Ertuğrul'un batma sebebi Bahriye Nezareti miydi?

Bahriye Nezareti'nin uzun yolculuğa dayanıklı olmadığı iddia edilen Ertuğrul Fırkateyni'ni yolculuk için özellikle tavsiye ettiği öne sürülüyor...

19.yüzyılın başlarında kendine olan güveni kazanmaya başlayan Japonya, hem farklı ülkelerle işbirliği yapmak hem de Avrupa devletlerinin durumunu da gözlemleyebilmek amacıyla batıya ziyaretler yapmaktaydı. Bu ziyaretlerden bazıları da Osmanlı Devletine yapılmaktaydı. Osmanlı Devleti ile işbirliği yapmak isteyeyen Japonya, bu konuda ilk teklifi yapan taraf olmuştu. 1887 yılında Japon Prensi Komatsu'nun, Sultan Abdülhamit'i ziyarete gelmesi bu konudaki önemli adımlardan birisiydi. Prens Komatsu,  İstanbul'a geldiğinde burada gördüğü misafirperverlikten çok etkilendiğini söyleyerek Sultan'a, Krizantem Nişanı'nı sundu ve buna karşılık olarak Osmanlı Devleti'nin de Japonya'ya bir nişan göndermesi isteğinde bulundu. Dönemin padişahı Sultan Abdülhamit'te bu isteğe olumlu cevap verdi.  Japonya işbirliği konusunda çok daha aktif davranıyordu Prens Komatsu'dan öncede bazı elçiler gönderilmiş ve İstanbul'da görüşmeler yapmışlardı. Fakat Sultan Abdülhamit, Japonya ya karşı ilgi duymuş olsa da Japonya'nın politika açısından çok fazla getiri sağlayacağını düşünmüyordu. Hatta Sultan Abdülhamit,  Japonya ile imzalanan bir ticaret anlaşmasından sonra "ben şahsen dostumuz Japonya'dan fazla bir fayda ümit etmemekteyim " demişti.  Sultan'ın bu yaklaşımında, Japonya'nın Osmanlı devletine uzak olması,  Sultan Abdülhamit'in yürüttüğü dış politikalar ve devletin içinde bulunduğu bazı sıkıntılı durumların etkileri vardı.  Yinede Prens Komatsu'nun İstanbul'u ziyaretinden 2 yıl sonra Sultan Abdülhamit,  Japonya'ya bir harp gemisi göndererek, söz verdiği nişanı takdim etmek istemişti.

Gönderilecek olan firkateyn sadece Japonya'ya gitmeyecekti. Firkateyn, güzergâhı üzerinde birçok Müslüman ülkeye uğrayarak Osmanlı Sultanı'nın yani halifenin selamını iletecek, Devlet-i Ali'nin hala ayakta olduğunu Müslümanlara göstermiş de olacaktı. Bu haberin açıklanması ile İngiltere başta olmak üzere bazı Avrupa devletleri ise büyük bir telaşa kapılmıştı. Zira Osmanlı Devleti'nin diğer Müslümanlarla halifelik bağını koruması ve Müslümanların lideri imajını devam ettirmesi, özellikle Doğu Asya ülkelerinde sömürgeler kurmaya çalışan İngiltere'nin kaygılanmasına yol açıyordu.

1889 yılında bir talim gemisinin Japonya'ya gönderilmesi kararı çıkarıldı. Bu talim gemisi ile o yıl bahriye mühendishanesinden mezun olan öğrencilerin talim yapmaları ve aynı zamanda Japon imparatoruna da Osmanlı nişanesini iletmeleri planlandı. Ancak gönderilecek olan firkateynin görevi bu kadarla da kalmayacaktı çünkü Sultan Abdülhamit bir taraftan da panislamizm(Müslümanların birleştirilmesi) politikası içinde önemli bir adım ve gövde gösterisi de yapmış olacaktı. Bu amaç açıkça ilan edilmemesine rağmen Bahriye nezareti gibi bazı kurumlara gönderilen belgelerde açıkça yer almaktaydı. Sefer hazırlıkları başlatılırken Bahriye Nezareti'nden de; gemilerden hangisinin bu uzun yolculuk için en uygun olduğunu tespit etmeleri istendi ayrıca hangi mevsimde yola çıkması gerektiği gibi bilgileri de en kısa zamanda saraya ulaştırmaları istendi.  Bahriye Nazırı Hasan Hüsnü Paşa, ahşap bir gemi olan Ertuğrul firkateyninin bu iş için en uygun gemi olduğunu arz etti.

Bahriye nazırının bu teklifi hemen kabul edilmese de gecikmeli olarak padişah tarafından onay verildi ve mürettebatın belirlenmesi,  gereli hazırlıkların yapılması emri çıkarıldı. Bu sırada geminin hangi limanlara uğrayacağı ve buralarda mürettebattan yapılması istenilen davranışların neler olduğu gibi konuları da tek tek ele alınıyordu. Buna göre geminin güzergâhı üzerinde; Kızıldeniz üzerindeki bazı limanlar, Bombay, Malakka, Singapur, Şangay, Hongkong, Nagasaki limanları ve son olarak Japon Yokohama limanı bulunuyordu.

Tüm bu hazırlıklara rağmen sarayda, seçilen firkateynin bu uzun yolculuğa uygun olmadığına dair dedikodular çıkmıştı. Bir ara seferden vazgeçileceği dahi gündeme getirilmişti. Hatta İngiliz The Times Gazetesi "Osmanlı Bahriyesinden bir harp gemisinin Japonya'ya göndermesi düşünülmekteydi. Ama vazgeçmişler" haberinde de bu düşünceler hemen kamuoyuna yansıtılmıştı. Bu durum üzerine padişah, Bahriye Nezareti'nden gemin sefere uygun olup olmadığına dair üç ayrı heyetin rapor hazırlamalasını istedi.   4 Haziran'da yola çıkacak olan geminin heyet raporlarının acilen sadrazama bildirilmesi gerektiği uyarısının da yapılmasına rağmen, Bahriye Nezareti teslim edilen raporları geciktirerek 28 Mayıs'ta sadrazama ulaştırdı. Hepsinin sonucu; geminin sefer için bir sorunu bulunmadığı hatta mükemmel durumda olduğuydu. Raporların neden geciktiği konusu belli değildi ve bu konuyla ilgili açıklamada bulunmamaları ise dikkat çekicidir.

Ancak Sultan Abdülhamit,  bu raporlardan da ikna olmamıştı. Sarayda, gemi hakkında hala birçok söylentinin dolaşıyor olmasının da padişahın bu tutumunda etkisi vardı. Padişah, eğer Ertuğrul yolda kalırsa bunun pek ayıp ve çirkin bir durum olacağını dile getirerek başka bir geminin tehiyesi veya Ertuğrul'un mükemmel bir şekilde onarılması gerektiğini emretti ve sefer bir ay daha ertelendi. Tüm bunlara rağmen Bahriye Nezareti, Ertuğrul'dan vazgeçmedi. 8 Temmuz'da saraya bir rapor göndererek, geminin durumunun gayet iyi olduğunu yineleyen Bahriye Nezareti, Ertuğrul Firkateyni'nin gönderilmesine sebep oldu.

Ertuğrul Fırkateyni hakkındaki dedikoduların ve endişelerin haklılığı çok kısa bir süre içerisinde anlaşılmıştı. 14 Temmuz'da yola çıkan gemi, 27 Temmuz'da Süveyş'te kuma oturdu. Bu sorun giderilmeye çalışılıp yola devam edilmek istense de gemi aynı gün ikinci kez kaza yaşadı. Hemen limanda bir süre bekleme kararı alınsı ancak rüzgarın şiddeti ve akıntı ile gemide önemli hasarlar oluştu. Bu haberi alan Bahriye Nezareti ise geminin bir an önce seferden vazgeçmesi gerektiğini söyleyerek Japon İmparatoru'nun hediyelerinin ve nişanının posta vapuru ile gönderilmesi gerektiğini dile getirdi. Bahriye Nezareti'nin bu ani dönüşü dikkat çekicidir. Zira geminin sefere çıkması ve durumunun çok iyi olduğu konusunda tüm dedikodulara ve padişahın sözlerine rağmen direnen Bahriye nazrılığı, hediyelerin posta vapuru ile gönderilmesi konusunda ısrarcı olmaya başlamıştı. Bu durum, bazı devletler gibi Bahriye Nazırlığı'nın da Osmanlı'nın gemisinin Müslüman ülkelere gitmesini istemiyor olabileceği düşüncesini akıllara getirmektedir. Zira " Hala güçlüyüz ve ayaktayız" imajını vermeye çalışan Osmanlı Devleti'nin gemisinin,  küçük bir vakıa ile geri dönüşünün, devleti ne kadar zor durumda bırakacağını göz ardı ediyor olması da şaşırtıcıdır. Üstelik Bahriye Nezareti'nin hediyelerin posta vapuru ile gönderilmesi konusundaki ısrarı, seferin ilerleyen süreçlerinde de devam etmiştir.

Süveyş'te geminin tadilatının yapılabileceğine dair Kaptan Osman Paşa'dan gelen haber üzerine, geminin seyrine devam etmesi kararlaştırıldı. Süveyş'teki havuzların dolu olması sebebiyle gemi bir ay bekletildi, tamirat ise 10 gün sürdü. Tamirin ardından tekrar yola çıkan Ertuğrul Firkateyni, uğraması gereken dört limanın ardından, Singapur'a kadar ulaşabilmişti (15 Kasım).  Gemi Singapur'da iken Bahriye Nezareti, bu mevsimde yoğun güney rüzgarlarının bulunduğunu, artık geminin buna dayanabilecek güçte olmadığını belirtti. Ayrıca Bahriye'ye gemiden gelen haberlerde, geminin kömüre ihtiyacı olduğu, Hong Kong'a gidecek kadar dahi kömürün bulunmadığı yazlıydı. Bahriye Nezareti ise Osman Paşa'nın Japonya'ya bir posta vapuru ile gitmesinin daha uygun olacağını söylüyor, hediyeleri teslim ettikten sonra hemen ülkeye dönmelerinin daha münasip olduğuna dair bir tekliflerdebulunuyordu. Gemi mürettebatı da fırkateynin durumunu bildikleri için bu kez Bahriye Nezareti ile aynı kanaatteydi. Saray'dan çıkan karar ise; geminin havayı bekleyerek yoluna devam etmesi yönünde oldu. Böylece Ertuğrul Fırkateyni, 4 ay Singapur'da demirlemek durumunda kaldı. Bahriye Nezareti'nin,  posta vapuru ile gitmesi gerektiğini önereceği sırada bu habere Times gazetesi  önceden yer vermişti. "Türk Fırkateyni gene arıza nedeniyle yola devam edemeyerek durdu, taşınan hediyelerin ise posta vapuru ile gönderilecek" şeklinde gazetede çıkan haber, İngiliz sefareti tarafından Hariciye Nezareti'ne(Dış İşleri Bakanlığı) ulaştırılmıştı. Bahriye'den bu konuda açıklama isteyen Hariciye Nezareti'ne verilen cevap ise iddianın asılsız olduğuydu.

Fırkateyn hakkında haberler sadece Times gazetesi ile kalmamaktaydı. Singapur'un Free Press gazetesi de gemide olan arızaları gündeme getirerek posta vapuru ile hediyelerin gönderileceğini yazmıştı. Kolombo'nun, Seyron Observe gazetesinde yer verilen haber ise bir hayli ilginçti. Gazetede Ertuğrul'un yeterli kömürü olmadığı, İstanbul'dan para beklediği, geminin yeterli donanıma sahip olmadığı ayrıca 4 aydır Singapur'da bulunan geminin liman vergisini dahi ödemediği ve bunun çok yakışıksız bir durum olduğu, valinin dahi bundan rahatsızlık duyduğu gibi haberler ve dedikodular yer alıyordu. Çıkan haberler Kaptan Osman Paşa'yı üzmüştü ve protesto yazıları yazması üzerine gazeteler ertesi gün yayınladıkları haberlerin asılsız olduğunu belirten yazılar yayınlaşmışlardı. Bu özür yazıları saraya da iletilmişti. Bu olaylar nedeniyle yola çıkmak zorunda kalan Ertuğrul Fırkateyni gerek kömür yetersizliği gerekse hava şartları nedeniyle tekrar Singapur'a döndü.

Gemi Singapur'da yoğun ilgi ile karşılanıyordu. Osman Paşa tarafından aktarılan bilgilere göre; her gün binlerce misafirin gemiyi ziyaret için akın akın geliyordu hatta Malakka, Sumatra, Cava'dan Prenslerin gemiyi ziyaret için gelmişlerdi. Üstelik sadece şehirlerden değil, köylerden ve kasabalardan  da halk gelmekteydi, her gün mürettebat için ziyafetler düzenlenmekteydi, Osmanlı Devleti'nin gücünün halk tarafından anlaşılması konusunda geminin çok etkili olmuştu.  Gazet  Bombay, Advocate of India gibi gazetelerde gemi hakkında olumlu şeyler yazılıyor ve  sürekli mürettebatın terbiye ve ahlakı övülüyordu.

13 Haziran'da gemi artık Japonya'ya ulaşabilmişti. Meiji İmpratorun'a hediyeler takdim edilmiş ve padişahın iyi dilekleri iletilmişti. Ertuğrul Fırkateyni Japonya'ya, yola çıktıktan tam 11 ay sonra varabilmişti. Ancak aksilikler devam etmekteydi. Zira zor hava şartları hala devam ediyordu ve gemi buna dayanabilecek nitelikte değildi. İstanbul'a gelebilmek için geminin 4 ay daha beklemesi gerektiği haberi iletilerek izin istenmişti bu kez dedikodulara tekrar mahal vermemek adına, her limanda bir ay kalacaklarını belirtmişlerdi. İstanbul'dan bu duruma onay verilmekle birlikte, belli miktarda para gönderileceği ama bunun haricinde asla para istenilmemesi gerektiği ve 4 ay sonra mutlaka dönülmesi gerektiğine dair cevap verilmişti. Bu sırada Japonya'da büyük bir kolera salgını başlamıştı. 35 kişilik gemi mürettebatından 11'i bu salgında ölmüştü ve gemi karantinaya alınarak hareket etmesi engellenmişti.  Ertuğrul Fırkateyni, 4 ay Japonya'da demirlemek zorunda kalmıştı ve nihayetinde 14 Eylül'de yola çıkmaya karar verildi. Japonlar çok büyük bir tayfunun geldiğini söyleyerek Ertuğrul'un biraz daha kalması konusunda ısrar etseler de bu kabul edilmedi. Söz verilen vakitte İstanbul'da olunması gerektiği için gemi yola çıktı.  Kii Adası yakınlarında, tayfun sebebiyle kayalara çarpan gemi battı ve çok sayıda şehit verildi.

Bu durum İngiltere basınında Osmanlı'nın beceriksizliği ve yetersiz gemilere sahip olmasının nedeni gibi gösterilmeye çalışılmıştı. Osmanlı basınında ise sadece iki gazetenin bu olayı haber yapmasına izin verilmişti.

Ertuğrul fırkateyninin batması olayının sadece tayfuna bağlanması durumu,fırkateynin ve mürettebatın yaşadığı zorlukların göz ardı edilmesi durumuna yol açmıştır. Ertuğrul şehitlerinin suçlularının üzerine düşülmemesi ve olayın üzerinin o dönemde de kapatılmaya çalışılması durumu mevcuttu. Her ne kadar Ertuğrul Fırkateyni'nin batması büyük bir üzüntüye yol açsa da elbette     Türk- Japon dostluğunda önemli bir yere sahip olmuştur.

Komatsu Kaori, Annals of Japan Association for Middle East Studies, 1990, No:5, Osaka.

Editör: TE Bilişim