DENİZİN ÇİÇEKLERİ
   
Fransa’nın İngiltere sahillerine bakan kuzey bölgelerinde deniz kenarına yılın sıcak zamanlarında gitme şansı olanları bembeyaz inciler gibi dizilmiş, denizin çiçekleri karşılar.

Bu bölgenin önemi İS 945 yılında Landévennec Manastırı rahipleri tarafından anlaşılmıştır. Bir sabah yürüyüşü sırasında rahipler denizin gelgit öncesi kıyı şeridinde ışıl ışıl bir şeylerin parladığını görürler. Biraz kurcalayınca bunun büyük kristaller halinde birikmiş olan deniz tuzları olduğunu fark ederler.

Ertesi sabah kürekler ile toplamaya geldiklerinde ise tuzdan eser yoktur. Rahipler birkaç hafta sonra yine aynı şeyle karşılaştıklarında bu kez hazırlıklıdırlar ve çuval çuval tuzu gün boyu manastıra taşırlar. Kısa süre sonra denizin çiçekleri-Guerande Fleur de Sel’ dünyanın en ünlü tuzlarından birisi haline dönüşür.

Tuz tuzdur diye düşünebilirsiniz. Pek öyle değil, son derece parlak ve iri kristalli bu tuz özellikle deniz ürünleri ve salata üzerine piştikten sonra serpildiğinde hem estetik anlamda hem de yemek keyifi anlamında özel bir tat vermektedir. Fransızlar ve pek çok yakın ülkeden bu tuzu bilenler genellikle sevdikleri dostlarına yemek ikram ederken bu tuzu serperler. Denizin çiçekleri yörede asırladır sevginin ve önem vermenin bir ifadesi haline dönüşmüştür.

Tuz her zaman çıkmaz, yılın kalan zamanlarında aynı bölgeden toplanan tuz esmer ve daha tatsız-tuzsuzdur. İyi zamanı bilmek gerekir, doğru yöntemle toplanır, fabrikasyon iş yapılmaz, denizin çiçekleri 1000 küsur yıldır hep aynı geleneksel yöntem kullanılarak özenle ve sabırla toplanır. Acele ederseniz dağılır, tuhaf bir şekilde paketlendikten sonra hep nemlidir ve tuz da kokar mı sorusuna cevap biçiminde denizin ve doğanın saflığının kokusunu barındırır içinde.

Tuzu fabrikalarda da yapmak mümkündür, kayalardan elde etmek de. Bizim memlekette en önemli tuz kaynağı hiç şüphesiz Tuz Gölü. Çevresindeki halk özellikle de Şereflikoçhisar için çok önemli bir gelir kaynağı. Kalitesi son derece yüksek bu tuz asırlardır Anadolu’ya dağıtılıyor.

Ancak son yıllarda çevre tarım alanlarından yeraltı suları yolu ile gelen gübre ve ilaçlar, başta Şereflikoçhisar olmak üzere göl kıyısına sınırı olan pek çok başka ilçe ve kasabanın evsel atıkları hep bu göle dökülüyor. Tuzun rengi oradan her geçtiğimde daha da kararıyor sanki.

Şereflikoçhisar’da gökyüzü akşamüstleri kıpkızıldır. Eskiden gölün beyazı ile gökyüzünün kırmızısı birleşir, aralarda su kuşları uçuşurdu. Göle bakan kekik dolu tepelerde çömelip saatlerce bu manzarayı seyrederdim. Şimdi bir an evvel oradan uzaklaşasım geliyor. Kentte hemen her şey fabrikasyon oldu, olacak.

Tuz baronları fiyatları belirlediği için küçük işletmelerin zaten yaşama şansı yok. Aynı baronlar marketin de sahibi, bankanın da ortağı. Tuz Anadolu’da da kokuyor ama, pek çiçek gibi değil.

Fransızların herhalde pek aklı ve teknolojileri yok ki 1000 yıldır aynı şekilde tuz topluyorlar, onların geleneksel yöntemleri ile topladıkları tuz çiçekleri demet demet dünyaya açılırken bizim tuzumuz kuruyor. Onların tuzu nemli bizim tuzumuz kuru nasıl olsa. Öyle mi?

Editör: TE Bilişim