Denizde her gün ziyafet

7 gün süren yolculuk boyunca her gün 4 bin kişiyi hem de denizin üzerinde mükemmel bir şekilde doyurmak kolay değil. Ancak gemilerde 'kral sofrası' gibi hazırlanan mönüler her gün ayrı bir ziyafet keyfi yaşatıyor.

Turizminin başlangıcı 20. yüzyılın ilk yıllarına kadar gidiyor. Belle epoque adı verilen dönemden başlayarak seçkin ve aristokrat Fransızları Mısır Piramitleri başta olmak üzere antik dünyanın yedi harikası ile tanıştırmak amacıyla icat edilmiş Akdeniz'deki kruvaziyer turizmi... Eskiden Akdeniz'in prensesleri başta Ankara ve Karadeniz olmak üzere Türk gemileri imiş. Türk gemisi limana yanaştı mı o kentin sakinleri iskeleye koşarmış, içinden inecekleri görmeye... Bugünlerde kruvaziyer turizmi hem dünyanın bütün okyanuslarına yayılmış durumda hem de sadece aristokratların değil orta gelir grubu ve biraz üzerindeki Avrupalı ailelere hitap ediyor... Kuşadası, Marmaris, İzmir ve İstanbul limanlarında hemen her gün bir başka dev gemiyi görmek olası... İstanbul'da kaldıkları sınırlı saatler içinde Tbpkapı Sarayı'ndan Dolmabahçe'ye, Kapalıçarşf dan modern çarşılara kadar her yeri görmeye çalışan ve para harcayan gemi yolcuları için eskiden 'milyonerler geldi' diye başlıklar atılırdı... Ama şimdiki gemilerde adam başı 500 Euro'ya bir hafta gezebilmek mümkün. Çünkü artık her seferinde iki-üç bin yolcu taşıyorlar. Ama siz ille de "lüksü tercih ederim" derseniz bir haftalık seyahatin bedeli 2 bin 500 Euro'ya kadar çıkabiliyor. Ülkemiz limanlarına yanaşan gemilerin en büyüklerinden biri de Arkas ortaklığı ile her salı İzmir'e, her çarşamba istanbul'a gelen dünyanın ikinci büyük gemisi olan MSC Orchestra... İzmir Ticaret Odası Başkanı Ekrem Demirtaş'ın kentin kruvaziyer turizmden aldığı payı artırabilmek amacıyla gemi yolcularının ayakbastı ücreti de denilen liman vergilerini ödemeyi taahhüt etmesiyle İzmir yeniden bu gemiler için merkez oldu.

KRAL SOFRASI

Şimdi gelelim bizi ilgilendiren soruya... 4 bin kişiyi her gün hem de denizin üzerinde mükemmel şekilde doyurmak kolay mı? Kruvaziyer turizm icat edildiğinden beri gemilerde sunulan mönülerin 'kral sofrası' şeklinde düzenlenmesi bir gelenek haline gelmiş. 7 gün süren yolculuk boyunca açık büfe olarak düzenlenen kahvaltı ve öğle yemeklerinden sonra akşam yemeği mutlaka servis restoranlarında sunuluyor, öğle yemeğinde açık büfeye 'takılmak' istemeyenler için servis restoranlarının biri açık tutuluyor.

Kendilerini eski kruvaziyer gemilerinde hissetmek isteyenlere açık büfeler iyi gelmiyor tabii ki... Mönüde dünya mutfaklarından M   seçmeler yer alıyor. İtalyan m   mutfağının ezici üstünlüğü var elbette; her öğlen ve akşam mutlaka bir makarna çeşidi ve özel içerikli bir risotto tercihe bırakılıyor. Ana yemeklerde ise kırmızı et, tavşan, ördek, tavuk, deniz ürünleri tercihi size kalmış. Uzakdoğulular yabancılık hissetmesinler diye gemide bir Çin lokantası yer alıyor. Her yerde, denizin üzerinde bile ülkelerini yaşamak isteyen Türkler için ise her akşam yoğurtlu soslu döner döndürülüyor. Gemideki onlarca kafeteryanın bazılarında da Türk kahvesi' servisi yapılıyor.

MÜKEMMEL HİZMET

Geminin şarap kavında Fransa ve İtalya’nın ünlenmiş şarapları var. Fiyatları da 30 ila bin 500 Euro arasında değişiyor. Her akşam bir ziyafete dönüştürülen yemeklere şortla ya da spor giysilerle gelmek isteyenlere izin verilmiyor, ceket tercih nedeni... İki akşam yemeği kaptanın yolcular onuruna verdiği galalar olduğu için yine eski gelenekler gereği erkeklerin koyu renk elbise, kravat ya da papyon, kadınların da şık gece kıyafetleri tercih etmeleri gerekiyor. Kaptanın gala yemeklerinin birinde mutlaka ıstakoz sunuluyor. Orchestra gemisinin dünyaca ünlü 69 yaşındaki şefi Carlo Ghidoni ve Yiyecek İçecek Müdürü Francesco Rizzo ile konuştuk. Gemideki Türk personel arasında yer alan Canan Koray da MSC Orchestra'da keyifli bir tatil yaparken farklı mutfakların lezzetlerini tatma imkanı bulabilirsiniz.

bize gemiyi gezdirdi. 11er gün 4 bin kişiyi doyurabilmek ve düzenli servis sağlayabilmek için yaklaşık 450 kişi çalışıyor. Bunlann 190 tanesi garson... Gemi personeli 45 değişik ülkeden, garsonların çoğu Endonezyalı, aralarında bir-iki Türk de var. Geminin devasa fırınında her gün her zevke uygun, çeşitli ekmekler pişiriliyor. Uğranan limanlardan et ve taze meyve-sebze alınıyor. Gıda güvenliği sertifikası alınmış. Yiyecekler ön kontrolden geçirilip beğenilmeyenler geri gönderiliyor. Sorumlusu sadece Venedik'teki gıda kontrol işleminin 8 saat sürdüğünü söyledi... Şef Ghidoni'ye gemide tüketilen yiyecekleri sordum, tek tek sıralayınca aklım karıştı. Gemide en çok yenilen yiyecek taze meyve, bir haftalık seyahat sırasında 24 ton meyve harcanıyormuş. Her gün ortalama 10 bin yumurta kullanılırken bir haftada tam 9 ton patates yeniliyormuş. Liste böyle uzayıp gidiyor... Dile kolay, bu kadar malzemeyi yemek haline dönüştürüp, 7 günde hepsi de birbirinden lezzetli mönülerle sunmak. Yemeklerin sunumu da çok şık, garsonlar seyahat öncesinde eğitimden geçiriliyorlarmış ve her daim şık, zarif ve güler yüzlüler. Yolcuların kendilerini Paris veya Milano'nun seçkin restoranlarında hissedebilmesi için her türlü ayrıntı düşünülmüş.

Kaynak: AKŞAM Gazetesi

Editör: TE Bilişim