"Mert Kan" 20 yıl önce bugün batmıştı...

Bugün; Aksu denizcilik şirketine ait "Mert Kan" isimli geminin, Yunanistan'ın Pilos limanı açıklarında Pallas isimli bir başka gemiyle çarpışarak batmasının ve 13 Türk denizcisinin şehit olmasının 20. yıldönümü...

mert kan isimli gemi; Güllük'ten hareket etmiş; Yugoslavya'nın Koper limanına demir götürmekteydi. Mora yarımadası'nın güneyinde Pilos limanı açıklarından geçerken; Preveze'den Pire limanına kereste ve kağıt hamuru taşıyan 7890 tonluk Pallas adlı Yunan şilebi; sabah 04:30 sıralarında Mert Kan'a iskele tarafından 1 numaralı ambar hizasından bindirdi. Kazada sis nedeniyle görüşün azalmasının da payı vardı.

17 mürettebatı bulunan Mert Kan; kazadan kısa süre sonra battı. 3 gemici hastaneye kaldırılırken, 13 Türk denizcisi Akdeniz'in 1000 metre derinliğine gömüldüler.

3. Kaptan Kamil Türk, gemicilerden Murat Demir, Metin Kemertaş ve Nevzat Aslan ise Koron Limanında hastaneye kaldırıldılar. Kaybolan 13 denizciden ise sadece 2. kaptan Tekin Erdem'in cesedi bulunabildi. Derinlik çok fazla olduğu için gemiye dalış yapılamadı; Mert Kan 12 Türk denizcisini geri vermedi.

ölüm; Türk denizcilerini uykuda yakalamış; kamaralarında uyumakta olan denizciler Akdeniz'in sabah serinliğine gömülmüşlerdi.

Kazadan sonra da talihsizlikler devam etmiş; bölgeye gelen bir Yunan helikopteri de düşmüş, helikopterdeki 3 gazeteci kurtarılırken pilot ise kaybolmuştu.

Mert Kan gemisinde Akdeniz'in bin metre derinliğinde Şehit olan  13 mürettebatın isimleri şöyleydi:

  1. Yüksel Güceyü (Kaptan)
  2. Tekin Erdem (2. Kaptan)
  3. Ayhan Gökçe (Çarkçıbaşı)
  4. Hüseyin Kaya (2. Makinist)
  5. Recai Aycı (Güverte Lostromosu)
  6. Hasan Demir  (Gemici)
  7. Şaban Başaran (Gemici)
  8. Hasan Oruç (Makine lostromosu)
  9. Kıral Erkutay (Yağcı)
  10. Recep Akbaş (Yağcı)
  11. Yusuf Yeğin (Silici)
  12. Ahmet Ziya Meral (Aşçı)
  13. Hüseyin Akgün (Miço)

Yusuf Demir, kardeşini unutmadı

Kazada şehit olan Gemici Hasan Demir'in kardeşi Yusuf Demir; kardeşinin anısıyla yaşıyor . O talihsiz günü hiç unutmayan Yusuf Demir; yaşadıklarını Denizhaber.Com 'a 2009 yılında şöyle anlatmıştı:

"29 Nisan 1992 tarihinde, gündüz radyoda, Yunanistan'da bir Türk gemisinin battığını duydum. Radyo dinleyecek ortam değildi, öylesine kulak misafiri olmuştum. Akşam eve döndüğümde, aynı apartmanda oturduğumuz anneme, "Yunanistan'da bir türk gemisi batmış, geminin adını duyamadım ama Hasan, hangi gemiye işe girmişti?" diye sordum. Annemde, "Hasan beni daha 2 gün  önce aradı, Allah korusun oğlum, onun çalıştığı gemi olamaz" dedi.
 
Huzursuz olmuştum, sanki içime birşeyler doğmuştu. Eşim, tv dizilerini çok sever, TRT 2 de, Yıldıza Ulaşmak isimli bir Brezilya dizisi vardı, dizi 19.30 - 20.00 saatleri arası oynuyordu. TRT 1 Anahaber bültenini sabırsızlıkla bekliyor ama evdekilere endişemi belirtmiyordum. Derken, dizi bitti ve saat 20.00 oldu, hemen TRT 1 haberlerini açtım, daha ilk haber olarak, Yunanistan'ın Pilos Limanı açıklarında batan türk gemisi haberini verdi, kayıp mürettebatın isimlerini bir yandan okuyor, bir yandan da banttan yazılı olarak veriyordu.  Hasan Demir ismini görünce, neye uğradığımı şaşırdım. Eşim; "Demir soyadı çoktur, isim benzerliği olabilir, hemen kötü düşünme" dedi ve kazazedeler arasında Murat Demir isimli birininde olduğunu söyledi.
 
Endişeliydim, nereyi arar, nereyi sorabilirdimki? o zaman doğru dürüst her evde telefonda yoktu, olsada, işe yeni giren kardeşimin çalıştığı şirketin adını, telefonlarını bilmiyordum. Çaresiz, radyo haberlerini beklemeye başladım. Her saat başı haberinde, olayı duyuruyordu radyo. Geminin Güllük limanından kalktığını, geminin bağlı olduğu şirketi ve geminin adını öğrendim. Saat hayli ilerlemişti, Alsancak Limanına gidip, görevlilerle görüştüm. Bana "Güllük Limanını ara, orada mürettebatın isimleri vardır" dediler ve Güllük Limanının telefonunu verdiler. 
 
Eve döndüm ve eve girmeyip, alt dairede oturan annemlere gittim, zira orada telefon vardı. Güllük Limanını aradım, oradaki yetkili, "tam bilgileri yoktur, sadece adı soyadı, doğum yeri ve tarihi vardır" dedi. Çıkış kayıtlarına baktı ve "Hasan Demir 1957 Adana doğumlu" dedi. İçim cızz etti, ta kendisiydi. Konuşmaları annem duymasın diyede, kabloyu uzatıp, balkona çıkmıştım ama genede konuşmalarımdan şüphelenmiş, benden sonra, son arama tuşuna basınca, karşısına Güllük limanı çıkınca çok kuşkulanmış.
 
Eve gittim eşim ve çocuklarım merak içindeydiler. benim suskunluğumdan, olayı anladılar. Ardından annem geldi, noldu oğlum, benden ne saklıyorsun, Güllük Limanını neden aradın? dedi. Boğazımda birşeyler düğümlenmişti, konuşamıyordum. Sabah ilk otobüsler istanbul'a gittim, gemi şirketinin  yetkilileri umutsuzdu, zira Yunanlı yetkililer ve kazadan kurtulan mürettebat, “onlar kamaralarından çıkakamıştır”   demişler. Allah'tan umut kesilmez diye günlerce çaresizlik içinde bekledik. 2 gün istanbul'da kaldım. Kazadan kurtulanlar geldiler, Onlarsan birisi "ben güvertedeydim, gemiden atlayacak zaman bile bulamadım, koca gemi ayaklarımın altında kayboldu, batması saniyeler sürdü, imkanı yok, onlar kamaralarından çıkamamışlardır, başınız sağolsun" deyince, yüreğimden birşeyler koptu.
 
İzmir'e döndüm, annem hala, "Allah'tan umut kesilmez, bulunacaklardır inşallah" diyordu, günlerce haberleri pür dikkat izledik, artık yavaş yavaş haberlerde de konu kapanmaya başlamıştı. Sonunda anneme, "umut yok anne, İstanbuldan böyle söylediler, kurtulmaları imkansızmış, başımız sağolsun" dedim.
 
Bir kardeşim askerlik görevini yapıyordu, tehrisine birkaç ay vardı, bir kardeşimde tır şoförüydü ve sefere çıkmıştı, ablam Ankara'daydı ve 1 hafta sonra dönecekti, onların haberi yoktu. Sanki bir mucize olmuştu ve tv.lerde ana haberde ilk sırada verilen, gazetelere manşet olan bu haberi duymamış, okumamış hiçbirisi. Bizde haber vermedik. 1 hafta sonra ablam döndü. Ona çok zor oldu söylemem. Acı tazelendi, kıyametler koptu yeniden.. Ondan bir hafta sonrada, tır şoförü olan kardeşim döndü, acı haberi vermek gene bana düştü. 1 ay kadar sonra kardeşim terhis oldu, her mektubunda, Hasan abim her gittiği ülkeden bana kart atardı, uzun zaman oldu, kart mart atmıyor diye soruyordu. Olayı öğrenince terhisi bile zehir oldu çocuğa..
 
Biz bu acıları yaşarken, devletin hiçbir yetkilisi kapımızı çalıp, başınız sağolsun demedi hatta iki satır bir başsağlığı mesajı bile gönderilmedi. . Olayın haberini bile tv. den, gazetelerden öğrendik, ne olup ne bittiğini kendi imkanlarımızla araştırdık. Yurtdışında deniz kazasında kaybolan 13 insanımızın hiçmi dğeri yoktu yada bu olayla ilgilenmek, kazada kaybolanların ailelerine bilgi vermek  Devletin işi değilmiydi? Bunları yapmaları için, insanlarımızın illede uçak kazasındamı ölmeleri gerekirdi?
 
Gerçi dileseler nolurduki? Gideni ne getirebilirdi geriye? Bizi üzen, kayıplarımıza ve ailelerine değer verilmeyişi, insanlık gereğinin yapılmayışıdır.
 
Bu gün, kardeşimi ve kader arkadaşlarını kaybedişimizin 17. yıl dönümü. 2 saat sonra geminin battığı saat olacak. Beşe 25 kala batmış gemi."

Yusuf Demir, bir de şiir yazmış kardeşi Hasan Demir ve Mert kan gemisinde şehit olan Türk denizcileri için. Şiir şöyle:

Yusuf Demir29 NiSAN SABAHI
Yusuf Demir

 

Sisli Ege'de bir gemi
Ve içinde onyedi can vardı
Yol alırken sessizce bilinmeyene
Yorgun denizciler uykudalardı

Yorgun argın uyuyan bu canlar
Kimbilir o sabaha kadar
Yine böyle yorgun, böyle uykuda
Hangi denizlerde yolalmıştılar..

Ahh nereden bilirdiki onlar
Onüç canın sabaha çıkmayacağını
Ve onikisini gemiyle birlikte
Karanlık Ege'nin yutacağını

Ege'nin üstünde bir amansız sis
Uyku gaflet, canlar uyur habersiz
Radarlar bozulmus, Kaptan çaresiz
Felakete gebeymiş uyuyan deniz

29 Nisan sabahı, beşe yirmibeş var
Batıyor bir gemi, gidiyor canlar
"Öldüler" demeye dilim varmıyor
Dönüşü olmayan bir seferde onlar..


 

Editör: TE Bilişim