Ülkemizde denizcilerin edebiyata katkısı çok fazla değil. Denizciliği konu alan romanlar nispeten var olsa da bizzat denizcilerin kaleme aldığı hikaye ve roman kitapları son derece az.

Nüh. Kaptan Refik Akdoğan'ın hikaye kitapları ve romanlarını biliyoruz.

Çetin Altan; bir söyleşisinde şunları söylemişti:

'Niye hala Marmara’nın deniz haritalarını İngilizler yapmıştır, insan ona bakar. Topraklar küçük oldu mu denizleri kullanıyorsun. Topraklar büyük olduğu vakit, Hindistan gibi iki tarafı okyanus olduğu halde denizlere açılmıyorsun. Türkiye içinden deniz geçen Çanakkale ile iki kıtayı birleştiren tek yer öyle değil mi? Bakın bir anket yapsak, iskele sancağı bilen kaç kişi var? Kaptanların iş bölümü nasıl olur, gemi yanaşırken kalkarken süvari ne zaman çıkar?'

Özgeçmiş

          Şaban Kutlu, 1963 yılında Samsun’da doğdu. Aslen Giresun Görele İnanca Köyü nüfusuna kayıtlıdır. Ailesinin memuriyeti dolayısı ile eğitimini yurdun çeşitli yerlerinde tamamladı.

          Sırasıyla Muş, Sungurlu, Görele, Perşembe ve Ordu’da okudu. 1980 yılında Ordu Endüstri Meslek Lisesinden mezun oldu. Zaman zaman değişik dergi ve gazetelerde makaleleri yayınlandı. Bağcılar Göreleliler Sosyal Yardımlaşma Derneğinin Kurucu Başkanlığını, şimdi ki ismi Güngören Belediye Spor olan Haznedar Güven Sporun Kurucu üyeliğini yapmış, üç yıl süre ile Bağcılar Sosyal Yardımlaşma Vakfında Sivil Toplum Örgütleri temsilcisi olarak görev almıştır. 2009 yılı içerisinde Türkiye Gazeteciler Cemiyetinin uygulamaya koyduğu ‘’Yerel Medya Eğitim Seminerleri’’ni tamamlamıştır.

          Başta giresunajans.com, giresunlular.com ve değişik haber portallarında köşe yazıları yayınlanmaktadır. Giresun genelinde yer alan çeşitli İnternet haber portalı editörlerinin, gazete muhabirlerinin ve yayın kuruluşlarının bir araya gelerek kurdukları ‘Giresun Medya Platformu’’nun kuruluşuna öncelik ederek hayata geçirmiştir. Halen platformun kırka yakın üyesi bulunmaktadır.

         1995 yılında Çiçek Kutlu ile hayatını birleştirmiş olup, Aslınur, Sedanur ve Esra isimlerinde üç kız çocuk babasıdır. ‘’Ateşi Suya Tutmak’’ isimli eser, Şaban Kutlu’nun ‘’Geçmişten Günümüze Her Yönüyle İnanca‘’, ‘’Yitik Kent Çanakçı’’ ve İngilizce Türkçe olarak Giresun Valiliğince yayımlanan, ‘’UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültür Mirası Islık Dili’’ adlı eserinden sonra dördüncü çalışmasıdır.

İşte tam da bu eksiklliği gidermeye yönelik bir kitap çıkıyor: 'Ateşi suya tutmak'

 İçerisinde 12 kısa öykü bulunan kitap ağırlıklı olarak "Giresun Gelin Kayası Öyküsü" nü anlatsa da; kendisi de denizci olan yazar; kitapta denizcilikle ilgili öykülere de yer vermiş.

"Ateşi Suya Basmak" çok yakında kitapçılarda yerini alacak. Ancak biz, sizler için kitapta yer alan  "Süvarinin Atı" adlı kısa öyküyü;  sizlere sunmak üzere izin aldık ve aşağıda beğeninize sunduk.

Kitabın Önsözü

Kitabın önsözünü yazan Statü Denizcilik Yönetim Kurulu Başkanı Kaptan Bülent Dandin; şu ifadelere yer verdi:

Ulusların geçmiş tarihlerinden günümüze kadar olan süreçte gelecek kuşaklara hiç değişmeden miras bıraktıkları sözlü halk kültürünün içinde atasözleri ve öyküler şüphesiz ilk sırada yer almaktadırlar.

Her toplumun tarih sahnesine çıkışıyla beraber, milletlerin inanç ve yaşayış tarzına dayalı olarak kendi halk kültürü içinde yarattığı bir çok efsane ve öyküde kendileriyle beraber yaşamaya devam eder.

Varlıklarını uzun süre devam ettirmeyi başaran ulusların bu başarılarında ki en büyük etkenin ise kendi öz kültürlerinin geniş bir tabana yayılması ve çok zengin bir kültür varlığına sahip olmalarıdır.

Giresun Halk Kültürünün günümüzde yaşayan en güzel örneklerinden sadece biri olan ‘’Gelin Kayası’’ aynı zamanda Anadolu Halk Kültürü içinde de geniş biçimde yer almaktadır.

Mitelojik yapıda olmasa da, Halk Kültürü içinde sözlü olarak hem Giresun Kırsalında, hem de Anadolu’da değişik şekilde devamlı olarak gelecek nesillere aktarılan ‘’Gelin Kayası’’çoğu defa hep aynı sonla bitmektedir.

Halk Kültürümüz içinde yirmiye yakın versiyonu bulunan ‘’Gelin Kayası’’ öyküsünün ilk kez mübadele yıllarında yaşanan zaman dilimi içerisinde yorumlanarak geniş şekilde öyküleştirilmesi ve bu haliyle okuyucu tarafından ilgi çekmesi oldukça sevindiricidir.

Giresun’a ait bir çok kültürel zenginliğin günümüzde araştırılarak günyüzüne çıkarılması için yapılan bu tür çalışmaların taktirle karşılanacağını özellikle ifade etmek isterim. Geniş bir zaman dilimi içerisinden süzülerek günümüze kadar gelen Giresun yöresine ait başta Karadeniz Bölgesinin tek Dünya Kültür Mirası olan Kuşdili ve  Kolbastıdan sonra Gelinkaya Öyküsünün de geniş bir biçimde okuyucuya sunulması bu çalışmalardan sadece birkaçıdır diyebiliriz.

Eserin içinde yer alan Gelinkaya Öyküsünün yanı sıra, değişik deniz hikayelerinin de okuyucunun dünyasına ayrı bir renk ve heyecan katacağını umuyorum.

Giresun Sözlü Halk Kültürünün günümüzde sadece küçük bir parçasını oluşturan bu çalışmaya emek veren ve katkıda bulunarak yayınlanmasını sağlayan herkese sonsuz  teşekkürlerimi iletirim.'
 

Kitaptan 'Süvarinin Atı' adlı öyküyü sizlere sunuyoruz. 


Süvarinin Atı

Tosun Efendi otobüsten indi şöyle bir etrafına bakındı.

Elinde bavuluyla bir kenara çekilip etrafı kolaçan etmeye başladı. Meraklı gözlerle sağa sola bakıp denizi görmeye çalıştı. Ama maalesef indiği otogardan denizi görmek mümkün değildi. Ağır ağır yürüyerek hemen çıkışta bulunan büfeye kadar yürüyerek elinde ki bavulu yere koydu. Elinde ki bezle büfenin camlarını silmekte olan gençe dönerek sordu;

-Liman a gidecektim acaba hangi tarafta kaldı?

Tosun efendi elli yaşlarında ismine yakışır şekilde oldukça kilolu bir insandı.

Büfede ki genç, tosun efendiyi şöyle bir süzdükten sonra;

-Şu yolun karşısına geçin oradan ileriye doğru yürüyün, daha sonra tekrar sorarsınız.

Ağır adımlarla karşıdan tarif edilen yöne doğru başladı yürümeye. Hava sıcak mı sıcak. Elinde beyaz mendiliyle bir yandan terini siliyor bir yandan da bavulunu sürüklüyordu.

Tosun efendi bunca yıl karada çalışmış bir iş tutturamamış, nihayetinde de şansını denizlerde aramaya çıkmıştı. Kısacası kaybedecek bir şeyi yoktu.

Nihayetinde limana vardı aradığını bulmuştu. Eh fenada sayılmazdı, bu kavurucu yaz sıcağında gölgesine sığınacak tek dal parçası yokken işte geminin dibinde en azından bir gölge bulmuştu. Şöyle bir yukarıya doğru bakıp kendi kendine söyleniverdi,

-Yahu bu gemi bizim köyde kıraçta ektiğimiz tarladan büyük, hele bir çıkalım gerisi kolay.

Birkaç hoş beşten sonra kendisine kalacak olduğu kamarasını gösterdiler. Artık yeni bir işi vardı. İşi vardı derken bu yaştan sonra gemide aşçılık yapacaktı. Hayatında doğru dürüst bir kere bile deniz kenarına gidip yüzmemişti. Aklında çocukluğunda kendi kasabasının hemen kenarından geçen ırmağın bulanık sularında yüzerken kalan tek tük anılarıydı.

Tosun efendi sabah erkenden kalktı, çayı kahvaltıyı hazırladı. Öğlen yemeğinin hazırlıklarına tam başlamıştı ki yanına gelen efendi kaptanın sesiyle arkasına döndü

-Kolay gelsin Tosun Efendi, ne yapıyorsun?

-Efendi kaptan yıllardır denizde olan birisiydi. Karşısında ki insanın ilk defa denizle tanıştığını anlamakta gecikmedi. Bu zamana kadar yapılan şakalardan Tosun Efendide nasibini alacaktı elbette.

Efendi Kaptan elinde bir plastik kovayla beraber yanında dikilmiş duruyordu. Önce bir anlam veremedi Tosun Efendi Kaptanın elinde ki kovaya.

-Öğle yemeğini hazırlıyorum efendi kaptan.

- Peki, gemiyi dolaştın mı Tosun Efendi?

-Dolaşmadım Efendi Kaptan, işlerimi bir yoluna koyayım dolaşacağım.

Efendi Kaptan artık Tosun Efendiye son darbeyi vurmak için hazırdı.

- Peki, sabahleyin süvarinin atına su verdin mi?

- Tosun efendiden cevap yok.

Ne atı diye soracak oldu soramadı.

Demek ki bu gemide bir de süvarinin atı vardı ha. Öyle ya koskoca yüz elli metrelik gemiyi süvari yayan dolaşacak değildi ya. Eh başa gelen çekilirdi. Oldu olacak bir de süvarinin atını sulanacaktı.

Efendi Kaptan tekrar Tosun Efendiye dönerek gayet ciddi bir ses tonuyla sordu

-Sana söylemediler mi her sabah süvarinin atına erkenden su verilecek diye?

- Yok, söylemediler, süvarinin atı nerede ki?

Efendi kaptan Tosun efendinin artık saf olduğuna iyice inanmıştı.

-Tamam dedi bu günden geçti, yarın sabah kahvaltıdan sonra iki kova su hazırla süvarinin atına veririz.

Ertesi sabah Tosun Efendi erkenden kalktı kahvaltı servisini yaptı. Ne de olsa aşçılıktan başka bir başka önemli görevi de vardı, Süvarinin atını sulamak.

Tüm gemi personeli sabah kahvaltısını yaparken Tosun Efendi elinde iki kova su ile çıkageldi.

-Tamam, Efendi Kaptan suyu hazırladım ben başaltına gidiyorum. > Adım atmakta zorlanan Tosun Efendi elinde iki kova suyla geminin bir ucundan bir ucuna başladı yürümeye. Sonunda geminin baş tarafına geldi açtı kapıyı girdi içeri. Fakat ortada ne at var nede ata benzer bir şey. Tekrar kovaları eline alıp gerisin geriye kahvaltı yapmakta olan Efendi kaptanın yanına vardı. Alnında biriken boncuk boncuk terleri elinin tersiyle sildikten sonra dönerek;

- Efendi Kaptan her tarafa baktım fakat Süvarinin atını bulamadım.

Efendi kaptan hiç sesini çıkarmadan şöyle bir Tosun Efendiyi süzdükten sonra karşısında oturan Süvariye baktı. Anlaşıldı, son kurban Tosun Efendi diye geçirdi süvari içinden.

Bu zamana kadar kimler bu şakadan nasibini almamıştı ki .

- Süvari bey yavaşça koltuğundan geriye doğru yaslanarak gayet ciddi bir şekilde

- Tosun Efendi Efendi Kaptan sana söylemeyi unutmuş. Atı dün akşam sattık.

Tosun Efendi az çok olayı anlamıştı.

Elinde iki kova olduğu halde salonun ortasında bir müddet öylece kalakalan Tosun Efendi mutfağın kapısını kapatıp bir süre salondakilerin kahkahalarını dinledi.

Uzun zaman Tosun Efendi Efendi Kaptanla hiç konuşmadı.

Ta ki gemiye yeni gelen birisi kendisi gibi iki kova alıp Süvari Beyin atını sulamaya gidinceye kadar.

***

Editör: TE Bilişim