Bu yazıda denizcilik eğitiminden söz edelim istedim. Tabii ki sizlerin düşünceleri ve katkıları konunun daha yetkin tartışılabilmesi açısından çok önem taşımaktadır.  Denizcilik eğitiminde yabancı dilin, yani uluslararası ortak dil olarak kabul edilmiş ol

Bu yazıda denizcilik eğitiminden söz edelim istedim.

Tabii ki sizlerin düşünceleri ve katkıları konunun daha yetkin tartışılabilmesi açısından çok önem taşımaktadır.
 
Denizcilik eğitiminde yabancı dilin, yani uluslararası ortak dil olarak kabul edilmiş olan İngilizcenin önemi hepimizce malum. Bir ağabeyimiz, ÖKKEŞ KÖKLÜ, yıllar önce mesleğin yarısı İngilizce dediğinde içimden o kadar da değil demiştim. Ama fazlası var azı yokmuş o sözün.

Günümüzde IMO'nun bünyesinde yer alan kuruluşların çıkardıkları konvansiyonlardan tutun Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda kabul edilen konvansiyon kararlarına kadar denizcilikte kurallar ve uygulamalar devinimi hiç durmamaktadır. Bunların takibini tabii ki çevirilerinden yapabiliriz. Yapmaktayız da. Ama hadisede ikincil değil de ilk elden takip eden olup güncel de kalmak sizi hep oyunun ilerisinde tutacaktır. Sonuçta gittiğiniz limanlarda, katıldığınız toplantılarda, iş yemeklerinde v.s bu konuları Türkçe konuşma, tartışma keyfiyetiniz olmayabilir. Temel’in dediği gibi şart mıdır? Evet, şart dur...
 
Denizcilik eğitimi veren hemen hemen bütün okullarımızda artık hazırlık sınıfının olduğunu biliyoruz. Ama hazırlık sınıflarının eğitim düzeyleri nedir açıkça ben bilmiyorum. Hangi okulumuzun dil laboratuarı yok? Hangi okulumuzda İngilizce öğretmen açığı var? Hazırlık sınıfı sonrası dil eğitimi nasıl? Dil eğitiminin düzeyini yükseltmek için neler yapılabilir? Nelere ihtiyaç var? Arkadaşlarımız yazarlarsa öğreniriz tabii ki.
 
Ülkemizde genç nüfus yoğunluğunun ülkenin gelecekte yetişmiş eleman ihtiyacını fazlasıyla karşılayacak hatta yaşlı Avrupa'ya bile el uzatacak potansiyelde olduğunu söylemeye gerek var mı? Dolayısı ile genç nüfusun MESLEK sahibi yapılmasına yönelik eğitim çalışmaları desteklenmelidir. Burada en önemli nokta ise tabii ki önce bu eğitimlerin kalitesinin yüksek olmasıdır. Okullarımızın hızla değişen dünyanın gelişmelerine ayak uydurması ve ihtiyaç duyulan eğitim ve öğretim düzeyini sağlayacak alt yapılarla donatılması onların kalıcı kaliteye sahip olmalarını da sağlayacaktır. Kalite ve istikrar; yani kaliteden asla ödün vermemek... Bu dünyada denizcilik eğitiminde söz sahibi olacaksak -ki amacımız bu olmalı- değişmeyen ilkemiz olmalı. Yoksa yüzlerce denizcilik okulu açın. Faydası olmaz.
 
Bu konuda yalnız şu ayırımı yapmak isterim; Anadolu’nun uzak köşelerine Yüksek Denizcilik Okulu veya Denizcilik Meslek Liseleri açılmasını birçok nedenden destekliyorum. Bu okulların açılması her yurtseverin desteğini alması gereken girişimlerdir. Düşünün; büyük illere çocuklarını gönderemeyen anneler-babalar kendi şehirlerinde açılmış meslek okullarında çocuklarını okutabilecek olanağı buluyorlar. Hem de meslek okullarında. Topluma bundan daha büyük hizmet olabilir mi? İhtiyacı olan insanlara balık vermiyor balığın nasıl tutulacağını öğretiyorsunuz. Bir insana erdemli olma yolunda yapılabilecek en büyük yardım budur. Kimseye ihtiyacı olmayan, kendi hayatını kazanan, üreten, faydalı bireyler yaratıyorsunuz. Özgür bireyler yaratıyorsunuz. Hem de Anadolu’nun ihmal edilmiş kıyılarında. Yeter ki o eğitim yuvaları hocasız kalmasın, ihtiyaç duyulan her türlü eğitim olanağı sağlanabilsin bu okullarımıza.
 
Peki, aynı şey büyük iller için geçerli mi? Burada düşünmek lazım. Büyük illerimizde (İstanbul-İzmir) eldekini geliştirmeden olmayanı yapmak bana çok mantıklı gelmiyor artık. İstanbul'da iki fakülte; Deniz Harp Okulu, Astsubay okulu (40'lı yaşlarında emekli olan subay, astsubay arkadaşlarımız da ticaret filosuna bilgi, tecrübe ve birikimlerini aktarıyorlar ki aktarmalılar), İzmir'de Dokuz Eylül Üniversitesi bünyesinde denizcilik fakültesi, hatta KKTC'de Yakın Doğu Üniversitesi bünyesindeki denizcilik fakültesi, artı birçok denizcilik yüksek okulları ve denizcilik meslek liseleri varken ve de bu okulların bir çok sorunu ortada dururken yenisine yönelmek rüzgâr arkadan gelsin mantığı ile hareket etmektir bana göre. Zaten yelkenlerini tam dolduramamış diğer okullarımızı görmezden gelmek ülkemizin birçok alanında olduğu gibi bu konuda da kaynak israfı alışkanlığına bilmeden de olsa ortak olmaktır. Nasıl mı? Büyük illerde açacağınız fakültelere kanalize edeceğiniz maddi olanaklar hali hazırda açılmış okullara verilebilir. İstihdam edeceğiniz öğretim görevlileri var olan okullarda eğitime katkıda bulunabilir.Ehliyet yükseltme sınavlarındaki başarısızlıklar, “bu okul kötü-şu okul yaramaz” söyleminden etkilenip iş bulamayanlar v.s. var olan okullarımıza yapılmış yatırımların,verilen emeklerin geri dönüşünü geciktirmektedir.Bu olanakların sağlanması geciktikçe de eğitim ve öğretim düzeylerinin yükseltmeleri konusundaki sorunlar da devam edecektir.Kısır döngü de, kaynak israfı da artacaktır.Unutmayın bu okulların devamı için de sürekli kaynak gerekmektedir.
 
Dünya Deniz Ticaret filosu hızla değişmektedir. Önümüzdeki en geç 5 yıl içinde 500 milyon dwt yeni tonaj denizlere açılacaktır. Eski tonaj ise özellikle kimyasallarda hurdaya çıkmak zorundadır. Dolayısı ile iyi eğitim almış zabitan ihtiyacına daha da fazla ihtiyaç duyulacaktır. Sorun yetişmiş zabitan sayısı ise elinizdeki eğitim yuvalarının lisan, sosyal ve son tahlil de mesleki eğitim kalitesini yükseltirken ülkemizin genç nüfus potansiyeline uygun olarak var olan okulların öğrenci sayısını da arttırabiliriz. Ve bu yaklaşım bize yeni okullar açmaktan daha maliyetli olmayacaktır. Türkiye'yi kalitesi yüksek denizcilik eğitimi veren bir ülke olarak ünlendirecektir. Yoksa okul sayısı çok eğitim seviyesi düşük bu işi ticarete dökmüş bir ülke haline geliriz. Bu yaftayı bir kere yerseniz bir daha çıkarıp atmanız çok zor ve maliyetlidir.
 
İddia ediyorum;

  1. Eğitim konusunda kaynaklarımızı en efektif şekilde kullanmamız halinde,
  2. Denizci aydınların eğitime aktif olarak destek olmaları durumunda,
  3. Ülkenin genç nüfusunu da göz önüne aldığınızda

Bu yüz yılın ortalarına varmadan Türkiye'yi denizcilik konusunda dünyanın lider ülkelerinden biri yaparız.  
 
Okullarda verilen eğitimlere ek olarak özellikle kira sözleşmeleri, konşimento, deniz sigortaları, konvansiyonlardaki değişiklikler, özellikle MARPOL, konteynır taşımacılığı yapan şirketleri ilgilendiren yeni Rotterdam kuralları v.s. gibi daha bir çok konu da her ay bir  seminer düzenlenemez mi ? Dünyada ki gelişmeler zamanlıca tartışılamaz mı?  Katılım ücretli olur. Şirketler katilim ücretini ödediğinde bu harcamalar vergiden de muaf olacaktır. Bu seminerlere denizde çalışan arkadaşlarımız da mutlaka ve mutlaka katılmalıdırlar. Toplanan katılım ücretleri de denizcilik eğitim fonu diye bir fonda (yasalar izin veriyorsa) toplanır. Bu tip eğitimleri veren yerler Avrupa'da ve genellikle İngiltere'de biliyorsunuz. Açın nete girin bakın. Bir haftalık, hatta 3 günlük bir kursun ücreti ne kadar? Artı uçak, otel, yemek içmek. Ortalama 3–4 bin sterlinden aşağı çıkmayacaktır maliyeti. 

Bu seminerlere denizde çalışan arkadaşlarımız da fırsatları oldukça mutlaka ve mutlaka katılmalıdırlar.
 
Kim mi yapacak bu eğitim seferberliğini? Yer göstersem, işaret etsem ya düzenin adamı olurum ya okulcu, ya da DTO’ ya akıl vermiş oluruz. İyisi mi bu çalışmaları ancak tüzel kurumlar yapar deyip susayım. Ama kim yaparsa yapsın, işin başından sonuna kadar elimden gelen yardımı bila ücret yaparım. Yardım etmek isteyen onlarca arkadaşımız, ağabeyimiz, hocalarımız da olacaktır. Hiç şüphem yok.

Son olarak Tankerlerin  The International Convention on Civil Liability for Oil Pollution Damage, 1992 (CLC) kurallarına göre şart koşulan 2000 tondan fazla petrol ürünü taşıyan tankerlerin sigortalarının olduğunu belgeleyen blue card larla ile ilgili bir şey söylemek istiyorum; İstanbul Liman Başkanlığı CLC sertifikası vermek için Türk bayraklı gemilerin blue cardlarının orijinalini istemekte biliyorsunuz. Bunu sanırım sahte blue cardların gönderilmesini önlemek için yapmaktadırlar. Bu neden anlaşılır olmakla birlikte çok büyük zaman kaybına ve gerginliklere yol açmaktadır. Benim naçizane tavsiyem İstanbul Liman Başkanlığı görevli personel ya da personellerini Londra'ya yollayabilir ve bu konulardaki çalışmaları yakından personeline izletebilir. Daha sonra da P&I kulüpleri ve P&I sigortacıları ile anlaşma yapıp bu kurumlardan blue cardların direk kendilerine gönderilmesini isteyebilir. Böylece zaman ve emek tasarrufu sağlanır. Bu Tanker armatörlerine verilecek büyük bir hizmet olacaktır. Bu yazının sahibi bu konuda yardımcı olmaya hazırdır.
 
Sevgiler herkese...