Seyrine doyulmayan sihir: Boğaz takaları

Boğaz'ın takalarında geçen birkaç saatlik deneyim bir sihre tanık olmaya benziyor. İstanbul ile bir olup tüm hünerlerini sergileyen takalara ve reislerine hayran kalmamak elde değil.

 “Gün doğumunda denize çıkacaksan doğru Sarayburnu’na, gün batımındaysa Haliç’e…” Ömrü denizde geçen Mustafa Kaptan’ın tavsiyesi dikkate almaya değer. Bu, Amerikalıların deyimiyle “Hayatta bir kere yaşanacak deneyim” değil. Bir kere ‘Boğaz’ın Takası’na adım atanın geri geleceği garanti.

Seyrine doyulmayan sihir: Boğaz takaları

Boğaz eski dünyayı, Asya ile Avrupa ’yı birleştiriyorsa, Haliç de Tarihi Yarımada ile Pera’yı tam burada birleştiriyor. Karaköy’den start alıp, Eyüp’e doğru hareket ettikçe tarih kokan binalar seyahatinize eşlik ediyor. ‘Nurcanes’ Karaköy’de balık pazarının bittiği noktada demirleyen takalardan biri. Turuncu-beyaz rengiyle dikkat çekiyor. ‘Nurcanes’ adını, Ayşenur, Canan ve Esra kardeşlerden alıyor. Tekneye kızlarının ismini veren kaptan 55 yaşındaki Mustafa Mutlu. Acentelerin büyük gemilerinde kaptanlık yapmış. Emekli olunca da hayatı boyunca hayalini kurduğu şirin bir taka edinmiş.

' İSTANBUL 'DA KARADA YAŞANIR MI YA?'

Mustafa Kaptan, gece müşterisi olursa 3’e kadar çalışıyor. Sevgilisine evlilik teklifi edenler, sarhoşlar, sanatçılar, balık tutanlar… Her tip insanla tanışıyor. “İşini seviyor musun” diye soruyorum. “Bu deniz olmasa ben bu şehirde oturmam ki. Valla bir gün durmam. İstanbul’da karada yaşanır mı ya?” cevabını veriyor. Kaptanın kırmızı çizgisi balık alışverişi… Denizden taze çıkmış balıkları gözünüze kestirirken size mutlaka eşlik ediyor. Seyahatin ilk 10 dakikası ‘sihirbaz’ın vaat ettiği bölüm. İstanbul, sizi tüm güzellikleriyle tanıştırmaya yemin ediyor. İkinci perde Haliç’te demir attıktan sonra açılıyor. Kaptan bir anda ortadan kayboluyor. Balıkları mısır yağına bulayıp tüpün üstüne yerleştirdiği tavaya bırakıyor. Kimi misafirler coşkuyla kendinden geçerken masa donatılıyor. Bülent Ortaçgil, Jehan Barbur ve Birsen Tezer… Kaptanın favorileri.

SIKIŞANLARA TUVALET YERİNE KOVA

Güneş batınca hafif hafif rüzgâr takaya vurmaya başlıyor. Orhan Veli şiirlerinin İstanbul’u gözlerinizin önünde flulaşıyor. İstanbul, serin yaz gecelerinde başka güzel. Ama siz -ne olur, ne olmaz- yanınıza ince bir kazak almayı unutmayın. Sık karşılaşılan başka bir problem tuvalet… Bu sempatik takalarda tuvalet yok, sıkışanlar için ise kova var! Acil durumlarda karaya yaklaşılıp ihtiyaçlar gideriliyor. Üçüncü perdenin ne olduğunu siz de tahmin ediyorsunuz. Motor tekrar çalıştığında iyot kokusu son kez içeri çekiliyor. Galata Kulesi yukarıdan sizi gözetlemeye başlıyor. Ve kaptan “Geldik” diyor. Mest olmuş şekilde hayata dönüyorsunuz.

İŞTE TAKALAR VE REİSLERİ

Güngör Mutlu, 40: Batıyoruz diye bağırdım, çocuk yüzüğü çıkardı 10 senedir amcamla (Mustafa Mutlu) turist taşıyoruz. Hiç unutmam, yıllar önce Kadıköy’den bir genci aldım. “Ağabey, kız arkadaşıma evlenme teklif edeceğim, bir şaka yapalım” dedi. Kızı aldık, bir süre devam edince, “Batıyoruz, simitlerinizi giyip baş taraftan atlayın” diye bağırdım. Kız bakakaldı. Arkadaş yüzüğü çıkardı, “Benimle evlenir misin?” diye bağırdı (gülüyor).

Metin Demirtaş, 50: Tekneyi geceden sabaha özlüyorum Babam misafirlerini 30 seneden fazla sandallarla taşıdı. Sonra bayrağı bana devretti. Deniz dışında bir tutkum olmadı. Kar ve yağmur şartları dışında her gün denize çıkıyoruz. Sabah kalkar kalkmaz Eminönü’ne gitmek istiyorum. Tekneyi geceden sabaha bile özlüyorum.

Şaban Demirtaş, 76: Mesleğini sevmezsen olmaz Babam, dedem, dedemin dedesi… Hepsi denizciydi. 60 yıldır bu mesleği yapıyorum. Eskilerden tek ben kaldım burada. Denizden kopamadım. Hangi mesleği yaparsan yap, işini seversen zevkli olur. Yoksa başarılı olamazsın.

RADİKAL

Editör: TE Bilişim