Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 10. Balkan Ülkeleri Genelkurmay Başkanları Konferansı’nda yaptığı konuşmada mülteci ve DAİŞ sorununa değindi. Batı ülkelerini eleştiren Erdoğan, "Savaştan ve zulümden kaçan 3 milyon Suriyeli ve Iraklıya biz sahip çıktık. Dünyada eşi benzeri olmayan bir ev sahipliğini şu anda Türkiye yapıyor. Biz kendi bütçemizden 10 milyar doları aşkın şu anda harcama yaptık." dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hilton Hotel’de düzenlenen 10. Balkan Ülkeleri Genelkurmay Başkanları Konferansı’na katıldı. Burada bir konuşma yapan Erdoğan, soğuk savaş sonrası gelişmelere, Suriye ve mülteci meselesi ile terör sorununa değindi. Batı ülkelerini mülteciler konusundaki tavrından dolayı eleştiren Erdoğan, Türkiye’nin tek başına mülteci sorununu yüklenmeye çalıştığını söyledi. Erdoğan, “Savaştan ve zulümden kaçan 3 milyon Suriyeli ve Iraklıya biz sahip çıktık. Dünyada eşi benzeri olmayan bir ev sahipliğini şu anda Türkiye yapıyor. Bunun başka bir örneği yok.” ifadelerini kullandı.

Erdoğan’ın konuşmasından satır başları şöyle: "Avrupa-Atlantik bölgesi soğuk savaştan bu yana ne yazık ki en kritik, en ciddi sınamalarla, en ciddi belirsizlik ortamı ile karşı karşıya. Böylesi bir kırılmaya, sonuçları itibariyle bu tarz böyle büyük bir değişime dünya en son 1991 yılında Sovyetlerin dağılmasıyla şahit oldu. Soğuk savaşın bitmesi tüm dünyada güvenlik başta olmak üzere, dış politika, ekonomi, ticaret, enerji gibi tüm alanlarda parametrelerin yeniden belirlenmesini sağladı. Bizlerin içinde yer aldığı geniş coğrafya hem soğuk savaşı hem de akabinde yaşanan gelişmeleri birinci elden yaşadı.

Yarım asra yakın süren güç rekabetinin odak noktası Ortadoğu ve Balkanlardı. Duvarların yıkılması tüm bölgede yeni umutların yeşermesine, kalıcı barış ve istikrar beklentilerinin artmasına sebep oldu. Yarım asırlık gerilimin sona ermesi en çok senelerce özgürlükleri gasp edilen, tek tipçi, baskıcı yönetimlere mahkum edilen Kafkaslar ve Balkanlardaki kardeşlerimizi sevindirmiştir. Ancak kısa süreli başlayan etnik temelli çatışmalar bu umutların büyük darbe almasına neden oldu. Maalesef 90’lar boyunca bilhassa Balkan coğrafyasında hepimizin yüreğini burkan, içini acıtan olaylara şahit olduk. krizleri çözmek yerine dondurmanın, bunları görmezden gelmenin doğru bir yaklaşım olmadığını çok acı tecrübelerle öğrendik.

Bunun yanında çıkarlar adına gerilimleri tırmandırmanın sonuçlarının sadece birkaç ülke ile sınırlı kalmadığını, krizin tüm bölgede telafisi uzun süren tahribata yol açtığını gördük. Balkanlar küresel barış ve güvenliği sağlamakla mükellef olan kurumların ataletinin yükünü en fazla çekmiş bölgedir. Sizler üstlendiğiniz görevler itibariyle bölgesel barış ve istikrarın önemini en iyi şekilde taktir edebilecek pozisyonlarda bulunuyorsunuz. Bugün üzerinden geçen onca zamana, alınan mesafeye rağmen bu tıkanıklık ve atalet nedeniyle ödenen bedeli çok yakından biliyorsunuz.

ULUSLARARASI KURULUŞLAR ACI TECRÜBELERDEN GEREKLİ DERSİ ÇIKARAMADI

Maalesef burada şu üzüntü verici tespiti yapmak zorundayım. Bugün uluslararası kuruluşların 1990’larda yaşanan acı tecrübelerden gerekli dersi çıkarmadığını görüyoruz. Küresel güvenlik ve istikrarın teminatı olması gereken kuruluşlar, bir kez daha iç çekişmelere, kısır siyasi hesaplara taraf yapılarak yıpratılıyor. Komşumuz Suriye başta olmak üzere, birçok kriz ve çatışma bölgesinde süregelen hadiseler bunun en somut, en acı tezahürüdür.

6 yıldır Suriye’de tüm kırmızıçizgilerin aşılmasına, yaklaşık 600 bin insanın hayatını kaybetmesine rağmen bir adım atılmadı. Yemen, Irak, Ukrayna konusunda halen umut verici gelişmeler yaşanmıyor. Göç krizi ve terör sorunu ise bırakın çözülmeyi giderek daha çok ülkeyi, daha çok insanı etkisi altına alacak şekilde genişliyor ve bir çetrefilleşme haliyle karşı karşıya kalıyoruz.

Suriye meselesi, sonuçları ve yansımaları itibariyle artık yerel, hatta bölgesel bir sorun olmaktan çıkmış küresel bir tehdit haline dönüşmüştür. Türkiye gibi balkan ülkelerinin de çok ağır bir yükün altına girdiğini, ciddi maliyetlerle yüzleştiğini biliyoruz. Hani derler ya; damdan düşenin halinden damdan düşen anlar. Biz bu anlayışla, gerek kendimizin, gerek Suriyeli mazlumların gerekse tüm bölgemizin güvenlik ve huzuru için ilk günden itibaren bu sorunun kalıcı olarak çözülmesi yönünde yoğun çaba sarf ettik.

SAVAŞTAN VE ZULÜMDEN KAÇAN 3 MLİYON SURİYELİ VE IRAKLIYA BİZ SAHİP ÇIKTIK

Savaştan ve zulümden kaçan 3 milyon Suriyeli ve Iraklıya biz sahip çıktık. Dünyada eşi benzeri olmayan bir ev sahipliğini şu anda Türkiye yapıyor. Bunun başka bir örneği yok. Acaba bize Avrupa’dan para gelecek mi? Dünyadan bize yardım gelecek mi veya BM Mülteciler Konseyi’nden bize para gelecek mi? Biz bunları düşünmedik. Biz kendi bütçemizden 10 milyar doları aşkın şu anda harcama yaptık. Faturalı olan harcamalar bunlar. Bir de STK’larımızın, belediyelerimizin yapmış olduğu harcamalar var ki, onlarla beraber bu hesabı yapınca yaklaşık 20 milyar dolara ulaşmış durumda.

AB’DEN, ŞU ANA KADAR ODĞRU DÜRÜST YARDIM GELMEDİ

Şu anda Batı’nın hala yaklaşım tarzına baktığımızda; ‘Verelim mi, vermeyelim mi? Bu mülteci sorunun nasıl hallederiz? Göç nasıl duracak?’ Biz zaten böyle bir şeyi düşünmüyoruz. Biz gelenlere kapımızı da kapamadık. Onların üzerine güvenlik güçlerimizi sürmedik. Varil bombalarından kaçan insanlara kapımızı kapamanın da bir zulüm olduğuna inandık ve bunlara kapılarımızı açtık. Şu anda onların her türlü gıda, giyecek, sağlık, eğitim bütün bu sorunlarını biz çözüyoruz. 3 milyar Euro yılda destek verme kararına varan AB, daha henüz buraya doğru dürüst bir desteği, yardımı direkt olarak yapamamıştır. Biz milli bütçemize destek istemiyoruz. Biz Suriyeli ve Iraklı, buradaki mültecilere bir destek istiyoruz. Ne yazık ki Batı hala bu işin farkında değil, bugüne kadar bize BM’den gelen destek 450 milyon dolardır. Yaptığımız resmi harcama 10 milyar doları aşmıştır. Bu gerçekleri görmeye mecburuz. Biz insani görevlerimizi yerine getirirken, bu insanların ihtiyaçlarını karşılarken asla bir kuruşun hesabını dahi yapmadık. Türkiye tüm süreci dışarıdan ciddi bir destek almadan tamamen kendi imkanları ile yürütmek zorunda kalmıştır. Dünyadaki donörlere baktığımızda bir numara Amerika’dır, 2 Türkiye, 3 İngiltere’dir. Fakat milli gelire oranla baktığımızda dünyanın 1 numarası Türkiye’dir. Amerika ve İngiltere onun arkasından gelmektedir. Bizim 2015 noktasındaki desteğimiz 4,5 milyar dolardır. Özellikle balkanların genel kurmay başkanları olarak inanıyorum ki siz de bu hassasiyeti ilgili yerlere aktaracaksınız.

DAİŞ İLE MÜCADELEDE KAYNAK ÜLKELER HİÇ BİR ADIM ATMADI

DEAŞ ile mücadele konusunda kaynak ülkeler hiçbir adım atmazken, gerekli istihbarat paylaşımına gitmezken her şeyi Türkiye’nin yapması beklenmektedir. Hatta bu süreçte birçok haksız, insafsız ve mesnetsiz ithamlarla da mücadele ettik. Bu tablonun ila nihai devam etmesi mümkün değildir. Türkiye’yi DAİŞ’e yardım eden ülke olarak gösterme gibi, kusura bakmayın biraz ağır olacak ama alçaklığa gidenler olmuştur. Biz şu anda DAİŞ’le yaptığımız mücadeleyi dünyada hiçbir ülke yapmıyor. DAİŞ’e karşı verdiğimiz kayıpları hiçbir ülke vermedi. Biz bu kayıpları verirken DAİŞ’e de çok ciddi kayıplar verdirdik. Şu anda sadece Suriye ve Irak’ta DAİŞ’in verdiği kayıp bizim onlarla mücadelemizde 3 bine ulaşmıştır. Bu mücadeleyi veren bir ülke DAİŞ’E nasıl destek veriyor, böyle bir anlayış olabilir mi, böyle bir yaklaşım olabilir mi? Biz, DAİŞ’in elindeki silahların batının hangi ülkelerine ait olduğunu biliyoruz. Hatta birçok dostlarımıza yanlış yapıyorsunuz, bu uçakları buralara indirmeyin dediğimde işte filanca yer düşüyor onun için indirmek zorundayız diyenler maalesef gönderdikleri yardımın yarısı DAİŞ’e yarısı terör örgütü PYD’ye gitmiştir. Bunları bizzat kendileriyle telefonla görüştüğüm için açıkça söylüyorum. Bu sorunu, Suriye halkının meşru talepleri doğrultusunda çözmeden ne bölgeye ne de diğer coğrafyalara huzur gelecek. Biz başta kendi vatandaşlarımızın güvenliğini temin etmek için sınırımızın öte tarafını terör örgütlerinin sığınağı olmaktan çıkaracak adımları atmakta kararlıyız.”

Cihan
Kaynak: cha