Limanda Bir Kadın...

Gemi limana gelince, kaptan ille de hep durduğu yerdedurmaz. Kimi zaman yabancı bayraklı bir geminin kaptanı imandan  çıkıp  çarşıyı  gezer.  Oradaki renkler  arasında hem monoton hayatından biraz olsun uzaklaşır hem aile efradına ufak tefek hediyeler alır.

Tıpkı bir turist gibi.

Böyle durumlarda, acentelik yapan kişinin onu ofisine davet ederek, bir şeyler ikram etmesi de usuldendir. Böyle bir ziyaretti işte şimdi yapılan. Selin, sıkılmasın diye Yunan kaptanla sohbet ediyordu. Onların ülkelerinden,  ailelerinden uzakta, bir çocuk gibi çaresiz kaldıklarını düşünürdü. Hatta hafif yollu acırdı da. Zor bir hayattı seçtikleri. Bir denizcinin karada bir hafta kalsa denizi özleyeceğini, çoğu için denizin ailesinden bile önce geldiğini de bilirdi ama gene de onlara acımaktan kendini alamazdı.

Ancak bu kez, Yunanlı kaptan ile sohbet biraz uzamıştı. Normalde bir fincan kahve ya da çaydan sonra izin isteyip kalkması gereken kaptan, oturduğu koltuğa iyice yapışmıştı.

Eh, koskoca adama «Ne zaman kalkarsın? Benim işim gücüm var da.» denemeyeceğine göre, durumu ona başka bir şekilde belli etmek gerekecekti.

Selin sıkılmaya başladığı bu durumdan bir an evvel kurtulabilmek için, konuğu yokmuşçasına telefonlarına, bilgisayarındaki e-posta trafiğine dönmüştü.

Ancak ötekinin pek de halden anladığı, anlayacağı yoktu.

-Ne yaparsınız burada akşamları?

Okuduğu e-postaya dalmış olan Selin yerinden sıçradı.

-Pardon, anlamadım?

Kaptan onun hazırlıksız yakalanıp sıçradığını görünce daha hir keyiflenmişti sanki.

-Akşamları diyorum... Ne yaparsınız?

-Ne mi yaparız?

-Evet. Yani nasıl eğlenirsiniz?

Selin şaşırmıştı.

-Eğlenmek?

Bunu sorarken de «Eğlenmek!» diye düşündü içinden. İşten güçten kafasını kaldırmaya fırsatı olmadığından, bu sözün anlamını unutalı hayli zaman olmuştu.

Yunanlı kaptan dünyayı gezmişti ama rastlantı bu ya, bir Türk limanına ilk kez geliyordu. Anlaşılan Türklerin eğlenme -yöntemlerini pek merak ediyordu. Oysa ha Yunan ha Türk. Hepsi (üç aşağı beş yukarı aynı değil miydi? Ne demeliydi ki şimdi bu adamcağıza.

"Kaptanım ben her sabah 08.30'da hatta bazen daha erken gaatte işimin başında olurum. Sonracığıma o gün Allah ne ver-cdiyse... Akşam iş bitiş saati, normalde 18'dir. Ancak o saatte pek çıkan olmaz. Mutlaka yapacak bir şey, cevaplanacak bir e-posta fialan vardır. Ofis daha sonraki saatlerde terk edilir. Artık bu 19 mu olur, 20 mi, daha mı geç bilinmez; durumuna göre değişir. Yani gün içinde 12 saat çalışırım normal olarak. Fakat biz s,adece geçici olarak ofisi terk etmiş oluruz. Yoksa iş dediğin hiç b'itmez. Bazen o saatten sonra limana inerim. Bazen eve taşıranı işin arta kalanını."

Bunları mı diyecekti? Dese de, adam anlar mıydı acaba?

Anlayabilmeliydi aslında.

*********

Patricia Muradi'nin ikinci kitabı "Limanda bir kadın" Pentagram Yayınları'ndan çıktı.

Yukarıya bir bölümünü aldığımız kitapta Patricia Muradi, erkeklerin egemen olduğu liman ve denizciler dünyasında bir bayan acentenin yaşadıklarını çarpıcı bir dille anlatırken, denizciliğin sosyal yanlarına da ışık tutuyor.

Kitabın kapak fotoğrafı Niko Guido tarafından çekilmiş ödüllü bir fotoğraf.

DenizHaber okurlarına tavsiye ettiğimiz bu kitabı edinmek için:

Pentagram Yayıncılık, Dağıtım Eğitim ve Kültür Hizmetleri Ltd. Şti.

Prof. Celal Öker Sk. No: 1/4

Harbiye/İstanbul

Tel: 0212.348 84 00

 

DenizHaber.Com

 

Editör: TE Bilişim