Hepimizin yolu şu veya bu şekilde okullardan geçti ancak aldığımız eğitimi, eğitim modelini ve bunun bize ve yaşadığımız çevreye mikro ve makro düzeyde katkısını ne kadar sorguluyoruz. Yaşım itibarıyla Ülkemizde şimdiye kadar ismini ve sayısını hatırla

Hepimizin yolu şu veya bu şekilde okullardan geçti ancak aldığımız eğitimi, eğitim modelini ve bunun bize ve yaşadığımız çevreye mikro ve makro düzeyde katkısını ne kadar sorguluyoruz.

Yaşım itibarıyla Ülkemizde şimdiye kadar ismini ve sayısını hatırlayamadığım orta ve yüksek öğretim imtihan modeli değişikliği yapıldı.Bir de değişik isimler türetilerek eski köye yeni adet gelmiş gibi bir durum yaratılmaya çalışılmakta ancak bir müddet sonra bu modeller ve isimler de çöplüğe atılmakta.

Her yeni gelen Milli Eğitim Bakanı ve ekibi yeni uygulanan modelin daha iyi olduğunu söylese de pratikte eğitim sistemimizde gözle görülür biçimde geriye gidiş olduğu ortada.Bir dönem umutlarla açılan iddialı anadolu liseleri, yabancı dil eğitimi verilen okulların önemli bir kısmı ve devlet okullarında yap boz sistemi uygulamalar neticesi eğitimde gelinen nokta ortada. Yurt dışında gelişmiş ülkelere baktığımızda ise yıllardır belirli modellerin uygulandığını ve oturmuş bir sistemin olduğunu görüyoruz.Şu anda ilkokul okuyan bir çocuğun ileride orta öğretim ve üniversiteye giriş şartlarının ne olacağını bilemediği ve kendi tahsil hayatı içinde dahi birden fazla değişikliğin yaşanabildiği bir ortamda açıkçası kendim öğrenci olmak istemeyeceğim gibi o yaşta bir çocuğun moral, motivasyon ve psikolojisinin ne olabileceğini de hayal edemiyorum.    

“Geleceğimiz çocuklar” diye söylemleri sıklıkla yapılıyor ama çocuklarımızı belirsiz bir geleceğe sürüklediğimiz gibi bu gençlerin “geleceğimiz” olmasını bekliyoruz!

Bir şekilde imkanı olan veya bulanlar çocuklarını en tercih edilen özel veya devlet okullarına yerleştiriyor, kaldı ki bunların çoğunda da düşünen sorgulayan çocuklar değil test sınavı çözmeye odaklı robotlaştırılmış bir eğitim sunuluyor.Bu durum öğrenciler arasında fırsat eşitliğini ortadan kaldırdığı gibi eğitim olarak arasında uçurumlar oluşan bu farklılığın neticelerinin vücuda geldiği bir sistemin içinde kendimizi buluyoruz.

Tabii bir yandan da herkes üniversite bitirsin, üniversiteyi bitiren herkes hemen müdür olsun ona göre maaş ve imkanlara kavuşsun gibi kolaycı ve hatalı bir zihniyetinde gençler nezdinde yaygın olarak oluştuğunu  görüyoruz.

Konuyu toparlamak gerekirse öncelikle eğitim sistemimizin belirli standartlara oturtulması, okulların fiziki ve eğitim kalitelerinin arttırılması şart olduğu gibi burada eğitim verecek eğitimcilerin de donanımlarını güçlendirici tedbirler şart bunun için de yine bu eğitimleri veren kurumların belirli standartlara haiz olması gerekiyor.Bir ağacın meyva vermesi için belirli bir süreçten ve beslenmeden geçmesi gerektiği gibi eğitimcilerin de etrafına faydalı olması için bu süreçlerden geçmesi şart.

Ülkemizde artık sayıları yüzlerle ifade edilen üniversitelerde kapsamlı demesek de en azından kifayetli eğitim verecek sayıda yeterli eğitimci var mı ve yetişiyor mu aynı tempoda çok emin değilim.

Bu kadar zorluğu aşıp üniversite bitirmiş ancak hiçbir yeterliliği olmayan milyonlarca insanın piyasaya çıktığı bir ülkede yaşıyoruz maalesef.Mesela hukuk eğitimi...İnsanlar çok genç yaşta mezun olup hiç hayat tecrübesi olmayan kişilerin sadece akademik olarak kpss vb sınavları geçip savcı ve hakim olabilmeleri  bana açıkçası garip geliyor.Örneğin, ABD bu mevkiye gelebilmek veya  avukat olabilmek için en az bir lisans derecesine sahip olduktan sonra hukuk eğitimi alabiliyorsunuz ki uzun bir eğitim sürecine bali olan bir sistem.

Bir taraftan bu şekilde ülkemizde çalışan bir sistem var diğer tarafta da üniversite eğitimi gerektirmeyen ancak mesleki eğitim gerektiren bir çok alanda had safhada ihtiyaç bulunmakta.

Denizcilik fuarlarında yaşadığım bir hadiseyi anlatayım;bir yabancı müşteri römorkörleri çok güzel ve kaliteli yapıyorsunuz Türk tersaneleri olarak ve Çin ile kıyas kabul etmez ancak finishing işleri daha da başarılı olabilir dedi.Her ne kadar bir yat yapmıyorsak da İtalya’da yapılan bir yatın marangozluk işçiliğinin kalitesini bilen bilir.

Şimdi bu konularda neden zorlanıyoruz.Hepsi eğitimden kaynaklanıyor ve biraz fark yaratabilen maddi ve manevi olarak alıp başını gidiyor.

Konuyu biraz daha açmak gerekirse aile Karadenizli olunca mecburi mesleklerden biri inşaatçılık oluyor.Ben de detay manyağı biri olarak yurt dışı ve içi kaldığım oteller ve gittiğim mekanlarda işçilik detaylarına çok takılırım ve zihnimde mukayese ederim.Maalesef gelişmiş ülkelerdeki işçilik kalitesini burada tutturmak çok zor ve bu neredeyse tüm sektörlerde genele şamil bir durum.Ama sevindirici ve yıllardır neden bizde olmuyor dediğim mesleki yeterlilik sertifikasyonu uygulamasının 2016 yılında başlayacağını duymak beni gerçekten çok mutlu etti.Tabii bu sertifikayı bu mesleği yapıyorum diyene bir eğitim verilmeden sadece imtihana tabi tutularak verilmesi de kadı kızının kusuru oluyor!

Hayatım boyunca şantiyelerde rastladığım durum şu; “usta elektrik işini nerede öğrendin”, “abi, ben çekirdekten yetiştim!”...

Bu örneği duvar ustasından sıvacıya, kalıp ustasından marangoza kadar geniş bir alana yayabiliriz.Hal böyle olunca çalışanlara baret, kemer  taktırıp ağzında sigarasız çalışmaya ve iş güvenliği tedbiri almaya ikna etmek de olması gereken kalitede iş yaptırmak da kendi işini yaparken diğerinin işini bozmadan yaptırmak da zor oluyor.Tersanelerde durum hali hazırda belli işlerde sertifika gerektirdiğinden daha iyi olsa da yurt dışında neredeyse hiçbir alanda yaptığı işin yetkinlik belgesi olmayanın işini icra etmesi mümkün dahi değil.

Şimdi baktığımızda bir kucağımızda lise veya üniversite bitirmeye çalışan ama bitince çoğunun ne yapacağı belli olmayan milyonlarca genç diğer tarafta da yeterli mesleki eğitimi olmadan çalışabilen milyonlarca insan.Diğer tarafta da kalifiye insan ihtiyacı.

Sonuç, bu konuyu Milli bir mesele olarak sadece Milli Eğitim Bakanlığı değil Hükümet nezdinde ele almalı ve bunun yanı sıra her meslek grubu Odası sektör ihtiyaçları doğrultusunda planlama yapmalı ve fon ayırmalı.Yönetim Kurulu üyesi bulunduğum TİM Gemi ve Yat İhracatçı Birlikleri malum Ekonomi Bakanlığı ile ilintili bir kuruluş ve Bakanlık belirli eğitim programından faydalanmak isteyenleri maddi olarak destekliyor.Bu desteklerin daha yaygınlaştırılarak ilgili diğer bakanlıkların da rol alarak insanımızın yetkinliğini arttırmak, bunun için mevcut resmi ve özel eğitim kurumlarını ve alınan eğitimi desteklemek ve edinilen bu yetkinliğin de belirli standartta resmi olarak belgelemek Ülkemizi tekstilden otomotive, gemi inşadan kara inşaasına, tarımdan hayvancılığa, elektrikten kimyaya burada sayamayacağım kadar çok alanda ileriye taşıyacak ve ülke olarak markalaşma dediğimiz süreci daha da hızlandıracaktır.

Bu bir hayal, olur mu göreceğiz...