Denizde büyüyen çocuklar daha sağlıklı

SABAH Gazetesi Köşe Yazısı/Turgay Noyan

Önce başıma gelen komik bir olayı anlatmak istiyorum. Kendi kendimize Aziz Nesin'in ünlü hikâyesindeki duruma düştük. Nesin'in hikâyesinde gazeteye 'Gözümüzü budaktan sakınmayız' diye başlık atarken hurufatı karıştırıp 'Z'nin yerine 'T' korlar ya, bizimkisi neredeyse o hesap oldu... Geçtiğimiz hafta Marmaris Belediyesi'nin Yat Marina'yı mühürleme olayının 'bir yola tecavüz' işinden kaynaklandığını yazmıştım. Yazıyı kısaltırken 'yola' kelimesini de atmışız. Geriye sadece 'tecavüz' kalmış. Okuyanın aklına kim bilir neler gelmiştir... Düzeltir, herkesten özür dilerim.

Pek çok insan çocuğunu denize çıkarmak şöyle dursun, kıyıya yaklaştırmaktan bile korkar. Korkmayanlardan bazıları da denize çıkartmak için büyümesini bekler. İki çocuğunu da 20 günlük denize çıkartmış bir baba olarak bugüne kadar, dilim döndüğünce bu işin yaşla, büyüklükle ilgisi olmadığını anlatmaya çalıştım. Naviga dergisinde yayınlanan bir yazı bu konuyu yine aklıma getirdi. Öyle bir çift düşünün ki, genç yaşta 7,62 metrelik bir tekneyle dünyayı dolaşmaya başlasınlar, peş peşe üç de çocukları olsun. Ve bunların hepsi de yelkenle dünyayı dolaşırken teknede doğsunlar... "Deli mi ne bunlar?" dediğinizi duyar gibi oluyorum. Deli filan değiller. Hepimizden daha sağlıklı oldukları da bir gerçek.

MİNİK YELKENCİLER ARTIYOR

Dave-Jaja Martin çiftinin, oğulları Chris ve kızları Holly ile Teiga'nın öyküsü mükemmel ötesi. Ufacık bir yelkenliyle dünyayı dolaşıp, tropik bölgelerde timsahlarla, Kutup dairesinde ise beyaz ayılarla oynaşıyorlar. Seyir öykülerini anlattıkları Into the Light (Işığa Doğru) adlı kitap, Iceblink adlı film ve de birbirinden güzel fotoğraflarla ilgili ayrıntılı bilginin yer aldığı www.iceblinksail.com web siteleri gerçekten de şapka çıkartılacak denizciliklerinin kanıtları olarak duruyor. Türkiye'de de büyük bir mutlulukla söyleyebilirim ki, minik yelkencilerin, böyle bir yaşamı küçük yaşta düşleyenlerin sayısı çığ gibi artıyor. Geçenlerde minik bir optimistçinin fotoğrafına takılıp kaldım. Öylesine mutlu, öylesine keyifli, öylesine kendinden emin bir hali vardı ki. Merak edip kim olduğunu araştırdım.

DENİZE SEVDALI ÇOCUKLAR

Gemlik Yelken Kulübü'nden Batuhan Cesur olduğunu öğrendim. 1996 doğumlu. Anne ve babası da yelkenci. Sekiz yaşındayken Yelken Federasyonu Başkanı Nazlı İmre'nin kendisine olimpiyat şapkası hediye etmesiyle birlikte kendini yelkene iyice kaptırmış. Bursa il birinciliği var ve 2006 - 2007 junior milli takımına seçilmiş. Gemlik'te Cumhuriyet İlköğretim Okulu beşinci sınıfa gidiyor. Oldukça başarılı bir öğrenci. En büyük hayali 2008'de İzmir Çeşme'de yapılacak olan Dünya Optimist Şampiyonası'nda ülkemizi temsil edebilmek. Batuhan'ı araştırırken, bir de karşıma rüyasında bile tekne kullanan bir çocuk çıktı. Denizden döndüğünde kendini hapsedilmiş gibi hisseden bir minik yelkenci! Şu anda yaşı 11, ama gelecekte en büyük hayali bir yelkenli tekneyle dünyayı dolaşmak. Ailesine 'evi satıp teknede yaşayalım' diye ısrar edecek kadar da deniz sevdalısı. Tek dileğimiz Hürcan Büberci ya da Batuhan Cesur gibi kardeşlerimizin yelken başarılarının da Dave-Jaja Martin ve ailesi gibi konuşulur olması. Kısacası hayalleri gerçek olsun. En azından beden ve ruh sağlıklarını garantiye alırlar.

 Çocuklarını teknede büyüten Dave Martin anlatıyor...

"Henüz yedi yaşımdayken babam bir tekne aldı. Yelkenden nefret ettim, Ancak Robin Graham'ın resimli kitabı beni adeta büyüledi, ne istediğimi biliyordum; bir tekne yapıp dünyayı dolaşacaktım! Daha sonra yarış teknelerine katıldım. Eşimle tanıştıktan kısa bir süre sonra Barbados'ta evlendik. İlk teknemiz Direction'ı 1971'de babam satın aldı, ancak hafta sonu ve günlük seyirler için yapılmıştı. İki yıl sonra, bu tekneyi babamdan satın aldım ve yeniden inşa ettim. Beni ve ailemi sekiz yıl boyunca dünyanın her yerine götürdü. Eşim tüm Pasifik seyri boyunca hamileydi. Chris Avustralya'da doğdu. Holly ise dünyanın en planlanmış bebeği olsa gerek; özellikle tayfun mevsimi başlamadan ve de vize süremiz dolmadan Yeni Zelanda'da doğmasını başardık. Teiga ise (büyük sürpriz!) teknenin içinde doğdu. Çocukların 1, 2 ve 3'üncü sınıf derslerini eşim öğretti. Daha sonra İzlanda'da okula başladılar ve İzlandaca öğrendiler. Ardından iki yıl Norveç'te okula gittiler ve Norveççe öğrendiler. Bizi çocukları tehlikeye atmakla suçlayan az sayıda insana rağmen, biz ne yaptığımızın bilincindeydik ve her zaman için hazırlıklıydık. Birkaç yıla kadar, çocukların bundan sonraki en büyük macerası üniversite olacak. İşte o zaman geri çekilip, onları kendi hayatlarının kararıyla baş başa bırakacağız."

Kaynak: SABAH Gazetesi Köşe Yazısı/Turgay Noyan

Editör: TE Bilişim