'Havada, karada çalışamam'

Bilent Çalğan (isimde tashih yok!),'kaptan köşkünde' önce Murat Belge'li yalı turlarını anlattı, sonra denizsiz bir kentten gelen Kürt çocuğunun kaptanlık seferini...

1986'da ilkokulu bitirdim, 88'de Erzurum'dan İstanbul'a geldim. İlk ne yaptım, önce bir selamün aleyküm... Denizi ilk İstanbul'da gördüm, Haydarpaşa'dan baktım şöyle bir. Bir-iki sene Sarayburnu'nda simit sattım. O zaman gördüm tekneleri zaten. Bir amcaya takıldım, çalışmaya başladım. Zaten çok hevesliydim. Sigortam olsun, ucuz olsun, yeter ki mesleği öğreneyim.

Biz çekirdekten yetişmeyiz, diplomamız yoktur. Ama liman cüzdanı, gemi adamı cüzdanı çıkarırız. Bunun belli süreleri vardır: Sınavları kazana kazana, miço olursunuz, gemici olursunuz, gider... Tabii kaptanlardan bonservis almanız gerekir. Sınavları kazanamazsan bir şey yok. Liman kaptanı olabilmek en az altı seneni alır. Ben 2006'da son dersimi verdim, şu anda sınırlı kaptan yeterliliğim var. Bir derece daha yükseldim demek. Bir dahaki sınav iki sene sonra. Yeni sekiz ders var. İşin içine İngilizce de girecek. O konuda biraz şanssızım, çünkü bende İngilizce yok!

Biz daha çok turistik gezi, yerli gezi, gece turları, nişan, düğün vesair yaparız. Bu aylarda günde iki tur, üç tur... Turizm çok nazik bir şey, hiç belli olmuyor. Hele ki bir bombanın patladığını düşün. Neyse ki, şimdi Paskalya diye turist var biraz. Uzakdoğulular var, Ruslar var, öyle ahım şahım bir Avrupalı yok. İspanyol çok sadece.

Tekne kendimin. Halikarnas adı. Tur-yol'da 16 sene çalıştıktan sonra ayrıldım, bunu aldım. Yakın zamanda bir tane daha aldım, o daha güzel: Rüya 1. İstanbul'un ilk yolcu teknelerinden bunlar; 1965 yapımı. Her sene bakım yapıyoruz, yoksa müsaade etmezler, her şeyi bırak, deniz kabul etmez. Denizin şakası yoktur.

Boğaz'ın ters sularını, akıntılarını, rüzgârlarını bilmen, haşır neşir olman gerekiyor. Bir de direkt kabiliyet meselesi. Ben iyi bildiğim için bana zor gelmez. Ama hiç bilmeyeni uyarmak lazım: Akıntıburnu, Kızkulesi'nin önleri, Kandilli burnu, buralarda öyle gittiğini sanırsın, bakmışsın 1-2 mil açıktasın. Boğaz dışına çıkmadım, bu suda yetiştim. Bilirim yani.

Biz müziği öyle sonuna kadar açan teknelerden değiliz. 220'lik tesisatım yok, zaten de ne gerek var. Anadolu'dan gelenler falan olduğu için, ben kendim rehberlik yaparım. Çok şükür başıma tek bir kaza gelmedi. Birden sis çökebilir, ama radarlarımız mevcut. Sis çok olduğunda da çalışmam zaten. Sis, tipi, bunlar ayrı bir şey. Kesinlikle kendimi riske atmam.

Denizde olmak iyi bir şey tabii, amal yanındaki çalışan seni anlamıyorsa, yine stresli iş. Bizi en çok zorlayan, transit geçen yollu gemiler. 10 milin üzerinde seyretmemeleri gerekiyor, ama çok kural ihlali yapıyorlar. Sandal mı var, ne var hiç bakmıyor, dalgalarını düşünmüyor. Balıkçı var, ufak yat var, yemek var, tabak  var, çanak var... Ama mesela karada çalışmak istemezdim, taksicilik; falan hayatta yapamam. Havada, karada çalışamam yani. Buralarda çalışan bütün tekneleri tanırım, mesela-bak şunu tanıyorum, şu soldakini de... Geçerken selamlaşırız, ama öyle taksiciler gibi yanaşma, atışma gibi olaylar olmaz. Nasıl yapacaksın, denizin şakası olmaz diyorum.

Kaynak: Pınar Türenç/RADİKAL Cumartesi

Editör: TE Bilişim