Hasan Pulur- Olaylar ve İnsanlar

Abdülhamit’in donanması...

6 Mayıs Çarşamba 2009

KİM derdi ki, Padişah Abdülhamit’in marangozluk merakı, cumhuriyetin 83. yılında iki yazara konu olacaktır.
Konu, tarihçi Prof. İlber Ortaylı’nın “Abdülhamit’in ince marangozluğunu, oymacılığını” anlatmasıyla açıldı, maliyeci politikacı ve yazar Cahit Kayra ince bir hicivle cevap verdi:
“İyi ama, Abdülhamit tahta oyarken, Osmanlı donanması, limanda çürüğe çıkmış yatıyordu, Yunan korkusundan Boğaz’ın dışına çıkamıyordu.”
* * *
ALPAY Kabaçalı’nın “Abdülhamit” kitabını karıştırdık, aradığımızı bulduk. (x)
Doğan Avcıoğlu Abdülhamit’i şöyle tanımlıyordu:
“Abdülhamit, iç politikasında, yabancı sermayenin sömürgelerde yürüttüğü rüşvet politikasını az çok başarıyla uygulamıştır. Hatta rüşvet politikasını, jurnalciliği kârlı bir faaliyet haline sokarak geliştirmiştir. İsyan bayrağını açıp Avrupa’ya kaçan Jön Türkleri dahi teker teker yola getirmek için paralar harcamış ve dış ülkelerde parasızlıktan bunalan bazı jön Türkleri satın almıştır. Aşiret reislerine paşalıklar dağıtmış, Arap ulemasını, şeyhleri etrafına toplamış, onlara hususi maaşlar bağlamıştır. Hatta rütbeler ve nişanlar bağışlanıp Anadolu’daki aşiret reisleri Saray’a bendedilirken, Abdülhamit, onların çocukları için de İstanbul’da bir ‘Aşiret Mektebi’ açmıştır. Bugünkü Kabataş Lisesi, bu amaçla bir aşiret mektebi olarak kurulmuştur.
Abdülhamit, çevresindeki hırsızlardan, rüşvetlerden, imtiyaz satışlarından tamamen haberdardır. Kurduğu mükemmel jurnal sistemi, ona her şeyden haberdar olma olanağı sağlamıştır. Bununla birlikte, Abdülhamit, bir hükümet etme metodu olarak, hırsızlık ve rüşveti, müsamahayla karşılamış ve hatta teşvik etmiştir. Hırsızlık ve rüşvet yoluyla paşalar ve beyleri kendine bağlayacağına inanmıştır. Buna ‘çaldır ve kazan’ politikası diyebiliriz.”(xx)
* * *
NE benzerlik değil mi?
Çaldır ve kazan!
Bugün de “Yapsın da çalsın!” kılıfı hırsızlara üniforma gibi giydirilmiyor mu?
Abdülhamit, bunları bilmez mi?
Hiç bilmez olur mu?
Sanki şimdi bilinmiyor mu?
Abdülhamit, ahlaksızlıklarıyla alay edebilmek için nazırların, yani bakanların yolsuzluk yapmalarını beklermiş...
Mesela Bahriye Nazırı’nın hırsızlıklarından sık sık söz edermiş, fakat nazırı da hiç yerinden oynatmazmış...
Çünkü, Bahriye Nazırı, Padişah’a karşı bir ayaklanmaya katılmaması için, donanmayı Haliç’te o durumda tutarmış...
Bir gün, Abdülhamit’e bir hokkabazın marifetlerini anlatmışlar, adam çatal yutuyormuş...
Padişah hokkabazın marifetlerini pek önemsememiş, “O da bir şey mi?” dercesine, Bahriye Nazırı’nı anlatmış:
“Bizim Bahriye Nazırı hiçbir rahatsızlık duymadan muazzam savaş gemilerini yutuyor!”
Abdülhamit işini sağlama almış, herkesin marifetlerini tespit etmiş, kendisi de tahta oyarak sanatının tadını çıkarmış...
* * *
ŞİMDİ ne padişah var, ne nazır var; lakin çok şey isim değiştirerek hayatımızın içinde var, değil mi?
Kaba tabirle, hamam aynı hamam, taslar da aynı, bir değişen tellaklar!
Onların da mevki, makam ve rütbeleri değişse de...
Neyzen Tevfik der ki:
“Türkü yine o türkü sazlarda el değişti
Yumruk yine o yumruk, bir varsa el değişti.”
———————
(x) Alpay Kabaçalı (Denizbank Yayınları)
(xx) Türkiye’nin Düzeni (Doğan Avcıoğlu)

Editör: TE Bilişim