoldan geçerken, balkon yapmakta olan marangozun gözlerini feracenin almasına ve çivileri boşa çakarak, balkona çıkmak isteyen hırsızın yere düşüp bacağını kırmasına neden oldun?
Boyacı:
- Bilmem ki, efendim, demiş. Hanım, feracenin yeşil olmasını istedi, biz de o renge boyadık.
***
Karakuş Kadı:
- Tamam, demiş; suçluyu bulduk. Cezan da idam. Götürün asın şunu...
Bir süre sonra cellat başı gelmiş Karakuş Kadı'ya:
- Kadı efendi, demiş; o boyacının boyu uzun. Sehpaya denk gelmediği için asamıyoruz.
Karakuş Kadı:
- E artık sıkıldım ben bu davadan, demiş. Madem onun boyu uzun geldiği için asamıyorsun; öyleyse onu bırak, kısa boylu bir boyacı bulup onu asın...
***
Bembeyaz muhteşem Norveç gemisi, iyice yanaştı Tophane rıhtımına...

(Milliyet)

Editör: TE Bilişim