Zülfü Livaneli’nin son kitabı Serenad 2011’in Mart ayında çıktı. İlk baskısı 170 bin adetlik bir rekorla okuyucusuna ulaştı. Tamamı, “acaba bir sonraki sayfada ne var” merakıyla okunan 481 sayfalık kitap için en özlü değerlendirme Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk kültür bakanı, Talât Halman tarafından yapılmış.

Serenad’ın ana gövdesinde “Struma Faciası” yer alıyor. 2. Dünya Savası sırasında Romanya’nın Köstence limanından aldığı 669 Yahudi yolcusunu Filistin’e götürmek üzere Karadeniz’e açılan Struma adlı gemi motorları arızalandığı için, bir süre İstanbul’da Sarayburnu’nda bekletiliyor. Kimsenin inmesine izin verilmiyor. Arızalı gemi römorkörle çekilerek Karadeniz’e sürükleniyor, Şile açıklarında da kaderine bırakılıyor. Struma orada batırılıyor.

Zülfü Livaneli bu tarihi acının ortasına yerleştirdiği büyük bir aşk hikâyesi nefes kesen bir heyecanla anlatırken, bir yandan da yakın tarih içinde gizlenmiş pek çok dramı kahramanlarının üzerinden aktarıyor.

Mavi Alay Dramı

Mavi Alay da bunlardan biri… 2. Dünya Savaşı sırasında Kırım Türklerinin oluşturduğu Mavi Alay, Türkiye Hükümeti’nin yönlendirmesiyle işgalci Almanların saflarına katılarak Sovyet Kızıl Ordusu’na karşı savaşıyorlar. Türkiye’deki Alman hayranlığı, “tarafsızlığını” koruyarak Sovyetlerin sonunun geldiğine inanıyorlar. Hitler’e küçük bir dayanışma gösterisiyle Kırım Türklerinin sonunu hazırlayan bir operasyona girişiyorlar.

Kızıl Ordu, Almanları yenince Mavi Alay da onlarla birlikte Avrupa içlerine doğru kaçıyor. Avusturya’da bir süre barınabiliyor. Sonra İngiliz ordusunun esiri olup Londra’ya götürülüyorlar. 1945 yılında İngilizler Mavi Alay’ı (ki, içlerinde sadece askerler yok, onların eşleri, çocukları da bulunuyor) Sovyetlere teslim etmeye karar veriyorlar. Hepsini bir trene koyup, vagonlarını da tahtalarla çakarak yola çıkartıyorlar. Mavi Alay’ı ölüme götüren tren Türkiye’den geçip Türk Sovyet sınarındaki Kızılçakçak Baraj Gölünün kıyısına geliyor. Burada trenden atlayan 2000 Kırım Türkü intihar ediyor. Trenden kendilerini atamayanları da sınırın öte yanındaki Sovyet Ordusu kurşuna diziyor.

Mavi Alay dramı Serenad romanındaki yan hikâyelerden sadece biri…

Osman Nuri karayel'in anılarında "Struma"

Osman Nuri Karayel’in aklında kalan “unutulmaz anılar” bölümünde İkinci Dünya Savaşı yıllarının acı olaylarından biri olan Struma Gemisi’nin batışı-batırılışı da bulunuyor.
 
Struma Gemisi 12 Aralık 1941’de Romanya’nın Köstence limanından 779 yolcu ve 10 mürettebatla hareket etti. Almanlardan kaçan Yahudileri Filistin’e götürecekti. Ancak gemi Karadeniz’de arızalandı, motorları durdu. Türk çatanaları tarafından Sarayburnu’na çekildi. Gemiden sadece bir ailenin inişine izin verildi. Bunu da işadamı Vehbi Koç’un sağladığı biliniyor. Bir ailenin kurtarılması “Türklerin insanlık tarihine” altın harflerle yazıldı! Almanlar bastırıyorlardı “gemide sıtma var, kimseyi indirmeyin” diye…İngilizler de gemidekilere Filistin’e giriş vizesi vermiyorlardı. Sonunda Struma motorları çalışmadığı için Türk çatanalarla çekilerek, 23 Şubat 1942 pazartesi günü  Karadeniz’e götürüldü ve öylece bırakıldı. Ertesi gün büyük bir patlama ile birlikte sulara gömüldü. Bunu bir Sovyet denizaltısının yaptığı 1960 yılında belgelere dayanılarak açıklandı.
 
Peki, bu facia sırasında Struma tek başına mıydı?
 
Talihsiz Yahudi mültecileri izleyen gözler arasında bir Türk denizaltısı ve bir grup Türk denizaltıcı da bulunuyordu. Osman Nuri Karayel, o ekibin içinde yer alan tarihi şahsiyetlerden biri olarak hayatta kalan son tanık olma özelliğini taşıyor. Struma gemisinin Karadeniz’e çekilişi ve kaba dalgalı denizde kaderiyle baş başa bırakılmasını sadece “izlemekle” görevlendirilmişlerdi. Talihsiz geminin zavallı yolcuları içinde hiç filika bulunmayan gemiden kurtulamadılar.
 
Osman Nuri Karayel, bu acı olayı yıllar boyu ailesi içinde sayısız defalar anlatmıştı. Artık hatırlamak bile istemiyordu. Kendisine kalsa, denizaltısıyla su yüzüne çıkıp Karadeniz’de çırpınan insanları birer ikişer toplayabilirdi. Ama o bir astsubaydı. Geminin subayları, komutanı vardı. Daha önemlisiyse dönemin hükümetinin verilmiş bir kararı bulunuyordu. Türkiye kendisini 2.Dünya Savaşının içine sürükleyebilecek bütün yardım, destek, izin, görmezden gelme,  gibi eylemlerden uzak duracaktı! Bu yüzden de Struma Faciası’nı sadece seyretti. Bu insanlık ayıbını seyreden Türkiye’nin “tarafsız gözleri”nden biri olarak Osman Nuri Karayel, çaresizliğin ne demek olduğunu öğrenmişti, bu acı olayla birlikte…

 

Editör: TE Bilişim