Denizden Gelen Hüzünlü Mektup

“Size ülkeden kaçmayı başardığımı söylemek isterdim. Maalesef, deniz bizi yutmaya çalışıyor. Siz iyi saatlerde olun. Ben Bay Derkuvani Lahdar.. Sevgili anneciğim.. Sağlığına dikkat et. Sevgili babacığım, sen de, kardeşlerim siz de.. Ahh.. Sonuçları öngöremeyen başarı olamaz.. Görüşmek üzere anne ve babacığım.. Siz benimi için dünyadan da değerlisiniz. Teşekkür ediyorum.. Üzgünüm...”

Bu sözcükler, Cezayir sahillerinde sigara paketine yazıldıktan sonra plastik bir kaba sarılı bir şekilde bulunmuş bir mektuptan yapılan alıntılar... Bu dramatik sözler, denizin ortasında azgın dalgalara yenik düşüp ruhunu teslim ettikten sonra Avrupa cennetine gitme rüyaları kâbusa dönüşmüş Derkuvani'ye ait.

Derkuvani, Avrupa'da iş bulmak umuduyla yola çıkmış binlerce Cezayirli gençten sadece biri.. Fakirliğin hayatlarını çekilmez kıldığı, %30'lara çıkmış işsizlik oranının cehenneme çevirdiği hayatlarını son bir umutla kurtarmaya çalışan bir genç…

 Harraka’ların elim sonu

Cezayir'de Avrupa'ya kanun dışı yollarla gitmek isteyen mültecilere “yakanlar anlamında Harraka diyorlar.. Kendilerini 'cennet'e götürecek gemiye binmeden önce nüfus cüzdanlarını yaktıkları için bu ad konmuş.. Biraz da mecazi anlamda gemileri yaktıkları ve geriye dönüş alternatifini bütünüyle yok ettikleri için...

Ama bu kelimenin içerdiği bir başka gönderme var ki kaçak yollarla mülteci statüsü kazanmaya çalışan insanları bekleyen hazin sonu anlatıyor. Avrupa ülkeleri sahipleri çıkmadığı zaman güvenlik güçlerine kimliği belirsiz mültecilerin cesetlerini yakma izni veriyor. Kısacası kendi pasaportlarını yolculukları sırasında tanınmamak için yakan mülteciler kendilerinden geriye bir tek iz, bir mezar, bir taş parçası bile bırakmayarak sessiz sedasız bir protestoyla çekip gidiyorlar bu kahır dolu hayattan.. Bir mültecinin cenazesinin Avrupa’dan getirtilmesi için ise 3000 Avro civarında para harcamak gerekiyor. Bu meblağ ise fakir Cezayir ailelerinin tüm varlıklarını satıp borçlansalar bile ödeyemeyeceği rakamlar.

Derkuvani yazdığı mektubunda Cezayir’de yaşadığı hayatı bir cehenneme benzeterek bir Cezayir şarkısında olduğu gibi denizin balıklarının kendisini yutmasını fakirlik ve işsizliğin her geçen gün yiyip bitirmesine tercih ediyor. Cezayir’de %30’larda olan işsizlik, ülkenin özellikle kırsal kesimlerinde ve kentlerin banliyölerinde yaşayanların varoluşsal ıztıraplarından biri.. Her geçen yıl onlarca Cezayirli mülteci, hayallerindeki cennete ulaşmak için yaptıkları deniz yolculuklarından can veriyor.

 Başka bir mültecinin yazdığı ve İtalya açıklarından gelen bir mektup ise tamamlanmamış yolculuğun ayrıntılarını ve artık dönmekten umudunu kesmiş Cezayirli gencin annesine duygularını aktarıyor: “Anneciğim, Sana fırtınanın ortasından yazıyorum. Beş Cezayirli arkadaşla birlikte avcı gemisinin içine girdim. Anlaşmamız İtalya karasularına girdiğimizde yüzmeye başlamamızdı. Şayet karaya ulaşırsak kurtulacaktık. Ancak fırtına bir saattir fena bastırdı.  İtalya’ya ulaşamayacağımızı ve Cezayir’e dönemeyeceğimizi de biliyorum. Beni afet anne..Cehennemden kaçmak istedim. Sen bizim yaşadıklarımızı biliyorsun. Beni affet..Seni seven oğlun.. Ali…”

Sevgilim Hayat

Üçüncü mektup ise ölüm yanı başında dans eden bir başka Cezayirli tarafından annesine ve sevgilisi “Hayat”a yazılmış: Deniz bir canavar gibi bizi yutmaya hazırlanıyor. Nerede olduğumuzu bilmiyorum. Anne babasının sözünü dinlemeyenin sonu bu olur..Ölürsem Allah’ın buluşuruz. Yaşarsam da görüşürüz. Kaçak mülteci olmak gerçekten zor. Yaşasın Cezayir..’Hayat’a benden selam söyleyin..”

Avrupa’dan gelen gemiler

Avrupa’dan gelip de Cezayir limanlarına demirleyen gemiler, Avrupa’da daha iyi bir yaşam sürebilmek isteyen Cezayirli gençlerin iştahını kabartıyor.

25 yaşındaki Mahmut bu gençlerden biri.. Hemen hemen her gün liman civarında turladığını ve Avrupa’dan gelen gemileri gözetlediğini söylüyor.. Bu gemilerin Cezayirli zenginlere ve devlette köşebaşını tutmuş ağababalara eşya getirdiğini söyledikten sonra Mahmut, “Ben onları kıskanmıyorum.. Sadece ülkeyi terk etmek ve göç etmek istiyorum. Bu hayata artık tahammül edemiyorum..

Yetkilileri de şiddetle eleştiriyor ve sözlerini şöyle tamamlıyor Mahmut: “Gençlere iş vereceğiz diyorlar..Gerçekte ise bütün akan çeşmelerin başını tutan onlar.. Ülkenin sahip olduğu bütün zenginlikleri iri lokmalarla yutuyorlar..Bize ise iltica etmek ve denizlerde boğulmak kalıyor..Denizde boğulan gençleri kıskanıyorum..Cehennemden kurtuldular..”

İşte Cezayirli gençleri ölümlerinde bile rahat bırakmayan fakr-u zaruret, şekavet ve elem dolu hayatları..

8 Sütun

Editör: TE Bilişim