Geçmişten Günümüze İstanbuk Kayıkları

Karayolunun boğaz kıyılarına ulaşamadığı yıllarda İstanbul boğazında padişahlar tarafından kısa mesafeli deniz gezintilerinde “saltanat”, süratli yolcu taşımak için “pereme”, zengin ve orta halli halkın kendi imkanlarıyla yaptırdığı “piyade”, tulumbacıları taşıyan “ateş”, at taşıyan “at” ve ait oldukları ülkelerin milli renklerine boyanan “elçilik” kayıkları ulaşımda kullanıldı. Neşet Dereli tarafından kaleme alınan ve Komşu Yayınevi tarafından yayımlanan “Karşıdan Karşıya” isimli kitapta, Bizans döneminden günümüze kadar kullanılan deniz ulaşım araçları hakkında bilgi veriliyor.

Kitaba göre, İstanbul’da 16. yüzyılın ortalarına doğru yapılan bir sayımda, 410 bin ile 520 bin arasında olan nüfusun büyük bölümünün Boğaziçi köylerinde yaşadığı görülüyor. Bu nedenle deniz ulaşımının kent hayatında önemli bir yeri bulunuyor.

Bizans döneminde kentin başlıca ulaşım aracı olan kayıklar, Fatih Sultan Mehmet’ten sonra çeşitleniyor. İnsan ve eşya taşınan küçük ölçekli bu ulaşım araçlarının farklılaşması, fonksiyonel ihtiyaçlara göre şekilleniyor.

Yüzlerce yıl karayolunun Boğaz kıyılarına ulaşamadığı İstanbul’da, Osmanlı döneminde kullanılan bazı kayık cinsleri şunlar:

 Saltanat:
Saltanat kayığı, tarih boyunca İstanbul kıyılarında görülen en estetik, en şık deniz aracı olarak biliniyor. Padişahların kısa mesafeli deniz gezilerinde kullandıkları bu kayıklar saraydan her ayrıldıklarında özel bir merasim gerçekleşiyor. Çok süslü, başları uzun yahut kıvrık olan, koyu al atlasla döşenmiş, üzerinde kıymetli bir fener bulunan gölgeliğe sahip şaşaalı bu kayıkların kıç tarafında hükümdarın oturması için bir köşk bulunuyor. Köşk kısmındaki ihtişam nedeniyle bu kayıklara “Köşklü kayık” da deniliyor. Baş taraflarında ise kartal ve deniz kuşları gibi tahtadan veya gümüşten yapılma muhtelif şekiller, altın yaldızlı oymalar bulunan kayıklara çekilen fenerler ise gümüşten yapılıyor. En göz alıcı saltanat kayıkları 16 ve 17. yüzyıllarda yapılmış.

Günümüzde turistik amaçlar için yeniden üretilen Saltanat Kayıkları, İstanbul Boğazı’nda 2 yaka arasında kullanılıyor.

 Pereme:
15. yüzyıldan itibaren kullanılmaya başlayan peremeler, genellikle 2 kürekli olsa da 4 ve 6 küreklilerine de rastlanıyor. Boğazın dalgalı sularında daha iyi yol alabilmek için burunları kalkık ve yassı olan peremelerde amaç, bir yerden bir yere en süratli şekilde gitmek olduğundan estetikten çok fonksiyonellik ön planda tutuluyordu. Günümüzde 2 yaka arasında süratli ulaşım sağlayan deniz motorlarına benzeyen peremeler, döneminin insan ve yük taşımasında en sık kullanılan araçlardan biri olarak Boğaz ulaşımında önemli bir yere sahipti.

 Piyade:
Eski İstanbul ve civarında tercih edilen narin yapılı bir kayık çeşidi olan piyade, yalın çizgisi ve süratli kullanıma izin veren tasarımlarıyla İstanbul’un deniz ulaşımında reform niteliği taşımaktadır. Suda ok gibi kayan piyadeler, zengin ve orta halli halkın kendi imkanlarıyla yaptırıp kullanabildiği binek araçlardı. En hafifleri, kayıkçıdan başka sadece 2 yolcu alabilmekteydi. Biraz daha büyük olanları 4-6 yolcu alabiliyordu. Günümüzdeki sürat motorlarına benzeyen ve genellikle insan taşımada kullanılan piyadeler, iyi bir havada İstanbul ile Adalar arasındaki 12 millik bir mesafeyi 2 saatte kat edebiliyordu.

 Pazar:
Günümüzdeki feribotlar gibi yolcu ve yük taşımada kullanılıyordu. Pazar kayıklarına sepet, küfe, hurç, ambar, sandık cinsi eşya yüklenir, bazı yolcular bunların üstüne oturarak seyahat ederdi.

 Ateş:
Eskiden 3 veya 4 çifte kayıklara verilen ortak isimdi. Diğer kayıklardan daha dar inşa edilirlerdi. Ateş kayığı denmesinin nedeni, bir yakada yangın çıktığında yangın tulumbalarını diğer yakaya taşımak için kullanılmış olmalarından kaynaklanıyordu. Anadolu yakasındakiler Üsküdar iskelesinde, Avrupa yakasındakiler ise Haliç’teki Çardak iskelesinde bekler, yangın çıktığında tulumba ve tulumbacıları süratle yangın mahalline taşırlardı. Günümüzde deniz itfaiyesinin kökenini oluşturmaktadır.

 At:
İçerisi döşemeli, baş ve kıç tarafı rampalı küçük mavnalara verilen isimdir. Rampalar, hayvanların kaymaması için çıtalıdır. İkisi baş ve ikisi kıç tarafından olan 4 küreğe sahiptir. Üsküdar ile Eminönü iskeleleri arasında at taşıyan kayıklardır. Devlet tarafından işletilir ve sabaha kadar nöbet tutarlar. At kayıkları günümüzün araba vapurlarının temelini oluşturmaktadır.

 Buz:
Yazın sıcak havalarda içecekleri soğutmak ve bozulma oranı yüksek yiyeceklerin bozulmasını engellemek için İstanbul yakınlarındaki dağlardan elde edilen kar ve buzu muhafaza ederek getiren özel olarak dizayn edilmiş kayıklara verilen isimdir. Özellikle sarayın kar ve buz ihtiyacını karşılamak için kullanılmışlardır.

 Balıkçı:
İki ucu yukarı doğru kıvrık, gaga burunlu ve peremeden biraz daha uzun kayıklardı. Yukarı kalkık gaga burunlu olmalarının nedeni, özellikle Karadeniz ağzındaki azgın dalgaları daha rahat karşılamak içindi. Avlanan balıkları daha rahat taşımak için geniş bir hacme sahipti.

 Dolap:
Deniz yüzeyinin temizlenmesinde kullanılmak için özel olarak dizayn edilen kayıklardı. Bunlar Osmanlı İmparatorluğu’nun çevreye ve denizlere verdiği önemin göstergesiydi.

 Elçilik:
Elçilik kayıkları, ait oldukları ülkenin milli renklerine boyanırdı. Yabancı elçilerin bindikleri kayıkların kürek sayıları Osmanlı Devleti tarafından sınırlandırılırdı. Elçilerin bindikleri kayıklara bayrak çekmeleri yasaktı. Ancak 3. Selim’in izin vermesiyle bayrak çekmeye başladılar. Elçilik kayıkları genelde piyade kayığından yapılırdı. Saltanat kayıklarıyla karıştırılmaması için elçilik kayıklarının çok gösterişli olmasına asla izin verilmezdi.(AA)

DenizHaber.Com

Editör: TE Bilişim