‘Denizde birlik olma zamanı’ peki nasıl?

Şu sıralar Türk siyasetinin genelinde olduğu gibi denizcilik sektöründe de en çok duğduğumuz hiç şüphesiz; ‘Artık birlik olma zamanı’, “Takım olmazsak zarar görürüz’, ‘Denizcilikte birlikte hareket etme zamanı’ gibi politik çağrılardır.

Son yıllarda kutuplaşmanın en üst seviyelere çıktığı Türk siyasetinde ve medyasında birlikte hareket etmek ne kadar zor ise, denizcilik sektöründeki bu çağrıların afaki lafların ötesine geçebilmesi de o kadar zor. Çünkü son beş senede denizcilik sektöründeki sivil toplum örgütleri, dernekler ve şirketler arasında da ciddi kutuplaşmalar oluştu. 

Bu kutuplaşmalara neden olan konuların başında da hiç şüphesiz eğitim, pilotaj ve acentelik hizmetleri geliyor.

Denicilik sektöründe ekonomik anlamda hersey yolunda giderken ve kutuplaşmalar oluşurken, dernekler, birlikler ve denizcilik sivil toplum örgütlerinin sorumluluklarını yerine getirebildiğini düşünmüyorum. Konum ve etkilerini gerek sektörde gerek komuoyu nezninde çok daha fazla geliştirebilirlerdi. Denizci sivil toplum örgütleri, ulusal basın ve kamuoyu tarafından daha iyi tanınma fırsatı yakalayabilirdi.

Zaman zaman çıkışları olmuştur sivil toplum örgütlerinin ancak genelde sektörün ekonomik çıkarlarını koruma adına öne çıktıklarını gördük. Böylesine büyüyen bir sektördeki, şirketlerin ve denizi temsil eden örgütlerin daha fazla sosyal sorumluk içinde olması gerekirdi. Toplumsal sorumluklar içinde yer alan ve gündeme gelen kaç denizci sivil toplum örgütü görebildik ki?

Sahip oldukları gemi ve yatırımlarından dolayı Türk deniz ticaretinin merkezi konumundaki Türk Armatörleri Birliği’nin daha aktif ve etkili bir yapıda olması gerekmez miydi?

Ölüm tarlaları olarak gündeme oturan Tuzla tersanelerini temsil eden Gemi İnşa Sanayicileri Birliği’ni hangi sosyal sorumluluk projeleri içinde gördünüz?

Son dönemdeki olumlu girişimler ve organize olmaya çalışmalarına rağmen üvey evlat sınıfından kurtulamayan Gemi Yan Sanayiciler, neden merdiven altı üretimden kurtulup gücünü somut olarak gösterebilecek bir envanter yaratamıyor?

GESAD ve GİSBİR arasındaki fikir ayrılıklarından söz  etmeme gerek yok sanırım.

Sektörün amiral gemisi dediğimiz odanın bir yönetim kurulu üyesinin, Koster Armatörleri Birliği’nin varlığından haberdar olmaması tuhaf değil midir sizce? Aynı tuhaflık Türk deniz ticaret filosunun adet olarak büyük kısmını oluşturan koster sahiplerinin pasifliği için de geçerli tabi.

Kurumların birbirinden haberi olmadığı ve her biri, bir diğerinin sektörü temsil etmediğini düşünürken, bağlı olduğu odanın, derneğin veya birliğin yönetim sistemini beğenmeyen bir firma, kurumun kendilerini temsil etmediğini düşünüyorsa, denizcilik sektöründe bir araya gelmek ne kadar mümkün sizce?

Hani hepimiz denizden yanaydık...

Editör: TE Bilişim