Mensur Akgün'ün Referans gazetesinde 21 Mart 2007 Tarihinde yayınlanan köşe yazısı.

Burgaz-Dedeağaç Türkiye'nin de başarısı

Geçen hafta Putin'in katıldığı bir törenle Atina'da Burgaz-Dedeağaç (Alexandroupolis) petrol boru hattının ev sahibi devletler anlaşması imzalandı. Yapımı 1993'ten bu yana gündemde olan hattın inşaatı her şey planlandığı şekilde giderse gelecek yıl içinde tamamlanacak. Hattan ilk etapta yılda 15 milyon ton petrol geçmesi bekleniyor. Bu miktar daha sonra 35 milyon tona kadar çıkacak. Ayrıca hem Burgaz'da hem de Dedeağaç'ta birer büyük depolama tesisi inşa edilecek.

Ekonomist olmadığım için bu hattın inşasının Samsun-Ceyhan projesini ne şekilde etkileyeceği, Bakü-Tiflis-Ceyhan hattının kapasite artırımını etkileyip etkilemeyeceği üstüne bir şey söylemem mümkün değil. Ancak göründüğü kadarıyla etkilemeyecek. Fakat boğazlardan geçen petrol miktarını etkileyeceğini, boğazların daha az tehdit altında kalacağını rahatlıkla söyleyebilirim.

Zaten Samsun-Ceyhan ve Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) gibi Burgaz-Dedeağaç hattının inşa edilmesinin ana nedeni de boğazların artan petrol trafiği yükünü kaldıramıyor olması. Hattın neden gerekli olduğunu anlatan web sayfasına baktığınızda boğazlardan güvenli geçişi sağlamak için konan kısıtlamaların en başta gelen sebepler arasında olduğunu görüyoruz.

Bekleme süreleri her ne kadar 2003'te ortalama 9.3 günden 2005'te ortalama 5.1 güne inmiş olsa da bunlar hâlâ taşıyıcı şirketlerin üstüne ek hatların yapılmasını gerekli kılacak kadar önemli bir ekonomik külfet yüklüyor. Ayrıca bu bölgeden dünya pazarlarına sevk edilecek olan petrolün yıllar itibariyle artacağı düşünüldüğünde bekleme sürelerinin daha da fazlalaşacağı, Samsun-Ceyhan hattı faaliyete geçse bile yeni hatlar için yeni pazarların var olacağı anlaşılıyor.

Bazı analistlere göre gelecek birkaç yıl içinde Romanya ve Bulgaristan'ın Avrupa Birliği'ne (AB) girişi ve ticaretlerinin artmasıyla birlikte bekleme sürelerinin çok daha yükselmesi 10-15 gün arasında seyretmesi kaçınılmaz. Dolayısıyla da şirketler ve devletler hiç istemeseler de boğazları bypass eden hatlara yatırım yapmak, kârlarından fedakârlık etmek zorundalar. Çünkü önlerinde bir Boğazlar Tüzüğü var ve bu tüzük boğazlardan tehlikeli maddelerin taşınmasını masraflı hale getiriyor.

Eğer bu tüzük olmasaydı, daha doğrusu Türkiye 1993 yılından itibaren petrol şirketleri ve devletlerle IMO'da (Uluslararası Denizcilik Örgütü) mücadele etmeseydi, ne BTC hattı ne de başka bir hat hayata geçerdi. Boğazlar şimdi çok daha büyük tehdit altında kalır, 1936 tarihli Montreux Sözleşmesi'nin 2'nci maddesine göre gemiler kılavuz kaptan bile almadan transit geçiş yaparlardı.

Her ne kadar 11 Ocak 1994'te orijinal hali yayımlanan bu tüzüğe zamanında muhalefet etmiş ve Montreux Sözleşmesi ile uluslararası hukuk ve IMO kurallarına aykırı olan yönlerinin değiştirilmesinin şart olduğunu yazmışsam da 13 yıl sonra geriye baktığımda bu tüzüğün "işe yaradığını" ve boğazların tankerlerle de geçilmez olduğunu petrol piyasasının aklına kazıdığını kabul etmem gerek.

Keşke tüzük daha sonra değiştirileceğine baştan hukuk kurallarına ve imzaladığımız anlaşmalara uygun olarak çıkartılabilseydi. Keşke Türkiye boşu boşuna boğazlar yüzünden Rusya ile takışmak zorunda kalmasaydı. Ama artık keşkeler için çok geç. Şimdi sonuca bakmak ve bu sonucun elde edilmesini sağlayanları anmak gerekiyor.

Doğal olarak ben de bu bypass hattının Türkiye üstünden geçmesini, Burgaz-Dedeağaç yerine Kıyıköy-İbrice hattının inşasına başlanmasını isterdim. Ancak bütün hatların Türkiye'den geçmesini bekleyemeyiz. Boğazların yükünün hafiflemesine, kaza riskinin azalmasına da sevinmeliyiz.

Bence Türkiye; başta tüzüğü kaleme alan Büyükelçi Deniz Bölükbaşı olmak üzere, Büyükelçi Özdem Sanberk'e, o zamanlar Londra Büyükelçiliği'nde danışmalık yapan Kaptan Ayhan Çekiç'e, geçen yıl büyükelçilik payesi alan ama zamanında IMO'da çok uğraşan Mithat Rende'ye, görüşlerine her zaman katılmasam da rahmetli Reşat Özkan'a ve TÜRBO'daki görevi, Ruslarla olan sorunu çözmede gösterdiği sağduyusu yüzünden eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya'ya ve burada adını sayamadığım epeyce insana epeyce şey borçlu...

Kaynak: Referans Gazetesi, Mensur Akgün, Köşe yazısı

Yayın Tarihi: 21 Mart 2007

Editör: TE Bilişim