1435 yılında Kuzey Umman’da doğan ve denizci bir aile’den gelen Ahmed b. Macid’in ise Vasco Da Gama’nın yola çıktığı bu dönmede adı sıkça anılıyor ve denizcilikteki şöhreti gittikçe yayılıyordu.

Umman, Arabistan yarım adasının güney doğusunda yer alan uzun bir kıyı ülkesidir. Umman halkının denizcilik konusundaki geçmişi ise çok öncelere dayanır. Nitekim Ummanlılar, ilk denizci uluslardan biri olarak bilinir.

Mezopotamya uygarlığının ilk halklarından olan, Dicle ile Fırat’ın birleşim noktasında yaşayan Sümerler tarafından da tanınan Ummanlılar,“Magan” ismi ile anılıyorlardı.Bilindiği kadarıyla insanlığın ilk deniz yolculukları da  Sümerliler tarafından  yapılmış ve  denizle olan ilişkinin ilk sayfaları açılmıştı.Çünkü bu bölgedeki insanlar sadece kıyılara yakın yerlerde balık, inci ve sünger avcılığı yapmıyor, bilinmeyen uzaklara doğru da açılıyorlardı.Bu yolculukları ise önceleri hem ticaret hem de merak için atılmış adımlar olsa da zamanla bu adımlar yeni kültürleri de beraberinde getirecekti.

İlk uzun deniz yolculuğu tespit edilebildiği kadarıyla 4000 yıl önce gerçekleşmişti. Zira Sümer ve Akadlar’ın pişmiş kil tabletlerinde, Dilmun, Magan ve Melukka ile deniz ticareti yaptıkları yazılıdır. Dilmun, bugün Bahreyn, Melukka ise İndus Vadisi’nin kıyısında yer olan bölgelerdir. Magan ise bu ikisi arasında yer alan Umman’dır. Bu eski yazılarda Magan’a sık sık atıflar yapılması da dikkat çekici noktalardandır.

Arap yarımadası’nın okyanuslara açılan kıyısında yaşayan Umman  halkının denizci olması aslında doğal bir durumdu. Ummanlılar hem Hint Okyanusu’na hem de Afrika’ya açılan büyük denizlerin ortasında yer almaktaydı. Denizle olan sık münasebetleri sebebiyle bu büyük okyanusa, uçsuz bucaksız denizlere açılmış, ticaret yapmış, bu bölgelerde yaşayan insanlarla temaslar kurmuş bunun yanı sıra denizcilik alanında kendilerini geliştirmişlerdi. Umman’ın denizcilik tarihi her ne kadar çok bilinmese de Sinbad’ın ünlü Kanton yolculuğuna Umman’ın bir limanı olan Sohor’dan başladığı söylenmektedir. Ayrıca hiç çivi kullanmadan  inşa edilmiş olan tekneleri, Çin’e pusulasız olarak gitmiş olmaları, Basra Körfezi bölgesinden Amerika’ya kendi gemisi ile ilk elçisini gönderen ülke olması   (el-Hac Ahmed bin Na’aman El Ka’abi),Portekizli Vasco Da Gama’nın Umut Burnu’nu aşmasını sağlamaları, Umman’ın önemli bir denizcilik geçmişine sahip olduğunu gözler önüne seren birkaç örnektir.

Umman, Doğu Afrika’yı Basra Körfezi ve Hindistan’a, Güney Asya’yı Akdeniz’e bağlayan deniz yollarının uğrak yeriydi. Bunun farkında olan Ummanlılar, denize dayalı yaşama denizciler, tüccarlar,gemi inşaatçıları vererek katkıda bulundular.Böylece ticaret ve kültürel adımların ortasında yer aldılar. Sanki çöldeymiş gibi yıldızlar yardımı ile yollarını bularak  Çin’e kadar ulaşmışlar, onlardan mıknatıslı pusulayı öğrenerek diğer bölgelere aktaran insanlar olmuşlardı. Ellerinde Rahmani adı verilen ve göğe, rüzgarlara, kıyılara, kayalara v.b. doğal özelliklere dair bilgiler  içeren katalogları bulunurdu.Denizcilik ve ticaret için kendilerine gereken Matematik, takvim  ve gök bilimlerini ticaret vesilesi ile temas içersinde oldukları Mezopotamya uygarlıklarından, Mısırlılardan, Fenikelilerden, Romalılardan, Çinlilerden, Doğu Afrikalılardan ve Osmanlılardan öğreniyorlar ve bunları geliştiriyorlar, bu bilgilerini  başka bölgelere aktarıyorlardı.

Portekizlilerin gelmesi ise bu bölgelerde yeni bir dönem başlatacaktı. Osmanlı İmparatorluğu’nun üç anakaraya ve Doğu-Batı ticaretinin geleneksel noktalarına hakim olması, Batı Avrupa’nın Portekizliler gibi denizci uluslarını yeni ticaret yolları bulmaya sevk edecekti. Bulunacak yeni yol Osmanlıların,  Arapların ve Perslerin önemlerini azaltacak nitelikte olmalı ve kendilerinin hakim oldukları ve ellerindeki para bolluğunu sağlayacak, dışa satımlarını daha kolay ve ucuza mal edebilecekleri Avrupa’da köşeye sıkışmış ve her taraftan kuşatılmışlıklarını ortadan kaldıracak niteliklerde olmalıydı. Afrika kıtasında  keşfedilebilecek olan bu yeni ticaret yolu sayesinde Basra körfezi ve Kızıldeniz eski önemini yitirecek Portekizliler daha ucuz bir ticaret ağı kullanabileceklerdi.

İşte bu amaçlarla Portekizli Vasco Da Gama, doğu Afrika kıyılarında göründü ve Vasco da Gama uzun bir yolculuğa başladı.Bu tarihlerde yani 1497-1498  yıllarında Umman, Batı Hint Okyanusu denizyollarının egemen devleti konumundaydı. Aynı suların doğusunda ise Çin ve Endonezyalı denizciler ve tüccarlar ağır basıyordu.

1435 yılında Kuzey Umman’da doğan ve denizci bir aile’den gelen Ahmed b. Macid’in ise Vasco Da Gama’nın yola çıktığı bu dönmede adı sıkça anılıyor ve denizcilikteki şöhreti gittikçe yayılıyordu. “Kitabü’l-Fevaid fi Usuli’l Bahr Ve’l Kavaid” ( “Denizciliğin yöntem ve kuralları üzerine” ) adlı eserin de (1489) sahibi olan Şehabeddin Ahmet  Ahmed bin Macid  bu eserini, elli  yıllık deniz denicilik deneyimin neticesinde kaleme aldığını belirtmekte ve buradan onun çok küçük yaşlarda denizcilikle ilgilendiği anlaşılmaktadır. Denizcilik alanında yaklaşık kırk adet  başka kitabı da  bulunmasına rağmen en meşhuru ve bilineni bu kitaptı. Kendisinde öncekilerin bıraktıkları bilgi ve deneyim birikimine bazı eklemekler yaparak eserler kaleme alıyordu Ahmet b. Macit. Hatta Türkçe eserler kaleme alan Seydi Ali Resin’in, “el-Mubid” aldı eserinde (1553) Ahmet b. Macit’ten yararlandığı anlaşılmaktadır. Ahmet b. Macid’in kitabı; deniz yolları, hava koşulları, mevsimler, gök bilim ve kıyı coğrafyası gibi konuları ihtiva eden on iki ana başlıktan oluşuyordu. Onun bu kitabı, Hint Okyanusu’nun çevresinde üç yüzyıl daha kullanılmıştır.

Ahmet b. Macid, Vasco da Gama’ya Ümit Burnu’nu göstermişti

Avrupalılar Umut Burnu’nu dolaşarak Hint okyanusuna girmek istedikleri sırada deniz tarihi de kritik bir dönemi yaşayacaktı. Kıyıları dolaşarak ilerleyen Avrupalılar, şöhreti çok yaygın olan Ahmed b. Macid’in ismini sıkça duyar olmuşlardı. Vasco Da Gama, Umut Burnu’nu döndükten sonra Malandi’ye vardığında Hint okyanusu’na açılabilmek için güvenilir bir kılavuz kaptana ihtiyaç duymuştu ve bunun arayışındaydı. Ahmed b. Macid’de o sırada Malandi’de bulunmaktaydı. Portekizliler bir kılavuz kaptan aradıklarını söylediklerinde hep o gösteriliyordu. Zaten Ahmed b. Macid onları denizcilik bilgisi ve deneyimi ile hayli etkilemişti. Kendisine kılavuz kaptanlık teklifi yapıldığında Ahmed b. Macid, Avrupalılarla böyle bir teması ilginç bulmuş ve önerilerini geri çevirmemişti. Zira bu sırada birkaç yıl sonra başlayacak olan Portekiz zulmüne dair hiçbir şey ortada yoktu. Somali’den Malabari kıyısına gidecek olan en kısa ve tehlikesi en az olan yolu onun bildiği de kesindi. Vasco Da Gama’nın  ve gemilerinin Hint Okyanusu’nu geçerek hedefine ulaşmasını sağlayan Ahmed b. Macid’di . Yalnız kısa yolu değil, akıntıları, kasırga zamanını, yön saptama yollarını da en iyi bilen o idi  Vasco Da Gama değildi. Eğer Portekiz gemilerinin yönetimi ve kılavuzluğunu o devralmasaydı belki de denizcilik tarihi çok daha farklı bir hal alacaktı. Ahmed b. Macid Portekizlilerin askeri üstünlük yarışına girdikleri sırada ise öldü.

Vasco Da Gama’dan sonra ise Portekizliler artık sömürgeciliğe yöneleceklerdi. Birkaç yıl içersinde Alfonso De Aluquerque (1507-1511) bu bölgede amiralliğe atandı. Görevinin ilk yıllarından itibaren  Umman kıyılarındaki balıkçı teknelerine saldırarak onları yaktı daha sonra bu bölgedeki farklı alanlara yönelerek saldırılarda bulundu ve yağmalamalara başladı. Uğradığı her yerde gereksiz kan döküyor çapulculuk yapıyordu, bu sayede Hindistan’ın stratejik limanlarını, Basra körfezi ticaretini zorla ele geçirmişti. Portekizlilerin Umman ve Basra Körfezindeki zalimlikleri hat safhalara ulaşmıştı. Her ne kadar bunu devamlı olarak sürdüremeseler de kendilerinden sonrakilere kötü örneklik teşkil etmişler ve Portekizlilerden devralınan bu zalimlikler devam ettirilmiştir.

Özellikle Müslümanlara karşı çok acımasız olan Portekizlilerin bu zalimlikleri İspanya’dan geliyordu denilebilir.Nitekim onlar her ne kadar Yahudileri de öldürmüş olsalar da 1496 yılında onları ülkelerinden kovmuşlardı. Ancak Müslümanlara karşı olan zulümleri kırk yıl daha devam etmiş, engizisyon mahkemeleri kurarak onları öldürmeyi sürdürmüşlerdi. Umman bölgesinde amiral olarak atanan Alfonso De Aluquerque de Müslüman düşmanlığını burada devam ettiriyordu. Hac mevsiminde Mekke’ye giden hacı adaylarının gemilerini batırıyor veya onlara ağır işkenceler yapıyordu. Portekiz kralı I.Emmanuel’e yazdığı mektupta Kabe’yi basıp İslam peygamberinin sandukasını çalmayı ve ardından Osmanlı İmparatorluğu’na  savaş açmayı öneriyordu. Ancak bu tasarısı kabul edilmemişti. İkinci bir mektup daha gönderen Aluquerque, Nil Nehri’nin akış yönünü değiştirerek Mısır’ı kurutmayı böylece bu çevreyi ticaret ve kültür merkezi olmaktan çıkararak kendi buldukları yolun kullanılmasını sağlamayı amaçlayan planını anlatıyordu.Bu tasarısına göre Nil Nehri’nin sularını kanallar açarak  Afrika hörgücüne yöneltmeyi istese de bunu gerçekleştirememişti.Ancak yapılan sonraki keşiflerde onun Nil Nehri’nin kaynaklarına yönelik doğru tahminlerinin bulunduğu da anlaşılmıştır.

Portekizlilerin bu bölgelerde hakim olması Osmanlıyı Arapları, Persleri rahatsız ettiği kadar dönemin yeni sömürgecileri olan İngilizleri ve Hollandalıları da rahatsız ediyordu ve onları bu bölgeden çıkarmak üzere çalışmalar yapılmasına yöneltiyordu. Umman’ın önemli kıyılarından olan Maskat’tan, Portekizliler Piri Reis ve Ali Reis’in de büyük çabalarıyla uzaklaştırılmıştı. Ancak diğer bölgelerde ise durum biraz karışıktı. Zira Avrupalı devletler Portekizlileri çıkarmak için geldiklerini söyleyerek bu bölgelere giriyor ve yavaş yavaş kendi kolonilerini kuruyorlardı. Portekizliler onlar için bir bahane haline gelmişti. Hatta İngilizler, bu bahane ile Çin’e dahi girmişler, Hindistan’ı ele geçirmişler ve burayı bir İngiliz Gölü haline getirmişlerdi.

Bu olaylar  Vasco Da Gama’nın sadece  kıyıları gezerek Umut Burnu’na kadar gelmesi ile başlamamıştı. Zira o, hiç bilmediği Hint Okyanusu’na açılabilmek için yeterli bilgiye sahip değildi. Ahmed b. Macid’in kılavuzluk yapması ile Vasco Da Gama, Umut Burnu’nu geçebilmişti. Bu bölgelerde yepyeni bir tarihi sürecin başlaması, derebeylik sisteminden yeni kurtulmuş olan, para ve ticaret düşkünü Avrupalıların er ya da geç bu bölgelere gelmesi ise kaçınılmaz bir süreçti.

Editör: TE Bilişim