Akdeniz’in ciğerlerini  istilacı türler öldürüyor

Türk Deniz Araştırmaları Vakfı kurucusu Prof. Dr. Bayram Öztürk tehlikeyi şöyle anlatıyor: “2012’de bu türlerin sayısı 407 idi. Aralık 2018 itibariyle sayı 560’a çıktı. Görürseniz sakın yaklaşmayın, hemen kaçın!” Akdeniz’in’in geleceğini kurtarmak için 21 ülkeden 130 bilim insanı 20 yıl sonra Antalya’da bir araya geldi. Zira tehdit büyük. Evet, belki çapı sadece 5 santimetre. Denizin maviliklerinde sessiz sedasız yaşıyor, çıplak gözle zor görülüyor. Ama bir şekilde, geleceğimizi tehlike altına alıyor.

Uzmanlara göre Akdeniz’in en önemli iki sorunu var: İlki, diğer denizlerden gelen yabancı türler, yani biyoistila. Son altı yılda istilacı türlerin sayısı 407’den 560’a çıktı. Bunların da 65’i balık. Diğer problemse oksijen üreten deniz çayırlarının hızla yok oluşu. Son 50 yılda onların sayısında da yüzde 34’lük bir azalma var. 
Antalya’da bir hafta boyunca düzenlenen ‘Akdeniz Sempozyumu’na Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ev sahipliği yaptı. Organizasyonun başında ise Türk Deniz Araştırmaları Vakfı (TÜDAV) vardı. Sempozyum dört farklı başlık altında sürdü. İlk iki gün ‘istilacı türler’ konuşuldu. 

TÜDAV’ın kurucusu ve İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Bayram Öztürk şeffaf tehlikeyi anlattı. 

Hem mahvediyoruz hem de restore ediyoruz 

Akdeniz’in ciğerlerinin öldüğünü anlatan Öztürk, iklim değişikliğini önlemede çok büyük yere sahip olan deniz çayırlarının hızla tükendiğini belirterek şu açıklamaları yaptı: “Deniz çayırları karbondioksiti tutuyor. Bu nedenle iklim değişikliğini önlüyor. Ormanlardan gelen oksijen bize yetmiyor. Oksijeni planktonlar ve deniz çayırları yapıyor. ‘Akdeniz’de deniz çayırlarını nasıl tekrar restore edebiliriz?’ bunu tartışıyoruz. Dökülen saçı nasıl tekrar ekebileceğimizi konuşuyoruz aslında. İnsanoğlu hem mahvediyor hem de restore etmeye çalışıyor.”
Akdeniz ülkelerinin ilk başlarda ‘turizm yapacağız’ diye tüm sahilleri otellerle doldurduğuna değinen Prof. Öztürk, “Bu şekilde denizi mahvettiler. Şimdilerde de turizmden ayılan bütçelerle Akdeniz’i nasıl kurtaracaklarının çaresini arıyorlar. 

Türkiye’de binlerce tekne var. Balıkçılar var. Yatlar çapa, balıkçılar ağ atıyor. Deniz çayırları bu yolla yok oluyor. Deniz çayırları çok önemli. Özellikle balıklara yaşama ve üreme alanları sağlıyor. Akdeniz’in tekrar sıhhatli hale gelmesi çok önemli.”

Prof. Öztürk, Akdeniz’i tehdit eden en büyük sorunlardan diğerinin istilacı türler olduğunu söylüyor. 2012’de yaptıkları çalışmalarda Türkiye sularındaki istilacı türlerin sayısının 407 olduğunu anlatan Öztürk, Aralık 2018 itibariyle bu sayının 560’a çıktığını hatırlattı: “Bunların içinden 65’i balık. Çok ciddi miktarda da deniz anaları var. Üstelik bunların pek çok türü de zehirli. Türkiye’de ‘yayakarsa.org’ adında bir site hazırladık. Gördüğünüz bir denizanasının fotoğrafını çekip bu siteye yolladıklarında o türün adını ve ne derece zehirli olduğunu söylüyoruz. Görürseniz kaçmayın ama yanına da yaklaşmayın! Aslanbalıkları da neredeyse tüm Akdeniz kıyılarımızı kapladı. Dünyanın en istilacı türlerinden biri. Hızla yayılıyor. Yavru balıkları yiyor. Hem de inanılmaz miktarlarda. Aslanbalıklarının doğal düşmanı ise çok az. Köpekbalıkları ve orfoz. İkisinin de nesli tehlike altında.”
İstilacı türlerin Süveyş Kanalı’ndan geldiğini anlatan Öztürk, şöyle devam etti: “Kanal açıldığında bunlar gelir mi gelmez mi bilmiyorduk. Şimdi geldiler. Özellikle de son 20 yılda.”

En verimli alanlar: Denizaltı dağları

Akdeniz’le ilgili yapılan önemli bir çalışmaya da değinen Öztürk, “İlk kez Türk karasularında bir denizaltı dağı koruma altına alındı. Toplam büyüklüğü 1 milyon hektar. Kuzey Kıbrıs açıklarında da yine bir denizaltı dağı belirlendi ancak henüz koruma altına alınmadı. Buralarla ilgili ileride koruma çalışmaları yapılacak” dedi. 
Denizaltı dağlarının olduğu bölgelerde balıkların üreme-beslenme alanları olduğunu anlatan Öztürk, iklim değişikliğinin etkilerine de değinerek son 50 yılda deniz suyu sıcaklığının 0.8 derece arttığını ifade etti. Bunun etkileri karalarımıza nasıl vuracak, onu da kısa sürede göreceğiz...
Bu türler kontrol edilebilir mi?
Prof.Öztürk tehlikeyi şöyle anlatıyor: “Bilgisayara nasıl virüs bulaşıyorsa bunlar da Akdeniz’in virüsü. Kontrol edilemez noktaya gelmedi henüz. Ama gelmesi yakın. Başa çıkmanın yollarını bulmamız gerekiyor. Bunun için de sorunu iyice anlamamız şart.”

HÜRRİYET

Editör: TE Bilişim