'Çanakkale geçilmez' dediler

Çanakkale Boğazı'nı geçilmez yapan ve bu vatan uğruna yokluklar içersinde savunan yiğitlerin geride bıraktıkları tabyalar,senelerce terkedilmiş halde kaldılar.

Her sene mart ayında Çanakkale Geçilmez heyecanı tekrarlanıyor ve nice törenler düzenleniyor. Ancak, Çanakkale Boğazı'nı geçilmez kılan, o şehitlerimizin, gazilerimizin yarattıkları destanın eserleri nerede ve bu eserlerin birçoğunu kimler talan etti,kimler çaldı, kimler üç kuruşa tüccara pazarladı, hiç aklınıza getiriyor musunuz!

Bu derin bir yaradır ve cehaletin bir tarihi nasıl yok ettiğini gösterir.Çanakkale Destanı konusunda yaptığım araştırmada, Yusuf Çağlar'ın Aksiyon Dergisi'nde yayınlanmış bir makalesine rastladım."Çanakkale içinde vurdular beni" başlığıyla feryat ediyor ve soruyordu;

"Zira ülkemizde hiç bıkmadan, usanmadan hamasetini yaptığımız Çanakkale Savunması'nın aziz hatıraları yıllardır köylüler, çobanlar ve yağmacılar tarafından hurda fiyatına satılmış ve şehitlerimiz unutulup gitmiştir. Şehitlerimize layık oldukları kıymeti vermediğimizden olsa gerek;Çanakkale'nin en yüksek mevkiini hâlâ Anzak Abidesi işgal ediyor. Ecnebi mezarlarının varlığı ve göz alıcı düzeni, Anadolu'nun dört bir köşesinden gelen ziyaretçileri utandıracak derecede hayrete düşürüyor"

Bir başka bölümde ise sözlerini şöyle tamamlıyordu;

"Geçmiş zamanların hatalarını deşip, insanımızın ruhunu incitecek ihmalleri burada teker teker sıralamamızın bir kıymeti yok. Yine de sahaflarda rastladığım bir belgeden burada bahsetmek isterim. Salim Mutlu'nun 1915 Çanakkale Savaşları Harp Hatıraları Koleksiyonu'nu ve Okuma Odasını reklam eden bir el ilanından bahsediyorum. Yıllar önce kendisiyle yapılan bir söyleşide Mutlu; top mermilerini, tüfek parçalarını, savaştan geriye kalmış madeni eşyaları hurdacıya satmaktan artık yorulduklarını ve bakkalının bir köşesine bu geride kalanları sergilemeye başladığını, itiraf ediyordu. Belgenin şahitliğiyle, bakkal köşesinde başlayan bu küçük serginin bir oda cesametine yükseldiğini anlıyoruz. Bugünlerde Çanakkale Şehitlikleri'ni ziyaret edenler ise serginin, ilk özel harp müzesi hüviyetini büründüğünü fark edeceklerdir.

Bu şehitlerimizin hatıraları bugüne kadar neden devlet eliyle teşekkül ettirilmiş bir müzede yer almamış ve yarımadada yaşayan cahil köylülerin, insafsız hazine avcılarının, fırsat düşkünü yağmacıların ellerine bırakılmıştır?"
 
Sadece cahil birileri mi, korsanlar mı, yoksa bunları üç kuruşa satan devlet anlayışı mı..

Bu makaleme iki fotoğrafı sığdırmak zorundayım. Biri, benim 1971 yılında Çanakkale'de gemiyle üç aya yakın görev yaptığım dönemde tüm yarımadayı taradığım zamana ait fotoğraflardan biridir. Kendi aracımla Orhaniye, Hamidiye, Mecidiye, Yıldız, Soğanlı, Erenköy, Morto Koyu, Seddülbahr, Kumkale, Namazgah ve olası her bölgeyi defalarca gezdim. Gördüklerim beni derin heyecan altında bıraktıysa da, o kadar kahroldum.Çünkü o yıllarda Çanakkale Boğazı'nı geçilmez kılan müdafaanın candamarı olan top tabyaları perişan haldeydiler ve bu tabyalardaki birçok top ister ihale ile olsun, ister korsanlar vasıtasıyla olsun, oksijen kaynağı ile kesilip parçalanıyor ve kamyonlarla İstanbul'daki izabe tesislerine veya hurdacılara gidiyordu. Ben bunların birinin izini Okmeydanı'ndan buldum. Fazla söze ne hacet. Makaleme eklediğim iki fotoğraftan biri bu gerçeği sergilemektedir. Tabyalar talan edilmiştir!

1957 yılında Kurtaran Gemisiyle yine Çanakkale Boğazı'ndaydık. O sırada Adnan Menderes hükümetinin özel müsaadesi ile Alman batık çıkartma dalgıçlık şirketi Wolf, tüm Çanakkale Boğazı ve meskur boğazın Ege girişindeki batıkları çıkartma iznini almıştı.

Wolf, Çanakkale Destanını yazan kahramanların denizin dibine gömdüğü savaş gemilerini parça parça söküp Eceabat-Kilye sahilinde istiflerdi. Belleğimde yer etmiş bir fotoğraf vardır; Majestic zırhlısının pervanesini sökmüşlerdi. Üç kanadında Wolf, bir kanadında "TC Maliye" yazılıydı. Yine sonsuz dişli şeklinde bir denizaltı pervanesi şaftıyla sahildeydi.

Wolf sonra iflas etti. Akıbetini bilmiyordum. Kaptan - Dalgıç Ersin Süeren adı sonra Sibel olarak değiştirilen Lisa-1 algarnasının sonraki sahibi olarak bu öyküyü yazmış.Diyordu ki; "Wolf şirketinin Peter isimli yüzer vinci halen Çanakkale Truva oteli mevkii açığında 5 mt. derinlikte batmış durumdadır. Edith,15 ton bomba kaldırma kapasiteli yüzer vinçti. Halen Eceabat Kilye mevkii eski ihraç iskelesi yanında batık ve çürümüş durumdadır.

Denbarkheit batık yükleme gemisi Eceabat Doğu mendireği arkasına bağlanmış bilahare fırtınada mendirek taşlarına çarparak batmış,sonra da bulunduğu mevkiye yapılan deniz dolgusunun altında kalmıştır.

Wilida, 150 tonluk yük ve depo gemisiydi. 1960'da Haliç Ayvansaray'a getirilmiş zamanla su alarak bulunduğu yerde yarı batıkken Haliç korsanları tarafından soyularak yok edilmiştir.

Fortuna servis ve dalgıç motoru Eceabat-Kilye Kuzey ihraç iskelesi rıhtımında su alarak batmış ve çürümeye terk edilmiştir.

Lisa I ise Wolf filosunun sancak gemisiydi. Pauch Dietrich adlı dalgıç sahibi tarafından Wolf şirketine Çanakkale!de çalışmalar süresince kiralanmış romorkör-algarna olup 30 ton kaldırma kapasiteli elektrik vinçli batık çıkarma gemisiydi.Adı sonra Sibel olarak değiştirilmiştir.

Lisa I 1959 sonbaharında Gökçeada Kefaloz mevkiinde batık çıkartırken bir denge hatasından devrilerek 5 metre su derinliğine batmıştır. Bir gün sonra da Çanakkale'den Wilida depo gemisinin yedeğinde Kefaloz'a getirilen aynı şirketin Peter yüzer vinci ile Lisa I yüzdürülmüştür. Ancak tüm vinç aksamının DC elektrik dinamoları su altında kalarak kaldırma ve demirleme niteliğini kaybettiğinden, Lisa I, Wilida tarafından önce Çanakkale'ye yedeklenmiş, 1960 yazında da gümrük idaresi tarafından her iki gemiye el konularak Haliç-Ayvansaray'a getirilmiştir. Diğer Alman bayraklı yüzer vasıtalara Çanakkale Gümrüğünce maliye hissesi borcu yüzünden el konularak çürümeye terk edilmiştir.

1969'da ortaklık kuracağım kişiler Lisa I'e satın almak için 1960 yılında talip olmuşlar ve iki uzun yıl bürokratik uğraşlardan sonra Lisa 1'e düşen maliye borçlarını da ödeyerek, Bakanlar Kurulu kararı ile bu 99 grostonluk römorkör- algarnaya sahip olmuşlardır."

Yabancı bir şirkete özel anlaşma ile her iki Boğaz ve çıkışları ile Marmara denizi dibindeki batıkları çıkarma izni veren zamanın hükümetinden sonra gelen diğer hükümetler yeni şartnamelerle deniz dibinde çalışmalarını zorlaştırınca, büyük masraflarla yenilenen eski adı Lisa I, yeni adı Sibel algarnası için çalışma sahası ancak petrol şirketlerinin deniz terminalleri tamir ve bakım işleri ile sınırlı kalmıştı. 1969'a kadar bu duruma dayanabilen sahiplerinin mali durumu bozulunca gemiyi ya satmağa ya da hurda olarak bozmağa karar vermişlerdi. Eski Alman sahibi Pauch gibi ben de bir dalgıç olduğumdan, bir cesaretle Sibel'in yüzde 65 hissesini satın aldım ve zaten arkadaşım olan eski sahipleri iki kardeş ile bu gemiye ortak oldum."

İşte ikinci fotoğrafta adı geçen Lisa I veya günümüzdeki Sibel Algarnası.

Wolf şirketi iflas etmeseydi, sonra ki yıllarda hükümetler Boğazlarda yabancıların batık çıkartma taleplerini zorlaştırmasalardı, mavdedilen top tabyaları gibi, Çanakkale Boğazı'nda da batıp gitmiş İngiliz ve Fransız savaş gemileri, o ülkelerin savaş müzelerinde sergilenir olacaklardı.

Editör: TE Bilişim