“Türk Tersanelerinin Tarihçesi"

Akdeniz Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümü "Mekanik Topluluğu Öğrenci Kulübü" tarafından Antalya'da bir panel düzenlendi.
 
Akdeniz Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümü "Mekanik Topluluğu Öğrenci Kulübü" tarafından Antalya'da bir panel düzenlendi.

“Gemi İnşa Sanayimiz ve Makine Mühendislerinin Gemi İnşa Sanayindeki Yeri” adlı panele Gemi İnşa ve Tersaneler Genel Müdürü Yaşar Duran Aytaş, Daire Başkan Vekili Mustafa Kızılkaya, Tersaneler Genel Müdürlüğü Denizcilik Uzmanı Bülent Koçak, öğrenciler ve sektör temsilcileri katıldı.

Gemi İnşa ve Tersaneler Genel Müdürü Yaşar Duran Aytaş panelde “Türk Tersanelerinin Tarihçesi” başlığı altında bir sunum gerçekleştirdi. Aytaş sunumunda özetle şu konulara değindi:

Osmanlı İmparatorluğu Öncesi ve İmparatorluk Dönemi

1071 Yılında Malazgirt Zaferi’nden sonra Anadolu’ya giren Türkler kısa sürede Anadolu’ya yayılmışlar. Kuzeyde Sinop’a güneyde Alanya’ya, batıda da İzmir’e kadar ulaşmışlar. Böylelikle Orta Asya’da asırlardır denizle ilişiği olmayan topraklarda yaşayan Türklerin denizle tanışmaları Anadolu’ya göçten sonra olmuş. 

1081 Yılında İzmir’e ulaşan Alpaslan’ın komutanlarından Çaka Bey, İzmir çevresinde müstakil bir Türk beyliği kurmuş. Denizciliğe merak salan Çaka Bey İlk Türk deniz filosunu kurup Bizanslılarla çarpışmaya başlamış. Çaka Bey’in ölümünden sonra İzmir’deki Beylik hayatiyetini sürdürememişse de Çaka Bey, ilk Türk denizcisi olarak tarihe geçmiş. Çaka Bey’in gemilerini nerede yaptırdığına dair bir kayda rastlayamadım ama İzmir civarındaki eski tersanelerden istifade ettiği anlaşılıyor. 

Daha sonra Selçuklular, bir yandan Anadolu’yu imar edip kara taşımacılığını geliştirmek için tarihi İpek Yolu’nu ihya ederken, diğer yandan da Karadeniz’deki Sinop, Akdeniz’deki Antalya ve Alanya limanlarını kullanarak hem Akdeniz’in hem Karadeniz’in diğer limanları ile deniz ticaretine başlamışlar. 

Zamanla Antalya, Alanya ve Sinop limanları, Akdeniz’in ve Karadeniz’in önemli transit limanları haline gelmişler. Dolayısı ile bu limanları yabancı deniz filolarının muhtemel taarruzlarından korumak ihtiyacı duyulmuş. Böylelikle Alanya Tersanesi İlk Türk Tersanesi, Sinop Tersanesi de ikinci Türk tersanesi olarak Türk denizcilik tarihine geçmişler. Alanya Tersanesi’nin on ikinci asrın başlarında faaliyete geçtiği varsayılırsa, Türk tersaneciliğinin en azından 8 asırlık bir geçmişi olduğu anlaşılıyor. 

Selçuklulardan sonraki Beylikler döneminde Batı Anadolu’da denize ulaşmış olan Menteşeoğulları, Aydınoğulları ve Karasioğulları Ege sahillerinde küçük küçük tersaneler inşa etmişler, küçük donanmalar meydana getirmişler ve bu donanmalarla Venedikliler, Cenevizliler ve Bizansla deniz savaşlarına girişmişler. 

Ege bölgesinde hüküm süren bu beylikler gibi, önceleri Selçukluların uç beyliği olup Söğüt bölgesine yerleşmiş olan Osmanlılar, zamanla Devlet haline gelmişler, topraklarını genişletip ilkönce Bursa’ya sonra da Marmara kıyılarına ve denize ulaşmışlar. 

Osmanlılar Marmara’da denize ulaştıktan sonra ilk tersane, Sultan Orhan zamanında Karamürsel Bey tarafından Karamürsel’de kurulmuş. Karesi Beyliği’nden getirilen ustalarla bu tersanelerde yeni gemiler inşa edilmeye başlanmış. Karamürsel’de kurulan tersaneye ilaveten Edincik ve İzmit’te de küçük çapta iki küçük tersane daha kurulmuş. Karesi Beyliği’nin de Osmanlı Devleti’ne katılmasından sonra Osmanlılar, Çanakkale ve çevresine de yayılmışlar ve nihayet 1354 yılında Rumeli’ye geçerek Trakya’da da ilerlemeye başlamışlar. Osmanlılar Trakya’ya geçince Gelibolu’da bir deniz üssü ve bir de tersane kurmuşlar.

1. Murat zamanında kurulan Gelibolu Tersanesi zamanla gelişerek o devrin önemli tersanelerinden biri haline gelmiş. Fatih zamanında İstanbul’un fethine katılan Osmanlı Donanması’ndaki yaklaşık 150 parça gemi de bu tersanede inşa edilmiş. İstanbul Tersanesi, Tersane-i Amire İstanbul’un alınmasından sonra Fatih Sultan Mehmet’in ilk icraatlarından biri, güçlü bir donanma inşa edebilmek için Haliç’in kuzey kıyılarında bugünkü Kasımpaşa kıyılarına bir tersane kurulmasını emretmek olmuş. 20 Aralık 1455 yılında birkaç göz inşa kazığı ile faaliyete geçirilen tersane, o tarihten itibaren “İstanbul Tersanesi” adını almış. İstanbul Tersanesi’nin asıl gelişimi 16. Yüzyılda Kanuni ve Sokullu zamanında olmuş. Yapılan yeni ilavelerle gemi inşa edilen gözlerin sayısı 200’ü aşmış ve zamanın en büyük gemi inşa tersanelerinden biri haline gelmiş. 

1571 yılında Kıbrıs’ın fethinden sonra İstanbul’a dönen Osmanlı Donanması İnebahtı’da Haçlı Donanması tarafından yakılınca, İstanbul Tersanesi’nde 5 ay gibi çok kısa bir zamanda yeniden inşa edilen 150’den fazla kadırga ile Osmanlı Donanması, 1572 ilkbaharında Akdeniz’de bütün haşmeti ile yeniden boy göstermiş. 

Sokullu’nun, meşhur “Bu Devlet isterse bütün gemilerinin yelkenlerini atlastan, halatlarını ibrişimlerinden yapar.” sözü, bu sırada söylenmiştir ve o zamanki Osmanlı İmparatorluğu’nun zenginliğini ve İstanbul Tersanesi’nin gemi inşa kapasitesinin büyüklüğünü çok veciz bir şekilde ifade eder. 

Tersaneye, gemi yapım ve onarımı için lüzumlu kereste Bolu’dan, halat yapımı için lüzumlu kendir Kastamonu ve Samsun’dan, katran ve zift Biga ve Bayramiç’ten, yelken bezi de Çanakkale ve Aydın’dan gelirmiş. 

Kanuni ve Sokullu’dan sonra geçen 100 yıllık dönem içinde İstanbul Tersanesi bir durgunluğa girmiş. Aynı teknoloji ve aynı tip gemilerin inşası sürdürülüp bir türlü kendini yenileyememiş. Buna mukabil Batı’da yavaş başlayan aydınlanma ve bilgi çağının etkileri, giderek tersane teknolojisini ve gemi tiplerini de değiştirmeye başlamış. Gemi boyları uzamış, Kadırga tipi küçük gemiler yerine çok güverteli, çok ambarlı kalyon tipi gemiler inşa edilmeye başlanmış. 

Bizde de ilk kalyon inşası Avcı Mehmet zamanında, 1648 yılında İstanbul Tersanesi’nde yapılan Uzunçarşı esnafının yardımları ile inşa edildiği için kalyona “Uzunçarşı”  adı verilmiş. Uzunçarşı kalyonu, O devrin en güçlü, en büyük savaş gemileriydi. 

III. Selim’in tahta çıktığı tarihe kadar Osmanlı Donanması dünyanın en güçlü ve en güzel gemilerinden meydana gelen bir donanma olduğu halde, donanmayı teşkil eden gemilerin bütün projelerinin Fransız Mühendisleri tarafından hazırlanması, gemilerin inşaatlarına da yine Fransız mühendislerin nezaret etmeleri, gemi yapımı eğitiminde ve tersanecilikte o tarihlerde Batıya nazaran çok geride kalmış olduğumuzu gösteriyor. 

Bu gerçeği gören Osmanlı da III. Mustafa’nın son saltanat yıllarında, nitelikli sun-bay ve mühendisler yetiştirmek üzere 1773’te Halıcıoğlu’nda Mühendishane-i Bahri-i Hümayunu” açıp tedrisata başlatmış, buraya da Fransızlardan öğretmenler getirilmiş.

Bugünkü Haliç Tersanesi’nde “3 no.lu havuz” olarak isimlendirilen taş havuzun inşaatı için ilkönce Fransa ve İsveç’ten bu tip inşaatlarda bilgi ve tecrübe sahibi mühendisler davet edilmiş. Mühendislerin verdikleri teklifler, projeler uzun uzun incelenmiş ve neticede İsveçli mühendislerin teklifi uygun görülerek havuzun inşaat ihalesi İsveçlilere verilmiş. 1796’da başlayan çalışmalar geceli gündüzlü tam üç yıl sürmüş ve 1799’da havuz, dualar edilerek kurbanlar kesilerek parlak bir törenle hizmete açılmış.  

II. Mahmut zamanında ikinci bir taş havuza daha ihtiyaç görülünce, bunun Kasımpaşa Deresi ile Azapkapı arasında yapılması uygun görülmüş 1821’de, Başmühendis Ali Bey ile Manol Kalfa’nın gözetiminde işe başlanmış. Bu taş havuz da 1825’te tamamlanıp hizmete konulmuş.  

Abdülmecit zamanında üçüncü ve ötekilerden daha büyük bir taş Havuzun inşaat çalışmalarına başlanmış.1587’de Vasil Kalfa’nın gözetiminde kazılmasına başlanan 3. Havuz, ikinci havuzla Azapkapı arasında kalan geniş sahada yer almış.Ne var ki çalışmalara 1861-1869 yılları arasında ara verilmek zorunda kalındığı için, çalışmalar 13 yıl sürmüş ve ancak Abdülaziz zamanında, 1870’de tamamlanabilmiş.bu son havuzda Haliç Tersanesi’nin 1 no.lu havuzudur ve haliç köprüsüne en yakın olanıdır. 

Zamanla ahşap teknelerin yerlerini çelik tekneler almaya başladığında ve bu teknelerin boyları da taş havuza nazaran daha büyük olunca eldeki havuzlar yetersiz kalmış.1865 yılında Osman Gazi zırhlısının havuzlanması için ilk yapılan havuz kara tarafına doğru uzatılıp genişletilerek büyütülmüş ve bugünkü ölçülere getirilmiştir. 

Önceleri havuzdaki suları boşaltmak içim mandalar kullanılırmış. Başları dönmesin diye gözleri bağlanan bu hayvanlar bir dolabı çeviriyorlar, dolabın dönmesiyle de kovalar suya girip çıkarak havuzu tahliye ediyorlarmış. Bu çok zahmetli bir işmiş, genç yaşta hizmete sokulan mandalar, gördükleri ağır iş nedeniyle kısa zamanda yıpranıp elden çıkıyorlarmış. İş göremeyecek hale gelen hayvanları Tersane’nin Kasımpaşa kapısından Okmeydanı’na doğru salıveriyorlarmış. 

1765’te icat edilen buhar makinesi 1807 yılında Amerikalı mühendis Robert Fulton tarafından gemilere tatbik edilmiş ve ilk buharlı gemi bu yıllarda denizlerde boy göstermiş 

Denizciliğe merakı olan 2. Mahmut, benzer gemilerin donanmaya katılmak üzere yurt dışından sipariş edilmesini ve hatta bu tip gemilerin İstanbul tersanesinde de inşaatları için faaliyete geçilmesini emretmiş. 1830 yılında ilk Türk-Amerikan dostluk ticaret ve seyr-i sefain anlaşmasının imzalanmasından sonra, Amerikan gemi inşa teknolojisinden yararlanılmaya başlanmış. Bu meyanda İstanbul’a gelen Amerikalı mühendis Forster Rhodes İstanbul tersanesinden işe başlamış. Mr. Rhodes’in gelmesi, birkaç yelkenli kalyon inşaatından sonra 1837’de ilk buharlı Türk gemisinin inşa hazırlıklarına girişilmiş ve 24 Kasım 1837 tarihinde ahşap tekneli buhar makinesi ile çalışan ilk Türk gemisi Eser-i Hayr dualar edilerek, kurbanlar kesilerek denize indirilmiş. 

Teknesi ahşap olarak inşa edilen, kazan, makine ve teçhizatları yurt dışından getirilmek tamamlanan bu gemilerden sonra, çelik teknelerin yaygınlaşması ve ahşap teknelerin tamamen terk edilmesi üzerine, İstanbul tersanesinde yeni tesislerin ilavesine başlanmış. Tersanenin bugünkü taş kızak ve valide kızaklarına ilaveten 1870’li yıllarda sırasıyla; haddehane, demirhane, dökümhane, kazan hane ve çelik fırını gibi yeni modern tesisler yapılmıştır. 

Bu tesislerin ilavesinden sonra, 1874 yılında İstanbul’da tersane-i amire kızaklarında ilk çelik tekneli, buhar makineli yandan çarklı yolcu-yük gemisi inşa edilmiş. İzmit adı verilen geminin boyu 52.3 m, genişliği 9.1 m sU kesimi 3.1 metreymiş. Bu geminin 100 beygir gücündeki iki silindirli buhar makinesi de İstanbul tersanesinde yapılmış. 

İzmit gemisinden sonra dışarıdan getirilen demir kütükler haddehanede çekilerek sac levhalar haline getirilip, tekneleri yapılan dışardan getirilen makine ve teçhizatla donatılan iki adet denizaltı da inşa edilmiş. Abdülhamit ve Abdülmecit adları verilen denizaltılar 1886’da donanmaya teslim edilmişler. 

1913’te İstanbul tersanesi ilk bölünmeye, bugünkü Taşkızak tersanesi donanmaya bırakılarak haliç ve Camialtı bölümleri, inşaat-ı Bahriye şirketi Osmaniye adlı bir şirket kurularak bu şirkete devredilmiş. 

Cumhuriyetin ilanından sonra haliç ve Camialtı bölümleri “Fabrika ve Havuzlar İşletmesi Müdürlüğü” adı altında, bizzat Atatürk’ün emriyle 1924 yılında Seyr-i Sefain idaresine bağlanmıştır. 

Böylelikle tarihi İstanbul Tersanesi, Taşkızak Tersanesi ve Fabrika ve Havuzlar İşletmesi Müdürlüğü olarak iki tersane olarak faaliyetine devam etmiştir. İstanbul tersanesinin Hasköy civarında küçük bir bölümü de Şirket-i Hayriye’ye bağlanarak bu şirket gemilerinin tamiratı için kullanılmıştır. 

Cumhuriyet Dönemi Tersanelerimiz

Cumhuriyetin ilanından sonra ki ilk dönemde tersanelerimizin durumunu bir daha özetlersek tarihi İstanbul tersanesinin Taşkızak bölümünün, Taşkızak tersanesi adı altında Deniz Kuvvetlerimize bağlı olarak, Haliç ve Camialtı bölümlerinin Fabrika ve Havuzlar İşletmesi adı altında Seyr-i sefain idaresine bağlı olarak, Hasköy’deki küçük bölümün de Hasköy Atölyesi adı altında tamir ve kızaklama işlemleri için Şirket-i Hayriye’ye bağlı olarak faaliyetine devam ettiğini görüyoruz.

Böylelikle 1455 yılında Büyük Fatih tarafından kurulan ve zamanla dünyanın en büyük tersanelerinden biri haline gelen İstanbul tersanesi cumhuriyetimizin ilk yıllarından itibaren kuruluşundan neredeyse 500 yıl sonra ayrı ayrı irili ufaklı Tersaneler halinde de olsa denizciliğimize hizmete devam ediyor.

Haliç’teki bu eski tarihi tersanelere ilaveten 1912 yılında Fransız St. Nazaire firması tarafından kurulan İstinye Dok Şirketi de İstinye koyunda faaliyet gösteriyor. 1933 yılı 1 Temmuzda Seyr-i sefain İdaresi lağvedilerek yerine 3 bağımsız müdürlük kuruluyor.

Devlet Demir Yolları Müdürlüğü, AKAY İşletmesi Müdürlüğü (Adalar, Kadıköy, Anadolu yakası, Yalova arası vapur işletmeciliği yapmak üzere) Fabrika ve Havuzlar İşletmesi Müdürlüğü.

Bu 3 bağımsız işletme, faaliyetleri 1 ocak 1938 tarihine kadar İktisat Vekaletine bağlı olarak sürdürüyorlar. 1 ocak 1938’de Denizbank kurulunca, Devlet Demir Yolları İşletmesi ve Fabrika ve Havuzlar İşletmesi de Denizbank’a bağlanıyor. Bir ay kadar sonra Şubat 1938’de İstinye Dok Şirketi de Fransızlardan devralınarak İstinye Tersanesi adı altında Denizbank’a bağlanıyor.

İktisat Vekaletine bağlı olarak çalışan Denizbank ne yazık ki kuruluşundan sadece 1.5 yıl sonra 1 Temmuz 1939’da lağvedilerek yerine yeniden Devler Demir Yolları işletmesi ve Limanlar İşletmesi Umum müdürlüğü adları ile 2 ayrı umum müdürlük kuruluyor.  Fabrika ve Havuzlar İşletmesine bağlı Haliç ve Camialtı tersaneleri ile İstinye Tersanesi de yeni kurulan Denizyolları İşletmesi Umum Müdürlüğüne bağlanmıştır. 1944’te Camialtı Tersanesi müstakil tersane konumundan çıkarılarak “Yeni Atölye” adı altında Haliç Tersanesi’ne bir şeflik haline bağlanıyor.

1945 yılında da Şirket-i Hayriye lağvedilip Denizyolları İşletmesi’ne devredilince Hasköy Atölyesi de bir Başmühendislik halinde Haliç tersanesine bağlanıyor. Böylelikle Camialtı ve Hasköy tersanelerinin tekrar Haliç Tersanesi’ne bağlanmalarıyla 1940’lı yıllarda eski tarihi İstanbul Tersanesi, Taşkızak bölümü hariç, yeniden ihya edilmiş oluyor.

1952 yılında Denizcilik Bankası kuruluncaya kadar Haliç Tersanesi ve ona bağlı Camialtı ve Hasköy Tersaneleri ile Boğaz’daki İstinye Tersanesi, Devlet Denizyolları İşletmesi Müdürlüğüne bağlı olarak faaliyetlerini sürdürüyorlar.

Yavuz ve Hamidiye zırhlılarının onarım ve havuzlama çalışmaları için İzmit Körfezi’nde yer tespiti yapılarak 1926 yılında Gölcük Tersanesini kurma çalışmaları başlatılmıştır. II. Dünya Savaşı sebebiyle 1948’de açılmıştır.1936 yılında kurulmasına karar verilen Pendik tersanesi için çalışmalar ancak 1969 yılında başlanabilmiştir. 1 Temmuz 1982 de ilk kademe, II. Kademe ise 1990’lı yıllarda tamamlanmıştır.

1993 yılında özelleştirilme kapsamına alınmıştır. Özelleştirme çalışmaları devam etmekte iken, 1999 yılında ülkemiz için büyük bir üzüntü nedeni olan 19 Ağustos  depremi sonrası Gölcük Tersanesinin hasara uğraması nedeniyle Deniz Kuvvetleri Komutanlığına devredilmiştir.

Ancak, Gölcük Tersane Komutanlığının yapmış olduğu incelemeler doğrultusunda Pendik Tersanesinin Kuruluş kapasitesinin yüksek olduğu bu itibarla depremde yıkılan Gölcük Tersanesinin Taşkızak Tersanesine taşınması uygun bulunmuştur. Ayrıca, İzmir’de bulunan  Alaybey tersanesi de 1999 yılında Deniz Kuvvetlerine devredilmiştir.

Özel Sektör Tersaneleri

1950’li yıllarda çekek yerlerinde bakım onarım faaliyetleri sürdürmek amacıyla Haliç ve İstanbul Boğazı’nda kurulan Özel Sektör Tersaneleri, 1960’lı yılların sonlarına doğru gelişme göstererek küçük tonajlı gemi inşalarına başlamışlardır. Bu yıllarda, Türkiye Gemi İnşa Sanayiinin 60.000 DWT olan yeni gemi inşa kapasitesinin arttırılması, gelecekte ülkemizin ihtiyaçlarının değerlendirilmesi sonucu yan sanayisi ile birlikte uygun bir yapılanma çerçevesi dikkate alınarak 1969 yılında çıkartılan Bakanlar Kurulu Kararı ile Tuzla Aydınlı Koyu “Özel Sektör Tersaneler Bölgesi” olarak ilan edilmiştir.

Tersanelerimiz 1983 yılından itibaren kendilerine tahsis edilen Hazine arazileri üzerinde 49 yıllık İrtifak Hakkı tesisi kurularak “Özel Sektör Tersaneler Bölgesi”nde yerleşmeye başlamışlardır.

Bu bölgede faaliyete başlayan tersanelerimiz bir yandan alt yapı yatırımlarını tamamlamaya çalışmışlar, bir yandan gelişen teknolojiye uyum sağlarlarken, diğer yandan faaliyet amaçları gereği bakım onarım ve yeni gemi inşa faaliyetlerini gerçekleştirmişlerdir.

Türkiye Özel Sektör Tersanelerinin Genel Durumu 

Günümüzde Türk gemi inşa sektöründe faaliyet gösteren tersaneler;

1- Kamu tersaneleri;

           —Haliç Tersanesi

           —Camialtı Tersaneleri

2- Askeri tersaneler;

           —İstanbul Tersanesi (Pendik)

           —Gölcük Tersanesi (Kocaeli)

           —İzmir Tersanesi (Alaybey)

3- Özel sektör tersaneleri,

Şeklinde 3 grupta toplanabilir. 

Gemi İnşa Sanayimizin Bugünkü Durumu

Bugün itibariyle ülkemizde 68 adet tersane faaliyetini sürdürmektedir. Bugün itibariyle 68 tersanenin proje ve yatırım çalışmaları devam etmektedir. Emek yoğun yapıya sahip olan gemi inşa sanayisinde çalışanların sayısı 2002 – 2007 arasında iki kattan fazla artmıştır. Küresel krizin de etkisiyle tersanelerimizde Kasım 2009 sonu itibariyle çalışan sayısı 20.000 kişinin altına düşmüştür. Ülkemiz tersanelerinin geçen 6 sene içerisinde teslim kapasitesi DWT bazında 5 kattan, ADET bazında ise 3 kattan fazla artış göstermiştir. 

2002 yılında mevcut tersanelerimizin kurulu kapasitesi 550 bin DWT iken Kasım 2009 sonu itibariyle 3,48 milyon DWT’a çıkarak 6 kattan fazla büyüme sağlanmıştır. Dünya gemi inşa piyasasında ülkemiz sıralamada üst sıralara yükselmiştir. Bugün ADET bazında gemi siparişlerinde 158 Adet gemi ile 5 inci sırada yer almaktayız. 

İnşa edilen gemilerin çoğu Avrupa Birliği ülkelerine ihraç edilmektedir. Tersanelerimiz 2002’de 488 Milyon dolar ihracat yapmışken,  2008 sonu itibariyle 2 Milyar 500 Milyon dolarlık ihracat rakamı aşılmıştır. 2009 yılında krizin etkisi özellikle ihracatta hissedilmiştir.  Ülkemiz tekne imal sektörü 2008 yılı sonu itibariyle dünya yat siparişleri sıralamasında %6 pay ile 5 inci sırada yer almıştır. 

Çevreye Olan Etkiler

Bazı dönemler tersanelerin çevreyi kirleteceği endişesiyle bu tür yatırımlara bir takım çevrelerce yoğun eleştiriler gelmiş ve engelleme anlamında çeşitli senaryolar üretilmiş, ön yargılı değerlendirmeler yapılmış olup zaman zaman da yapılmaktadır. 

Tersaneler kıyıda kurulan kamu yararı olan tesisler olup ilgili mevzuatlar çerçevesinde Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki alanlar, hazine arazileri veya kıyıda şahısların kendi mülkiyetlerinde bulunan araziler üzerinde kurulmaktadırlar. Bu alanlarda dolgu yapılacak olması durumunda, alanların teknik projeleri, alanın 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planları onaylandıktan sonra DLH İnşaatı Genel Müdürlüğü tarafından onaylanmakta, dolguda kullanılacak malzemenin büyüklüğü, yoğunluğu vb. hususlar yine aynı Genel Müdürlük tarafından belirlenip, yapım aşamasında da gerekli kontroller yapılmaktadır. Denizcilik Müsteşarlığınca da tesise işletme izni verilmeden önce tersanenin uygulama projesine uygun olarak tamamlandığına dair DLH İnşaatı Genel Müdürlüğü’nün görüşü ve Denetim Belgesi istenilmektedir.

Dolguda kullanılacak malzemelerin niteliği, deniz çevresine, deniz tabanına ve su sirkülasyonuna zarar verip vermeyeceği, inşa ve işletim aşamasında çevreye verebileceği zararların tespiti ve sınır değerlerinin üzerindeyse gerekli tedbirlerin aldırılması gibi hususların tamamı Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) sürecinde incelenmekte olup, “ÇED Olumlu Kararı” bu doğrultuda verilmektedir. Tersanede gemi inşası ve bakım-onarım faaliyetleri sırasında muhtelif cins ve miktarlarda katı atıklar oluşmaktadır. Bunlar, torna ve tesviye atölyesinden metal talaşı, kullanılmış kaynak elektrotlar artıkları, sac kesim atölyesi, ön imalat kapalı sahası, kızak, jig sahası ve boru atölyelerinde yapılan kaynak işlemlerinden kaynaklanan kaynak cürufları, gerek yeni gemi inşası gerekse de bakım-onarım faaliyetleri esnasında raspa işlemlerinden sonra oluşan raspa malzemesi atıkları (metal, grid) ve yüzey düzeltilmesi amacıyla kullanılan çelik bilye atıkları ile elektrik atölyesi, marangozhane ve diğer birimlerden kaynaklanan ahşap, plastik, metal vb. katı atıklardır. Bu tip atıklar 14.03.2005 tarih ve 35755 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren “Tehlikeli Atıkların Kontrolü Yönetmeliği” hükümlerine uygun olarak bertaraf edilmek zorundadır.

Ayrıca tersanenin işletilmesi sırasında, personelden kaynaklanan evsel ve katı atıkların (yemek servisinden kaynaklanan organik kökenli evsel atıklar ve cam, kâğıt, plastik vb. inorganik katı atıklar) yanında bakım-onarım amacıyla tersaneye gelen gemilerden kaynaklanan evsel nitelikli atık su, sintine, balast suyu, bakım-onarımdan kaynaklanan sıvı atıklar ve kimyevi atıklar meydana gelmektedir.

Ancak, tersanelere gelen gemilerden kaynaklanabilecek kirleticiler açısından 26.12.2004 tarih ve  35683 sayılı  Resmi Gazetede yayımlanan “Gemilerden Atık Alınması ve Atıkların Kontrolü Yönetmeliği” hükümlerine uyma zorunluluğu getirilmiştir.

Gemi Yan Sanayi

Türkiye sanayi toplumu olma noktasında son yıllarda büyük bir çabanın içerisine girerek, planlanan sanayileşme stratejileri doğrultusunda dünya ile rekabet edebilecek altyapıyı oluşturmanın uğraşını vererek kalkınmaya çalışmaktadır. Yüzyıllardır dünya deniz ticaretinin ve savunma sanayinin önemli aktörlerinden birisi konumunda olan gemi, denizcilik faaliyetlerinin önemli bir bölümünü teşkil eden gemi inşa sanayinin de temelini oluşturmaktadır. 

Gemi inşa sanayi ülkeye döviz girdisi sağlayan, demir-çelik işlemeden elektroniğe, boya sektöründen yangın teçhizatına çeşitli alanlarda yan sanayiyi destekleyen, teknoloji transferini zorlayan, kitlesel istihdam yaratabilen, milli deniz ticaret filosunun oluşturulmasını destekleyen ve ülkemizin savunma ihtiyaçlarına katkıda bulunan önemli ve hayati bir sanayi kolu haline gelmiştir. 

Sektörel bazda yapılan yatırımlar her geçen gün çeşitlilik göstermekte ve artmaktadır. Denizcilik sektörü de payına düşen yatırımları alarak gelişmekte ve gemi inşa sanayi büyümektedir. Bu kapsamda da gemi yan sanayi, gemi inşa sanayimizin gelişmesine paralel gelişme göstermektedir. Ancak, bazı gemi yan sanayi ürünlerinin ülkemizde üretiminin yetersizliği sebebiyle tersaneler, yan sanayi ürünlerinin çoğunu yurt dışından ithal etmektedir. 

Ülkemiz gemi yan sanayi bazı ürünlerinde (güverte makineleri, ırgatlar, dümen makineleri, elektrik teçhizatı, gemi zincirleri ve çapalar vs.) kendini kanıtlamış olmakla birlikte, bazı yan sanayi ürünleri (radar, oto pilot, elektronik algılayıcılar vs.) hiç üretilmemektedir. Üretimi yapılmayan ürünlerin bir kısmının ( şişebilir can salları vs.) üretilmeme sebebi gerekli teknolojiyi ve bilgiyi sağlayamamak değil ürünün tüm dünyada birkaç büyük üreticisinin tekelinde bulunması ve karlılığının küçük işletmeler için yeterli olmamasıdır. Gemi inşaatı, dış kabuğu ve destek elemanlarını oluşturan çelik, alüminyum veya kompozit malzemenin; gemi sistemlerini oluşturan ekipman ve boru donanımının uzman işçilik ile entegrasyonuna dayalı bir endüstridir. Gemi inşaatında kullanılan malzeme, teçhizat ve sistemler çok fazla sayıda olduğundan, yan sanayi tanımı da istenildiği kadar geniş veya dar tutulabilir. 

Genel olarak Gemi İnşa Yan Sanayi; üretilecek deniz aracının kağıt üzerinde projelendirilmesinden başlayarak, gemilerin tersanelerden denize indiği ana kadar uluslararası kurallara uygun olarak devam eden binlerce çeşit ürün yelpazesinin üretimi ve kullanılmasıdır. 

Dolayısı ile gemi inşaatında maliyetler 3 ana kategoriye ayrılabilir:

• Tekne malzemesi ve ekipman bileşenlerinin oluşturduğu maliyetler (% 65),

• Gemi inşaatında işçilik maliyetleri (%20),

• Doğrudan gemi inşası ile ilişkilendirilemeyen “overhead“ masrafları (%15).

Bu malzeme ve ekipman maliyetinin yaklaşık % 30 kadarı tekne maliyeti olup; kalan yaklaşık % 70 teçhizat maliyetidir. 

Gemi teçhizatının gemi tipine bağlı olarak binlerce kalem parçadan oluştuğu ve bunların yüzlerce değişik firma tarafından temin edildiği göz önüne alınırsa, gemi yan sanayi alt sektörünün incelenmesi, ancak bileşenlerin gruplanarak değerlendirilmesi ile mümkündür.

Gemi yan sanayi arzını oluşturan ana bileşenler: ana tahrik sistemi, elektrik üretim ve dağıtım sistemleri, kazanlar, kargo teçhizatı, navigasyon ve iletişim sistemleri, otel hizmetleri sistemleri, güvenlik sistemleri, demirleme ve bağlama donanımı olarak sınıflandırılabilir. 

Gemi ve Makine Mühendisliği Eğitimi

Ülkemizde Gemi İnşaatı Mühendisi yetiştirilmesi için ilk adım 1944 yılında atılmış ve İTÜ Makina Fakültesi içinde bir "Gemi Bölümü" açılmıştır. 1971 yılında İTÜ Senatosunun almış olduğu bir kararla Gemi İnşaatı Fakültesi resmen kurulmuş olup Makina Fakültesi Gemi İnşaatı kürsülerinin elemanları yeni Fakültenin temelini oluşturmuşlardır. 31 Mayıs 1979 tarihli İTÜ senatosunun almış olduğu bir kararla Gemi İnşaatı Fakültesinin adı "Gemi İnşaatı ve Deniz Bilimleri Fakültesi" olarak değiştirilmiştir. Deniz Bilimleri alanındaki öğretime, 1982-1983 ders yılında Lisansüstü seviyesinde, 1983-1984 ders yılında da Lisans seviyesinde başlanmıştır.  

Karadeniz Teknik Üniversitesi, Sürmene Deniz Bilimleri Fakültesi, Gemi inşaatı Mühendisliği Bölümü; 1996 yılında kurulmuş ve 1996-1997 eğitim-öğretim yılında eğitim öğretime başlamıştır. Deniz Bilimleri Fakültesi’ ne bağlı Gemi inşaatı Mühendisliği Bölümü, kendi alanında Türkiye’nin en genç eğitim birimidir. Yaklaşık sekiz yıldır eğitim öğretim faaliyetini sürdüren bölüm, her türlü deniz vasıtası ve makine sistemlerinin tasarım ve montajını, güncel teknolojiyi kullanarak en ekonomik ürünü oluşturacak şekilde yapabilen mühendisler yetiştirmektedir. Bölüm öğrencileri, Makine Mühendisliği Bölümü’nde bulunan malzeme, motorlar, akışkanlar mekaniği, hidrolik makineler, titreşim ile ilgili laboratuarlar ve bilgisayar laboratuarları ile Deniz Bilimleri Fakültesi’nde bulun bilgisayar destekli dizayn ve birçok mühendislik uygulamasının yapılabildiği bilgisayar laboratuarlarını kullanabilmektedirler.  

Yıldız Teknik Üniversitesi (Y.T.Ü.)  Gemi İnşaatı ve Gemi Makineleri Mühendisliği Bölümü, 1967 yılında, Yüksek Teknik Okulun bünyesindeki Makina Bölümü içerisinde Gemi Makineleri Opsiyonu olarak eğitime başlamış ve 1970-71 eğitim ve öğretim yılından itibaren Yüksek Mühendislik Eğitimi için master kısmı açılmıştır. 1982 yılında 2547 sayılı kanunla yapılan düzenlemeyle, İ.D.D.M. Akademisi Yıldız Teknik Üniversitesine dönüştürülmüş ve bu arada Gemi Makineleri Opsiyonu Makina Bölümü içerisinden ayrılmış ve Gemi İnşaatı Mühendisliği Bölümü olarak eğitime devam edilmiştir. 1983 yılından itibaren ÖSYM kanalıyla Bölüme öğrenci alınmaya başlanmıştır. Daha sonra Bölümün adı Gemi İnşaatı ve Gemi Makineleri Mühendisliği Bölümü olarak değişmiştir. Bölüm; Gemi Makineleri, Gemi İnşaatı ve Gemi Hidromekaniği adı altında üç anabilim dalından oluşmaktadır. Bölüm 2009 yılından itibaren Gemi İnşaatı ve Denizcilik Fakültesi bünyesinde faaliyetini sürdürmektedir.

 

Editör: TE Bilişim