Uzman Psikolog Özge Genlik, her an her şey ile ilişki halinde olan insanoğlunun genellikle ikili ilişkilerinde “haklılık-haksızlık” çatışmasına girerek kendi kendisine yönelik bir mücadeleye girmekte olduğunu söyledi.

Uzman Psikolog Özge Genlik, "İnsan varlığının ilişkilerde aradığı şey gerçek benliğinin bilgisidir. Bu mücadelenin kökünde güvende hissetme, değerli hissetme, şefkat ihtiyacı, koşulsuz sevgi hissetme ihtiyacı, kabul görme ve onaylanma ihtiyaçları bulunmaktadır. İyi bir ilişki deneyimi bireylerin birbirleri ile duygusal-düşünsel-davranışsal ve tinsel boyutlarda güven zemininde şeffaf ve samimi bir iletişim kurması demektir. İlişkilerde diğeri ile temas sınırlarımızı belirleyen temel etken kendimizle kurduğumuz ilişkidir. Bu nedenle tüm ilişkilerimizde diğerinin davranışını değiştirmeye yönelmek yerine kendi duygularımız ve davranışlarımız üzerinde çalışmamız esastır" dedi.

Haklı-haksızın ötesine geçebilmek için öncelikle ana rahminde deneyimlenen süreci şifalandırmanın gerekli olduğunu kaydeden Uzman Psikolog Özge Genlik, "İlk ilişki deneyimimiz; eşimiz olan plasenta ile başlar bu nedenle rahimde geçirdiğimiz süre boyunca deneyimlediklerimiz beden hafızamıza kaydolur. Bizi Dünyaya getirmeye niyet etmiş kişinin tüm hissettiklerini algılar ve olduğu gibi içselleştiririz. Rahimde deneyimlediğimiz herşey dünyaya algılarımızın köküdür. Rahimde güvenli, sevgi ve şefkat duyguları ile sıkça karşılaşmış isek Dünya bizim için güvenli ve besleyici bir yerdir. Ancak rahimde duygusal şiddete maruz kalmış isek Dünya güvensiz bir zemin olarak bedensel hafızamıza kaydolur. Bu nedenle iyi ve nitelikli ilişkiler deneyimlemek için ilk adım somatik düzeyde bir terapi ile bedenimizin esnekliğini ve gücünü arttırmak olmalıdır. Bedenimiz esnedikçe zihnimiz de esner ve yaratıcı bir şekilde düşünürüz. Bedenimiz güçlendikçe iç dünyamıza ilişkin temasımızın artması ile farkındalık seviyemiz de genişler böylece bir davranışın altında yatan en temel ihtiyaçları görebilme yeteneğimiz ortaya çıkar" diye konuştu.

İlişkiler de sergilenen tavırların ana kaynağını görebilmek için atılacak ikinci adımın anne ile 0-1,5 yaş aralığında geliştirilen bağın niteliğini yeniden gözden geçirmek olduğunu belirten Uzman Psikolog Özge Genlik, "Annemiz ile kaçıngan bir bağ kurmuş isek; ilişkilerimizde diğerinin fizyolojik ve psikolojik ihtiyaçlarına kayıtsız kalma eğilimi gösterir. Genellikle gergin ve duygusallığın çok az yeri olduğu güvensiz tutumlar sergileyerek diğer kişiye adeta duvar örerek kendimize yakınlaştırmayız. Annemiz ile ikircikli bir bağlanma stili geliştirmişsek; ilişkilerimizde “endişe” duygusu oldukça yoğun deneyimlenir. Endişe duygusu herşeyi kontrol altında tutma davranışını doğurur ve sürekli ilgi bekler genellikle diğer kişiye küsme davranışını sergilerler. İkircikli bağlanma stiline sahip kişiler genellikle diğerine yönelik suçlayıcı tavırları benimserler" ifadelerini kullandı.

Uzman Psikolog Özge Genlik, "Düzensiz bir bağlanma stiline sahip isek; tek bir şeye odaklanmakta güçlük çekeriz. Genellikle hiperaktif ya da hipoaktif tutumlar sergiler dikkati dağıtmak için sürekli konu değiştiririz. Nerede nasıl davranmamız gerektiğini bilemeyiz. İçgörüden yoksun bir iletişim tarzı benimseriz. Annemiz ile oluşturduğumuz “güvenli bağ”; ilişki tarzı olarak özerk, hayat dolu, yaratıcı, canlı, sevgi dolu, dengeli ilişkiler oluşturmamızı sağlar. Bu kişiler duygularının farkındadır, duygularından yola çıkarak ihtiyaç ve isteklerini dürüstçe, samimiyetle, şeffaflıkla bir diğerine aktarırlar. Anne-çocuk bağının yeniden yapılandırılması ve güvenli bir zeminde köklenmesi için beynimizin limbik sistemine yönelik uygulamalar yaparak duyguların dönüşümüne odaklı grup terapileri, psikodrama terapi yöntemleri ve dönüşüm odaklı psikoterapiler kişinin kendi duygularını tanıması ve duygularını açıklıkla, güvenle ifade edebilmesini destekleyecektir" şeklinde konuştu.
Kaynak: iha