Erzincan’da şehir merkezinde görülen keneler vatandaşları tedirginliğe yol açıyor.

Şehir merkezlerinde, kentsel park ve bahçelerde kene tutunması sonucu hastanelere başvurulan çok sayıda kene ısırık vakaları endişeye yol açtığı görüldü.

Erzincan Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Faruk Karakeçili, bu yıl hava şartlarına bağlı olarak haziran ayı itibari ile halk arasında zehirli kene olarak bilinen Kırım Kongo Kanamalı Ateşi hastalığında artış yaşandığını, özellikle kırsal alanlarda yaşayan vatandaşların dikkat etmesi gerektiğini söyledi.

Kırım Kongo Kanamalı Ateşi Hastalığı yeni bir hastalık olmadığını ve bazı vakalarda ölümle sonuçlanabilen bir kırsal bölge hastalığı olduğunun altını çizen Yrd. Doç. Dr. Faruk Karakeçili; “Virüsü taşıyan kenelerin bulunduğu alanları iyi bilmekteyiz. Şehir merkezlerinde, kentsel park ve bahçelerde kene tutunması sonucu çok sayıda kene ısırık vakaları endişeli bir şekilde başvurmaktadır. Ancak şuana kadar bunlardan hiçbirinde hastalık gelişmedi. Bu nedenle bu alanlardaki keneler hastalık taşımadığı için ısırsa dahi herhangi bir virüs bulaştırması söz konusu değildir. Hastalığın görüldüğü bölgeler bellidir. Hastanemizde tanı koyduğumuz hastaların hepsi ya bu kırsal bölgelerde ikamet edenler ya da herhangi nedenle buraları ziyaret eden/bir süre kalan kişilerdir. Bu açıdan hastalığın sık görüldüğü bu endemik bölgelerde yaşayan insanların dikkat etmesi gerekmektedir.” diye konuştu.

Kırım Kongo Kanamalı Ateşi hastalığının Türkiye’de ilk kez 2002-2003 yılında görülen vakalardan sonra tanındığını hatırlatan Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Faruk Karakeçili, hastalığın Türkiye’nin birçok ilinde görüldüğünü ancak, yoğunluğun özellikle Orta Anadolu ve Doğu Karadeniz’in Orta Anadolu’ya komşu illerinde yaşandığının altını çizdi.

Yrd. Doç. Dr. Faruk Karakeçili açıklamasında, özellikle Kelkit Vadisi sahasında her yıl birçok vaka görüldüğünü ifade ederek; “Bu vakalar gerek hastanemizde, gerekse çevre illerde takip edilmektedir. Hastalık Erzincan ve ilçelerinin kırsal kesimde de yaygın görülüyor. Hastanemizde her yıl ortalama 30-40 civarında kesin tanı alan hasta takip edilirken, Tunceli, Gümüşhane, Bayburt, Giresun, Bingöl gibi hastanemize başvurular oluyor. Bizler geçtiğimiz yıllarda genellikle nisan ayında, hatta bazı yıllar mart ayından itibaren hasta görmeye başlardık. Ancak bu yıl havaların soğuk ve yağışlı gitmesi nedeniyle hastalık geç başladı. Bu yıl mayıs ayı başında ilk vakaları gördük. Daha sonra Mayıs ayı boyunca ve Haziran ayı başına kadar yine hasta görmedik. Haziran başından itibaren özellikle havaların ısınması ile birlikte kene ısırık vakaları ve Kırım Kongo Kanamalı Ateşi Hastalığı tespit edilen hastalarda belirgin artma oldu. Bu artışın hava şartlarına bağlı olarak özellikle Temmuz sonuna kadar devam edeceği kanaatindeyiz. Hava şartlarından dolayı vakaların görülmesinde çevre illerde de bu yıl bir gecikme oldu. Vakalarla geç karşılaşılması bu yıl hastalığı görmeyeceğimiz veya daha az göreceğimiz anlamına gelmiyor. Bu açıdan enfeksiyon hastalıkları uzmanları olarak bizler, Sağlık Bakanlığı’nın önerileri doğrultusunda nisan ayının başından itibaren alarm durumunda olduk ve tüm hekimlere/sağlık çalışanlarına yönelik her yıl olduğu gibi eğitim faaliyetleri düzenledik. Özellikle bizim gibi endemik bölgelerde çalışanlar açısından her an vaka gelebileceği konusunda dikkat edilmesini önerdik. Türkiye’nin bazı bölgelerinde vaka sayılarında azalmalar bildirilse de ilimizde son yıllarda vaka sayılarında belirgin bir azalma görmedik. Son 6 yıldır her yıl 30-40 civarında kesin tanı koyduğumuz hasta mevcut” diye konuştu.

Özellikle tarım ve hayvancılıkla uğraşanların Sağlık Bakanlığı ve Tarım-Hayvancılık bakanlığının önerilerine uyarak belirli önlemleri alması gerekmektedir. Bu önlemlerin başında pantolon paçalarını çorap içine sokmak, uzun kollu giymek ve eldiven kullanmak gibi basit önlemler çok etkili olmaktadır. Aynı önlemlere bu bölgelere gidenlerin de uyması gerekmektedir. Ayrıca bu bölgelere gidenlerin işi bitip eve gelindiği zaman vücutta kene muayenesi/kontrolü yapması da önemlidir. Çünkü kene ısırıp vücuda yapıştığında ağrı hissi olmamaktadır. Kenenin tükürük salgılarında anestezik yapıda maddeler vardır ve saatler sonra bile fark edilmeyebilir. Bu yüzden riskli bir bölge ziyaretinden sonra baştan tırnağa kadar bir kene kontrolü önemlidir. Kene tutunmuş ise çoğunlukla sizin bulmanız gerekecektir” dedi.

“Keneler virüsü, en fazla kendisi travmaya maruz kaldığı zaman salgılıyor. Bu nedenle vücuda yapışmış bir kenenin özerine kimyasal madde dökmek, sigara söndürmek, bıçakla kesmek veya çıplak elle koparıp atmak gibi davranışlardan sonra virüsü taşıyan bir kene ise, daha fazla virüs bırakacak ve hastalık riskini artıracaktır.

Hastalık belirtileri çoğu hastada ateş, üşüme, titremenin eşlik ettiği bir soğuk algınlığı şeklinde ani başlar. Çoğu hastada halsizlik, şiddetli kas eklem ağrıları olur. Bazen bulantı/kusma, ishal ve vücutta döküntü vb. olabilir. Riskli bölgelerde yaşayan ve hastalık belirtileri olan bazı kişilerde kene ısırık öyküsü olmayabiliyor. Bizim takip ettiğimiz ve kesin tanı koyduğumuz hastaların neredeyse yarısında kene ısırma öyküsü yoktu. Bu durum başlıca şu şekilde açıklanabilir; bu kişileri kene ısırmış ancak kişi fark etmemiş olabilir. Bir diğer neden ise, hastalık kene dışında bazı hayvanların kan ve salgılarında olabilmektedir. Özellikle büyükbaş ve küçükbaş hayvanlar hastalığa yakalanabiliyor. Ancak hastalık bu hayvanları öldürmüyor ve insanlara bulaş açısından bir kaynak oluşturuyor. Yani riskli bölgeden başvuran hastalarda yukarıda sayılan belirtiler varsa hastanın basit tam kan tetkikleri yol gösterici olabiliyor. Hastalık dünyanın birçok bölgesinde görülmektedir. Türkiye’de yaklaşık 15 yıldır iyi bilinmekte ve çok fazla hasta takip edilmektedir. Kırım Kongo Kanamalı Ateşi hastalığından ölüm oranı en düşük ülkelerden biri Türkiye olmakla birlikte her yıl ölüm vakaları görülmeye devam etmektedir. Hastalığın spesifik bir tedavisi ve henüz etkin bir aşısı yoktur. Ancak hastanın yatırılarak yakın takibi, bakım, destek tedavisi ve gereğinde kan ve kan ürünleri vermek çok büyük önem arz etmektedir” şeklinde ifade etti.
Kaynak: iha