Köpeğine feribotta VIP salonu kiralamak isteyen bile var  

İDO (İstanbul Deniz Otobüsleri) Genel Müdürü Ahmet Paksoy (40), ilginç bir bürokrat. Bürokrasinin o ağır havası ona teğet geçmiş. Björk dinlemeye bayılıyor. Kendine bakıyor, es kaza biri “Kilo aldın” derse hayatı kayıyor.

Kahverengi takım elbisenin gardırobuna girdiği vaki değil. Ofisi, en şık ofisler arasında birinci seçildi. E, bu kadarla da kalmıyor tabii. En dikkat çekici özelliği, İDO’yu beş yılın sonunda özelleştirilecek kadar kârlı bir kuruluş haline getirmesi. Geçtiğimiz yıl, tüm dünyadaki feribot işletmecilerinin bağlı olduğu Uluslararası Feribot İşletmecileri Birliği’ne (Interferry) 25 ülkeden 215 büyük işletmenin arasından sıyrılarak Dünya Başkanı seçildi. Paksoy, 14-17 Ekim tarihleri arasında Interferry’nin 34. konferansı nedeniyle İstanbul’a gelecek 1000 denizciye ev sahipliği yapacak.

Deniz merakınızda Karadenizliliğiniz ne kadar rol oynadı?

- Üniversitede gemi mühendisliğini tercih etmem tesadüf değildi. Babam Trabzonlu ve ailemizde çok denizci var. Mühendisliğe yatkınlığım, denize merakımla birleşince eğitimini aldım. O dönem kafamda sadece iyi bir bilimadamı olmak vardı ve üniversitede akademisyen olmaya karar vermiştim.

Akamedisyen olarak görev yaparken, nasıl oldu da pat diye İDO’ya genel müdür oldunuz?

- Spor sayesinde. Üniversitede futbol takımındaydım, Voleybol Federasyonu’nda yönetim kuruluğu üyeliği yaptım, Güreş Federasyonu’nda yönetimde yer aldım. Sporla hep iç içeydim. Kasımpaşa Erok Spor Kulübü’nde yöneticilik yaparken Kadir Topbaş’la tanıştım. İTÜ Gemi İnşa ve Makine Mühendisliği mezunuydum ve o sıralar İstanbul Üniversitesi Mühendislik Fakültesi’nde yardımcı doçenttim. Kadir Bey, denizcilikle ilgili altyapımı orada öğrendi.

Sihirli Kasımpaşa yollarından geçmişsiniz yani. Yolu Kasımpaşa’dan geçmeyenin bu devirde bürokrasi ve siyasette yeri yok mu?

- Ben aslında Bahçelievler çocuğuyum. Kasımpaşa’da yöneticilik yaparken, Kadir Topbaş Beyoğlu Belediye Başkanı’ydı. Bugün burada olmasam, akademik kariyerimde profesörlüğe kadar ilerleyecektim. Hayat bu. İnsanların kaderi bazen tesadüf tanışmalarla değişebilir.

İDO kendi halinde bir belediye kuruluşuyken, ne oldu da trilyonların telaffuz edildiği özelleştirilecek bir müessese halini aldı?

- 11 milyon yolcu taşırken 102 milyon yolcu taşımaya başladık. İDO’ya genel müdür olmadan önce Denizcilik İşletmeleri’nde yönetim kurulu üyesiydim. Şehir hatlarını çok iyi biliyordum. Genel müdür olunca niçin ikisini birleştirmeyelim dedim.

Bir anda 30 iskele sayısı 80’e çıktı. Ama şehir hatlarını İDO’nun bünyesine katınca herkes “Eyvah bu zamane çocukları vapurlarımızı yok edip hepsini deniz otobüsüne çevirecek” diye telaşlandı. Bu kaygıları gidermek için “vapurunu sen seç kampanyası” yaptık. Araştırmalar sonucunda şehir hatları köklü ama köhne, İDO ise genç ve dinamik çıktı. Bütün çalışanlar sürekli eğitimden geçiyor. Müşteri memnuniyetine çok önem verdik. Köpeğine feribotta VIP salonu kiralamak isteyen de oldu, eşine jest olsun diye deniz olmayan Bahçelievler’e ısrarla deniz taksi isteyen de. Arzu Kaprol tüm personelin kıyafetlerini tasarladı. Müşteri hizmetleri merkezine büyük yatırım yaptık.

İstanbul’da deniz taşımacılığında başka rakibiniz yok. Müşteriler zaten size mecburlar. Bunun rehavetine kapılabilirdiniz...

- Kapılırsak özelleştirilecek kadar göze batmazdık. Mükemmellik rekabetten geçer. Ama Türkiye’de rakibimiz yok diye bunun keyfini sürmek yerine, rakip olarak kendimize dünyadaki bütün feribot işletmelerini seçtik. Ben üniversitede etik rekabet dersleri verdim. Rakiplerim sayesinde yenilik peşinde koşuyorum. Rakibim olmazsa sadece ciro peşinde koşarım, o zaman da ne marka olabiliriz ne de değerli bir şirket. Zaten bu yüzden, Uluslararası Feribot İşletmecileri Birliği üyesiyiz. Hatta üye olmakla kalmadık, 25 ülkeden 215 büyük işletmenin arasından Dünya Başkanı seçildim. 14-17 Ekim tarihleri arasında İDO’nun ev sahipliğinde 1000 denizci İstanbul’a konferansa geliyor.

İDO özelleştirilirse ve yeni sahipler sizinle çalışmak istemezse bir B planınız var mı?

- B planım olmadığı için bu kadar tutkuyla çalışıyorum. B planım olursa enerjim bölünür.

Tutunabilmek için işini iyi yapan bir bürokrat olmak yeterli mi? Yoksa illa birinin adamı mı olmanız gerekiyor? Mesela siz birinin adamı mısınız?

- İstediğiniz kadar birilerinin adamı olun, eğer başarılı olmazsanız kimseyi tutmazlar.

HAYATIM BASKÜL ÜSTÜNDE VE DİYET YAPARAK GEÇİYOR

Teknolojiyi takip eder misiniz?

- Aşırı bir merakım yok. Kızımın Ipod’unu sabah koşusu yaparken alıp takıyorum. O hangi şarkıcıları yüklemişse onları dinliyorum. Björk’ü ondan öğrendim. Oğlumla da playstation oynuyorum. Çocuklarımın yatkınlığını görünce onlardan geri kalmayayım diye uğraşıyorum aslında. Benim hayatımda spor daha ön planda. Trabzonspor’un maçlarına mutlaka gidiyorum.

Spora meraklısınız, fit duruyorsunuz. Spor salonuna gidiyor musunuz?

- Spor salonunda spor yapmaktansa açık havada olmayı tercih ediyorum. Sabah 6’da Florya ormanında sporumu yaparım. Hayatım baskül üzerinde kilo kontrolü ve diyet yapmakla geçiyor. Takıntım var. Birisi bana kilo aldın dediğinde bittiğim an oluyor. Boyum 1 metre 83 santim, kilom ise 81.

İstanbul’da nasıl eğleniyorsunuz?

- Üniversiteden beri arkadaş çevremi değiştirmedim. Aynı arkadaşlarla mutlaka her hafta maça gideriz, tavla oynarız. Öyle dans edeyim, hoplayım zıplayım diye bir şeyim yok. Çünkü zaten beceremiyorum. 
 
 
 
 

 

Editör: TE Bilişim