Korsanlara pastadan pay vermezler

Somali gibi açlığa mahkum ülkelerin gençleri çaresizlikten korsanlığa sarılıyor. Ama kimse onlara pastadan beleş pay kaptırmaz. Dünya büyükleri müdahale edip hakimiyeti tekrar kuracaktır

Devletler hukuku dalındaki ünlülerden Camşid Momtaz, Ascensio ve Pellet’in editörlüğünde çıkan Droit International Penal’de yayımlanan makalesinde korsanlığı şöyle tarif ediyor: “Tecavüz fiilinin korsanlık olarak nitelendirilmesi için bir başka gemiye yönelmesi gerekir.”

Gerçekten de korsanlar bizim eski tabirle deniz haydutlarıdır. Denizcilikten anlayan gemilere karşı adeta çete veya gerilla savaşı veren haydutlardır. Son zamanlarda Aden Körfezi  veya Kızıldeniz’de yaşanan olayların faillerinin medyanın ilk başta yaratmak istediği romantik görünümlü ideolojik mücadele veren haydutlardan çok, orijinal ama bayağı haydutlar olduğu anlaşılmıştır.

Doğu Afrika boynuzundaki Somali şu anda halkın en çok ıstırap çektiği, şiddet ve açlığa en çok maruz kaldığı yeryüzü parçalarından biridir. Ne var ki Somalili korsanların, halklarının uğradığı haksızlığı bu yolla gideren kahramanlardan çok; yeni servet kapıları arayan savaş beylerinin adamları olduğu anlaşılıyor.

Karadaki haydutlar denize geçecek

Bizim Boğaz’dan geçerken, hatta okyanusta rastladığımızda tiksinerek baktığımız ham petrol yüklü bir gemiyi içindeki hamule ile ortadan kaldırıyorlar; değeri 100 milyon doların üstünde. Birleşmiş Milletler üyesi birçok ülkenin yıllık milli eğitim bütçesi, sağlık bütçesi, hatta bazen milli bütçesi miktarında... Somali ülkesinin de durumu daha iyi değil.

Besbelli ki El Kaide söylemi bir ideolojik süs. Artık o isim dahi istismar edilmeye başlanmış. Kızıldeniz’den geçen koca gemilerin taşıdığı servet Afrika’nın yeni savaş beylerini, haydutlarını ve hayatta ekmek peşinde koşan, maceradan hiç çekinmeyen aç gençlik kitlelerini denizlere çekecek. Hatta karadaki haydutlar denizci haydut olmaya başlayacak.

Aslında durum bu kadar vahim değil. Belki her tankerin üstü toplarla donatılamaz ama beşeriyet Amerika’nın keşfinden beri ticaret filolarını koruyacak donanmaları ortaya çıkardı. Venedik ve Cenova’nın ticaret filoları Akdeniz’de “muda” dediğimiz bir sistemin içinde, yani yılın belirli mevsimlerinde silah ve askerle donatılmış gemilerin refakatinde sefere çıkarlardı.

Somali gibi açlığa mahkum ülkelerin yeni savaşçı azınlığına kimsenin pastadan beleş pay kaptıracağı düşünülemez; o yoksul ülkelerin çaresiz gençleri haydutluk umutlarını bile gerçekleştiremeden sulara gömülecekler. Nitekim vur emri çıktı.

Geçen asırda Basra Körfezi ile Hint Okyanusu’nun Umman-Muskat dönemecine Britanya bahriyesi “korsan sahili” diye isim vermişti, bu pek utanmaz bir yalandı. Bilinen o ki bunun gibi bir-iki korsanlık teşebbüsü hemen şiddetle bastırılmış, İngiltere bölgenin korsanlar ve vahşi soyguncularla kaynayan bir yer olduğunu ileri sürerek bu kıyılarda hâkimiyet kurmuş ve meşrulaştırmıştı. Şimdi de buna yakın şeyler olabilir.

İngiltere ve Osmanlılar korsanlığı teşvik etmişti

Daha önce Bizans İmparatorluğu, Pers İmparatorluğu, Memlûklar, Portekizliler ve Osmanlı Türkleri; Aden Körfezi ve Kızıldeniz kıyılarında kaleler kurup kontrolü ele geçirmişti, şimdiki dünya büyükleri müdahale edip hâkimiyeti niçin tekrar kurmasınlar?

Korsanlık 16’ncı asırda İngiltere ve Osmanlı İmparatorluğu’nun elinde bir silah, bir savunma ve hatta teşvik edilen bir yaşam tarzıydı. Ünlü amiral Drake, İngiltere’nin komutanıydı, Osmanlı’nın Barbaros Hayrettin’i, Uluç Reis’i de böyleydi. Onların sayesinde İslam dünyasının bu kesimi daha birkaç asır Kuzey Afrika ve Doğu Akdeniz’e İspanyolları uğratmadı.

Uluslararası müdahale ile kanlı biçimde bastırılır

Zamanla Akdeniz ve Kızıldeniz ticareti geliştikçe devletler korsanlığı yasaklayan ve ortadan kaldıran karşılıklı antlaşmalar yaptı. Merhum hocamız Prof. Dr. Seha Meray’ın, korsanlığın beynelmilel işbirliği ile kaldırılmasını açıklayan bir dizi antlaşmaları tasvir eden makaleleri vardır. Mesela Avusturya ile 1727 tarihli böyle bir seyrüsefain sözleşmesi vardır. Kuzey Afrika Cezayir beylerbeyliği ile Nemçeli’nin arasındaki seyrüsefainin emniyetini düzenler. ABD ile bu tip bir antlaşmayı ta 19’uncu yüzyıl başlarında yaptık.

Dünya ticareti geliştikçe ve denizler mübrem ihtiyaç maddesi taşınan alanlar oldukça bu gibi bir düzen gereklidir. İhlali kolay değildir. Dediğimiz gibi; az gelişmiş ülke gençlerinin meşru olmayan ama çaresizlikten doğan bu yeni meslekleri, beynelmilel müdahale ile muhtemelen kanlı bir biçimde bastırılacak. Denizler korsandan çok taşımacıların hoyratlığından ve kirletilmesinden korunması gereken alanlardır, asıl bu noktaya dikkat etmeliyiz.

Editör: TE Bilişim