Deniz şiirleri

Ufuk daraldıkça deniz şiirlerine sığınır insan, boğunç arttıkça. Karadan, karada olup bitenlerden kurtulmak için.

Baudelaire gelir aklıma hemen, Orhan Veli’nin eşsiz çevirisiyle: “Sen, hür adam, seveceksin denizi her zaman; / Deniz aynandır senin, kendini seyredersin / Bakarken, akıp giden dalgaların ardından / Sen de o kadar acı bir girdaba benzersin.”

O kadar acı bir girdap! O kadar acı girdapta “Ölü Bir Denizyıldızı”: “Ölü bir denizyıldızıdır mutluluk / O nedensiz mutluluk, olsa da olur olmasa da.” Şiirinin bu son dizelerini –gerçi sorulmaz ama- Edip Cansever’e sormuştum: Söylediği mutluluk mu mutsuzluk mu? “Hep mutsuzluk” demişti, “mutluluk desem bile.”

Denizlerden esen bir ince hava Ahmed Haşim’i “O Belde”ye alıp götürüyordu. “Melâli anlamayan nesle âşina değiliz.” Füsun Akatlı çok severdi Haşim’in bu dizesini; her buluşmamızda, her görüşmemizde anıp dururduk. Ve Haşim “Bu nefy ü hicre müebbed bu yerde mahkûmuz” sızısıyla bizi baş başa bırakır…

Ülkü Tamer iyi ki dilimize kazandırmış, işte Lorca: “Bazı çocukların kalbinde yitirdiğim gibi / Birçok kere yitirdim denizde kendimi. / Gidiyorum aramaya, suyu bilmeden, / Beni çürütecek, ışık yüklü ölümleri.”

Deniz şiirlerine tutkum, benim çok eskilerde. Bir takvim vardı, her güne bir şiir armağan ederdi. Romanlar sevdalısıydım ama, o şiirleri de okumadan geçemezdim. Çoktan silindi diyordum, çoktan unuttum, şimdi ezgin, sanki hepsi gözümün önünde. İyi şiirler, kötü şiirler, sanki hepsini hatırlıyorum. Hele, ilk deniz şiirimi:

“Robenson, halden bilir Robenson, / Adan hâlâ batmadıysa eğer, / Alıp götürsen beni oraya, / Deniz yolu kapanmadan evvel!”

Ne zaman yazmıştı Cahit Sıtkı, niye yazmıştı? Orada, takvim yaprağında. Her şey çarçabuk olup bitiyordu, yürek dindirerek: “Ben gemi olurum, sen kaptan ol; / Yelken açarız bir sabah vakti. / Güneşte gölgemiz olur deniz. / Yolculuk! derken adamızdayız.” Yıllarca düşleyecektim şiirdeki adayı…

Bir yalnızlık da var bütün bu deniz şiirlerinde, söze dökülmemiş, yalnızca duyumsanan bir yalnızlık. “İşte Şu Gördüğüm Deniz”de duyumsatıyor Cahit Külebi:

“İşte şu gördüğüm rüzgâr / Başka denizlerin de rüzgârı, / Bağırsam duyar mı sesimi / Karşı kıyıdaki çocuklar?”

“Argonotlar”ı söylüyor Seferis: “Kimseler yok adlarını anacak. Alınyazısı.” Cevat Çapan’ın Türkçe emeğiyle, şu dizeler: “Kendini tanıyacaksa ruh, diyorlardı, / bir başka ruhun derinliklerine bakması gerek / ve kürekler vuruyordu denizin yaldızına / gün batarken.” Nice burunlar geçiliyordu, nice adalar.

Ama hep “denizin yaldızı”! Galiba en çok onu özlemişim. Bir akşam vakti, yazda güzde bir akşam vakti, tek başıma, sahilde, denizde, yaşam boyu hayal ettiğim gibi, alıp başımı gidecekmişimcesine.

Nasıl oluyorsa, altmışımı yarılamışken, sonra ilkgençliğime dönüyorum, bu boğunçta, istiridyelerin kestiği yerden kanım hâlâ tuzlu akıyor mu, çoktan pıhtılaşmış mı bilemem, ama “Gemiler geçer rüyalarımda, / Allı pullu gemiler, damların üzerinden; / Ben zavallı, / Ben yıllardır denize hasret.”

Sonra yine Edip Cansever:

“Ötelerde, ama çok ötelerde / Kocaman bir gözyaşıydın ey usta deniz / Konuşuyordun, sözlerini bulamıyordun yalnız.”

Editör: TE Bilişim