Bir Ülkenin Ulusal Para Değeri İle Ulusal Askeri Donanma Gücü Arasındaki İlinti
 
Son zamanlarda bazı ekonomistler bir ülkenin para biriminin değeri ile askeri donanması , yada eskilerin tabiri ile askeri bahriye gücü arasında bir  korelasyon olduğunu iddia etmeye başlamışlardır.
Bir ülkenin parasal değerinin korunması yada güçlü bir ulusal parayı oluşturan daha da ötesinde bir paranın rezerv ve konvertible para olmasını sağlayan bir çok kriter bulunmaktadır. Ancak günümüzde paranın değeri ile askeri donanma gücü arasında pozitif bir korelasyon(direk yönlü doğrusal ilişki) olduğunu ortaya koyan hiçbir çalışma mevcut değildir.
Bununla birlikte  askeri donanmanın güçlü olması günümüzde aşağıdaki hususlarda önemli katkı sağlamaktadır.
-Dünya ticareti içinde küresel bir oyuncu  ve bu  ticaret içinde  dar bir alana sıkışmamış çapı 10.000 deniz mili ve üstü  olan bir alanda küresel dış ticaretin büyük  bir aktörü olan bir  ülke için bu ticaretin oluşmasında önemli rol oynayan mamul ya da yarı mamul maddelerin deniz yolu ile ithalini, bunlara dayalı nihai tüketici malları yada sermaye mallarının ihracatını engelleyen bir durumun ortadan kaldırılması için güçlü bir donanma daima etkili bir rol oynayacaktır. Bir ülkenin uluslararası ticaret de hakim rol oynamasının ulusal parasının değeri bakımından diğer hususlar ile birlikte önemli rol oynadığı dikkate alındığında bu ticaretin emin bir alanda gerçekleşmesini sağlayan askeri donanmanın   olumlu bir  rolü olması izahtan varestedir. Bu durum PAX ROMANA döneminde Akdeniz de görülmüştür.
Denizlerin güçlü Roma Donanması tarafından korunması Akdeniz Ticareti ve Roma İmparatorluğunun işgal ettiği alanlar arasındaki deniz yolu ile yapılan ticari faaliyetler ve mal ve insan mobilitesinin güveni bakımından çok önemli bir rol oynamıştır. Osmanlı’nın Akdeniz hakimiyeti de daha sonra detayı ile açıklanacağı üzere bu konudaki diğer bir örnektir. Adriyatik ve Karadeniz den gelen hububat ve hayvani gıda ürünlerine bağımlı  olan Osmanlının  bu malların güvenli bir şeklide ISTANBUL ve Anadolu’ya intikali bakımından ticari bahriyeyi koruyan bir donanmaya  sahip olması İmparatorluk içindeki ticari faaliyetlerin ve ticari emtia sevkiyatının aksamaması için önemli bir amil olmuştur.
Bu sadece söz konusu malların İmparatorluk merkezine akışı bakımından değil, hakimiyeti altındaki topraklardan diğer ülkelere ihracatına sınırlama koyduğu malların sevkiyatının önlenmesi ve söz konusu ticari yasakların uygulanması bakımından da askeri bahriye önemli rol oynamıştır. Zaman içinde bu yasak duydukları ihtiyaç nedeni ile  İngiliz siyasetçilerinin Osmanlı kontrolü altındaki bu tarımsal ve hayvansal ürün ambarı olan ülkeler ile yaptıkları gizli ticaret anlaşmaları ile delinmiş Osmanlı belli zafiyetler nedeni ile bunu kontrol edemeyerek, belki de İngiltere’nin zaman içinde dünyanın 1 .ci ekonomisi olmasının yolunu açmıştır.(II Dünya Savaşına Kadar Olan süre bakımından)
Osmanlı bu sevkiyatları önlenebilseydi dünya siyaset  ve ekonomik tarihi bu gün belki farklı şekilde yazılacaktı. Bu nedenle askeri donanma çok önemli bir ehemmiyet arz etmektedir.
Sakız adasından çıkan, çok kıymetli  ve ticareti Osmanlı kontrolünde olan sakız gemilerinin korsanlar tarafından yağmalanmasını önleyen de yine Osmanlı askeri donanması, başka deyişle Mektebi Korsani paşaları ve leventleri   olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu döneminde korsanlar karadaki akıncılara tekabül etmekte olup ,deniz komandosu görevini yerine getirmekteydiler. En önemli üstleri ise Cezayir’di .Bir çok  kaptanı derya ya bu mekteplerde yetişmiş ,yada korsanlıktan devşirilmişlerdir.
Osmanlı korsanlıkla mücadeleyi  ,devşirilmiş ve sisteme bağlanmış korsanlar ve oluşturduğu iyi bir donanma ile kontrol altına almıştır. Donanmayı oluşturanda başlangıçta Bizans’ın dağılan tersane işçileri be mühendisleri olmuştur.
Yine merkantilizm  döneminde (1450-1750 yılları arası Avrupa’da görülen özü ‘’üretimde imalat sektörü ağırlığı,  dış ticaret , himayecilik , milli ekonomik birlik  ve Sömürgeciliğe dayalı İktisadi Akım, başka deyişle monarşik sosyalizm )güçlü bir askeri donanma koloniler ile sömürgeci ülke arasındaki ticaretin korunması bakımından önemli rol oynamıştır.(Ancak aşağıda daha detayı ile açıklanacağı üzere bu dönem de askeri donanma paranın değerinin korunmasından ve hatta ulusun refahının korunmasından çok monarkın ve tüccar grubunun refahını ve çıkarını öncelemiş ve enflasyon ile paranın değerinin korunmaması diğer hususlar meyanında bu amaca hizmet etmiştir.) 
İmparatorluk en az iki kıtaya hükmedebilme ve kontrolü altında tutabilmek demektir. Bu ise ancak güçlü ve askeri ve ticari donanma ile gerçekleşebilecektir.
Ancak askeri donanma gücünün  bu katkısı  doğrudan bir katkı olmayıp paranın değerinin korunması ve gücü ile doğrudan ilintili olan bir başka etmenin bu fonksiyonunu yerine getirmesine katkı mahiyetinde olmuştur. Bu nedenle kavramları karıştırmamak icap etmektedir.
-Uluslararası İlişkiler Disiplini Bakımından da  güçlü bir donanma ile uluslar arası ilişkilerdeki başarı arasında bir korelasyon olduğu, başka deyişle direk yönlü doğrusal bir ilişki olduğu açıktır.
Bu ilişki  bir uluslararası ilişkiler teorisi olan realizm  ile vücut bulmuştur. Realizim , kökleri çok eskiye dayanmakla beraber , I. Dünya savaşı sonrası idealizm ilkelerini gerçekleştirmede başarısız olunması sonucu ortaya çıkmış bir akımdır. Öncüleri Thucyidides ,  Makyavel , Hobbes  gibi düşünürlerdir.
İdealistler idealin yani olması gerekenin peşinden koştuklarından ,gerçekte olanı algılamakta ve dünyayı anlamakta zayıf kalmışlardır.
 Modern Realizm’ in en önemli kurucusu Hans Morgenthau’dur. Morgenthau, II. Dünya Savaşı sonrası oluşan konjonktürde uluslararası politikanın güç açısından tanımlanan ulusal çıkara dayalı objektif ve evrensel kurallarla yönetildiğini savunmuştur. Morgenthau’ya göre uluslararası politika bir güç mücadelesidir. Morgenthau’ya göre Realizm ’in 6 önemli ilkesi bulunmaktadır. Konumuz bu olmadığı için meseleyi dağıtmamak düşüncesi ile bunlar burada zikredilmemiştir.
Ancak Realizm’ e göre  uluslararası ilişkilerde temel ulusal çıkar ile güç(askeri güç)arasında  önemli bir ilişki bulunmaktadır. Devlet adamları kendi uluslarının çıkarlarını savunurken ülkelerinin güçlerini temel alarak hareket etmektedirler. Uluslar güçleri ile orantılı olarak çıkarlarını savunabilmektedirler.
Güçlü bir askeri kuvvet , güçlü bir donanma bölgesel yada küresel politikaların oluşmasında etkin rol alınması ve nazım rol oynanması bakımından kaçınılmaz bir unsurdur.
Silahsızlanma, dünya barışı idealist felsefenin temel unsurlarından biri olmakla beraber, bu dünya düzenini savunanlar aslında gerçekte  en büyük askeri güce sahip olanlardır.
Çünkü Realistlere göre insan doğası İdealist veya Liberallerin belirttiği gibi iyi değildir. İnsanlar tam tersine bencil canlılardır ve çıkarlarının peşinde koşmaktadırlar. Sosyal topluluklar ,insan haklarına saygılı gibi gözüken ülkelerde böyledir. Gelişmişlik düzeyi en yüksek olan ,geri kalmış ülke haklarına en fazla yardım sağlayan, en demokrat geçinen bir ulusun vaktiyle ABD ye göçen vatandaşlarının bu ülkedeki ırkçı  Ku Klux Klan Örgütünün  kurucularından olması şaşırtıcı olmasa gerektir. Bu nedenledir ki gelişme yolundaki bir Orta Doğu Ülkesinde bir terör olayında 100 lerce kişinin ölmesi ,sözde insan haklarına saygılı batı camiasında bir infial yaratmaz. Onlar için önemli olan o patlamanın onların ülkesinde olmaması, eğer bu patlama onların menfaatine ise olmasında bir sakınca olmamasıdır.
Uluslararası ilişkiler romantizm ve dostluklara göre değil çıkara dayalı olarak tesis edilir ve asla sabit değildir. 
Bu aslında merkantilist felsefe içinde geçerli bir kavram olup ,bu iktisadi akım politikası açısından  ülkeler içinde böyledir. Bir ülke ancak öteki ülkelerin zarar ettiği durumda  bir avantaj elde edebilir. Bu duruma göre diğer ülkeler de karşı politika oluşturabilmek için aynı duruma baş vurmaktadırlar. O halde devlet kar sağlarken yada diğer ülkeler karşısında avantaj elde ederken ,yabancı ülkeler ile yapacağı mücadelede güçlü olmalıdır. Bu cümleden hareketle, bu amaca matuf olmak üzere  devletin çok güçlü bir orduya ve özellikle donanmaya ihtiyacı vardır. Ancak merkantilist felsefenin dayandığı kriterler sömürgeciliğe, köle ticaretine, çocuk yaştakilerin çalıştırılmasına, farkında olmadan  enflasyon yaratarak geçinemeyen işçi sınıfının daha fazla çalışmasına, talan ekonomisine, ticari kapitalizme  dayalı olup daha acımasız bir uygulamadır.
Yine uluslararası ilişkiler kavramı bakımından güçlü bir askeri güç ve donanma ,büyük imparatorluklar bakiyesi küçük ulus devletlerin ardında bıraktığı ve çekildiği topraklarda kurulan yeni devletler tebaası içinde yer alan kendi ırkdaş yada etnik unsurların korunması için yada türlü nedenler ile kendisine yönelecek tehditler bakımından ciddi bir  caydırıcılık unsuru olacaktır.
Askeri doktrinde savaşma başarısından daha önemli olan savaşa mahal veremeyecek şekilde düşmanı caydırıcı bir ortamın yaratılmasıdır. Bu savaşmadan savaş kazanma ilkesi olup, en büyük zafer aslında barıştır. Bir ülke yarattığı askeri gücü ve caydırıcılığı ile savaşa mahal vermiyor ise en büyük zaferi kazanıyor demektir.
Bu nedenle  güçlü bir ordu ve donanma savaş zamanı sağlayacağı etkinlikten çok  daha önemli  olarak barış zamanı ciddi bir caydırıcılık unsuru olmaktadır.
Bir ülkenin kendi savunma sanayini oluşturması ve kendi kendine yeterli olması yukarıda zikredilen tüm bu politikalara hizmet etmektedir. Fakat maliyeti de oldukça yüksek bir uygulamadır. Bu nedenle nimet külfet dengesinin ve optimizasyonun çok iyi tesisini gerektirir.
Ancak bunlardan daha önemlisi askeri araştırma ve geliştirme faaliyetleri ve ortaya konan  yenilikler ,tecrübe ile sabit olduğu üzere sivil hayatta da kullanılan buluş ve gelişmeler olmuştur. Buda daha çok lojistik alanında görülmüştür. Uçak sanayinde ,kara taşıma araçlarında ortaya çıkan bir çok yenilik bu gün sivil hayata hizmet etmektedir. Senelerce Almanya’dan Türk ordusu için taşıma işini organize ettiğim Unimog ‘lar (Bunların hem deniz hem karada giden versiyonları)bir Porche dizaynı olup, Wosvagen’in BEETLE Type (böcek) arabalarının  ortaya çıkmasına vesile olmuştur. Aslında hareket noktası vitrine halk için böyle bir araba üretmek olarak konmuşsa da perde arkasında askeri Unimog’ların yapılması hedeflenmiştir. Almanların savaş uçakları üretme ve bu alanda getirdikleri yenilikler sivil hayat da kullanılan uçakların geliştirilmesinde büyük önem taşımıştır. Mr Porche’nin II Dünya savaş sırasında ürettiği tanklar, uçak motorları vb yanı sıra bu gün sivil hayatta kullanılan diğer kara aracı projeleri de bulunmaktadır. Kamyon Römork da bunlardan biridir. F. Porche bu başarıları nedeni ile Hitler tarafından Alman Ulusal Ödülü ile onurlandırılmıştır.
 Bu askeri alandaki araştırma ve geliştirme faaliyetleri bir ülkenin askeri gücünün gelişmesi bakımından önem taşırken diğer taraftan söz konusu  askeri ürünler ihraç edilerek önemli bir ulusal kazanç imkanı yaratmaktadır. Bilindiği üzere bu gün dünyada hakim olan guruplar silah , petrol  lobisi ve finans kurumlarıdır.
Bu alanda ihracatçı ülke olmak için ise, ne kadar yeni silah yada konumuz olan askeri gemi  üreten bir ülke olsanız da , özel sektörün ürettiği bu askeri gemilere  o ülkenin donanmasının  talip olduğu ölçüde bunu referans olarak gören diğer ülkelerden talep gelmektedir.
Kısaca bir ülkenin yerli sanayi ve tersanelerince kendi askeri donanması için üretilen yeni teknolojiye havi gemilerin artması  benzer projelerin  gelişmemiş ülkelere pazarlanması için iyi bir referans olmaktadır. Zaman içinde bu konuda rüştünü ispat etmiş batı ülkeleri gibi bir noktaya gelindiğinde artık buna ihtiyaç kalmamaktadır. Ancak bunun öncesinde ülkelerin askeri donanma ve diğerleri için kendi iç sanayine ve tersanelerine ağırlık vermesi kaçınılmaz olmaktadır.
 Yukarıdan da anlaşılacağı üzere  bir ülkenin askeri donanmasının geliştirilmesi sadece kendi ihtiyacı için değil yukarıda açıklanmaya çalışılan askeri ürünlerin satılmasına zemin hazırlamak içinde yapılmaktadır. Bu bir anlamda askeri gemi üreten yerli sanayinin teşviki, askeri pazar dışı alanlar yani sivil hayat için yeniliklerin yaratılması  anlamını taşımaktadır. Bu iki husus birbirini beslemektedir. Geçiş ekonomisi olarak tanımlanan ve liberalleşme ve Pazar için üretim yapmayı gerçekleştirmeye çalışan eski Doğu Bloku ülkeleri bunda tam anlamı ile başarılı olamamış ve doğal kaynaklara dayalı bir ekonomi modeli ile kalkınmaya çalışmışlardır. Belki de bu nedenle askeri güçleri sayıca fazla olsa da nitelik itibari ile batı ile mukayese edildiğinde göreceli olarak gelişmemiş ve  son yıllardaki ataklara rağmen daha mekanik düzeyde kalmıştır.
Bilindiği üzere ihracat bir ülkenin GSYIH’nın oluşmasında olumlu katkı sağlar, GSYIH ‘nın artışı ise o ülkenin parasının değeri bakımından diğer faktörler paralelinde pozitif etki yaratır ,ancak tüm bu etkiler görüleceği üzere direk değil dolaylı etkidir.
O halde Paranın değerini ne belirler ?
 Bir paranın değerini gerek içeride gerekse dışarıda yabancı para birimleri karşında belirleyen ve aşağıda detayı ile izah edilen  bir çok unsur bulunmaktadır. Ancak askeri donanma gücü ve buradaki gemi sayısı bu unsurlar içinde yer almaz.
İktisat ilminde askeri gemi sayısını ve gücünü artırarak paranın değerinin artırılması ya da düşürülmesi gibi bir kuram mevcut değildir.
15-18 YY arasındaki dönemde yani merkantilizm süresince güçlü askeri donanmanın paranın değerine katkı sağladığı düşünülse de burada sağlanan fayda paranın değerine değil ülke ekonomisine hatta ülke ekonomisi içinde de belli bir  sınıfın zenginliğine katkı sağlama niteliğindedir.
Bu dönemin ana ilkelerinden biri ham madde ithali ile mamul madde üretilerek bunların ihracı ve bu yolla ülkeye altın ,gümüş gibi kıymetli madenlerin gelmesi , Monarkın teşvik ve desteği ile yeni filolar oluşturarak yeni kıtaların/ ülkelerin keşfi , buraların talan edilerek ve  sömürgeleştirilerek kıymetli madenlerin ülkeye akışının sağlanması ve ülkeden bu madenlerin yada başka deyişle  o dönemde para olarak kullanılan  madenlerin ithalat yolu ile çıkışının engellenmesi yada en aza indirilmesi olmuştur.
Medeni Paranın değerini ise hangi madenden yapılıyor ise bunun saflığı ve temsil ettiği ağırlığı belirlediğinden bu madenler ne kadar bol ise piyasadaki mal ve hizmetlerin karşılığına eşit olan para miktarı ve dolaşım hızına eşit bir durum yaratılmış olacak ve piyasanın ihtiyacına göre ihtiyaç duyulan paranın basılması için yeterli madenlerin olmaması nedeni ile paranın ayarı ve miktarı ile oynama gibi o tarihlerde devalüasyon olarak tanımlamaya uygun paranın değerinin aşağı yönlü ayarlanması  gibi uygulamalara gerek kalmayacaktı. Altın standardının olduğu dönemde devaluasyon Samuelson tarafından 1933 yılında  Roosevelt ‘in altının onsunu 21 usd den 35 dolara yükseltiği gibi altının fiyatının yükseltilmesi olarak tanımlanır. Bunun anlamı bu ayarlamayı yapmayan ve altın standardına bağlı ülkelerin kendi ulusal paraları karşısında  (örneğin Fransız Frangı ve İsviçre Frangı)usd’nin değerinin düşmesidir. Altının fiyatı arttığı için mevcut usd ile daka az altın alınabilmektedir.
 (Günümüzde devalüasyon sabit kur sisteminde para arzını artırarak yapılmamakta olup, para arzındaki artış enflasyon yaratarak devletin kuru belirleyen ilgili biriminin(para otoritesinin) aldığı karara dayalı olarak içeride değeri düşen ulusal para biriminin yabancı ülke para birimleri karşısında da  değer kaybına uğrayacak şekilde düzenleme yapması anlamını taşımaktadır. Burada para arzı artırılarak devalüasyon yapılmamakta , para arzının artışı devletin ilgili biriminin Merkez Bankasının kur ayarlaması yapmasına neden olmaktadır.
Bir anlamda paranın içerideki değeri ile yabancı para birimleri karşısındaki değeri arasındaki dengesizlik ortadan kaldırılmaktadır. Günümüzdeki dalgalı kur sisteminde ise ülkenin yabancı paralar karşısında değer kaybına devalüasyon değil bu defa ‘’paranın değer kaybı ‘’ currency depreciation denmektedir.)
Diğer taraftan ’’ kötü para iyi parayı kovar ‘’şeklinde ifade edilen ‘’Gresham Kanunu’’ Merkantilist dönemde ortaya konmuştur.
Bununla birlikte Merkantilistlerin  anlamadığı ve ihmal ettiği yada belli bir sınıfın (tüccar gurubunun )hoşlandığı husus enflasyon olmuştur. Ülkeye gelen aşırı ölçüde madenler ,ülke içindeki para arzını mevcut mal ve hizmetler toplamı karşısında artırmış ve mevcut paranın değer ve ayarında bir değişiklik olmamasına rağmen piyasadaki satın alma gücünün fazlalığı karşısında satın alınacak mal ve hizmet miktarının bu denli fazla olmaması enflasyon yaratmış, yani paranın  satın alma gücünün zayıflamasına neden olmuştur.
Kısaca güçlü donanma tam tersi bir uygulama ile o dönemde bile paranın değerini artıran değil düşüren bir amil olmuştur.
Örneğin ;
Hollandalılar merkantilist dönemde devletin  güçlü orduya ve özellikle donanmaya sahip olması ilkesini çok iyi gerçekleştirmişler ve  altın ve gümüş yüklü gemileri yolda soyarak ve talan ederek ülkelerine zenginlik getirme yolunu denemişlerdir. Merkantilist düşünce yukarıda da açıklandığı üzere saldırgan bir politika geliştirmiştir.
Ancak paranın artışı ile fiyatların artacağı düşünülmemiştir .Talan ekonomisi ,çok ihracat ve az ithalat ile ülkede kıymetli madenler dolayısı ile  para artmış ancak buna bağlı olarak  fiyatlarda artmış ve paranın satın alma gücü zayıflamıştır.
Fakat bu durum merkantilistlerin işine gelmiştir. Artan fiyatlar karşısında işçi sınıfı geçinemeyerek daha fazla çalışmak ve pazara daha fazla iş gücü sunmak zorunda kalmış, buda imalatçının ve tüccarın işine gelmiştir. Enflasyon tarım ile uğraşan kesim ve toprak ağalarından borç alan tüccara borcunu enflasyon nedeni ile satın alma gücü düşük para birimi ile ödeyerek bu kesimden kendine servet transferi gerçekleştirmesine imkan sağlamıştır.
Yine savaş ekonomisine dayalı bir ekonomi modeli benimseyen OSMANLI da fütuhat yapılmadığı , zaferler kazanılıp ,yeni ülkeler ve topraklar istila edip vergiye bağlanmadığı durumlarda hazine boşalmaya ve buna bağlı olarak paranın ayarı ile oynanmaya ve değeri düşmeye başlamıştır. Hatta bu nedenle yeniçerilere değeri düşük para ile maaş ödenmesi ayaklanmalara neden olmuştur.
Ancak bu günümüz ekonomik anlayışı bakımından rasyonel bir model olmayıp batının teknolojik gelişmesine özellikle savunma sanayindeki teknolojik gelişmeye ayak uyduramayan Osmanlı  yeni ülkeler zapt etmek  yerine sürekli toprak kaybetmiş ve iktisaden çöküntüye uğrayarak sonuçta, dönemin siyasi akımlarından da etkilenerek   bir rejim ve sistem değişikliğine mecbur kalmıştır.
Oysa Osmanlının gücü yükselme döneminde batı karşısında askeri güç bakımından yarattığı ileri teknoloji sayesinde sağlanmıştı. Bu teknolojik üstünlüğü sürdürememek ve ekonominin üretime değil de  sadece savaş ve fütuhata dayanması, üretimin ise yatırım ve üretim malları yerine sadece halkın günlük nihai tüketimi malları   ve savaş malzemesi üretimine hasredilmesi gerileme ve çöküntü dönemini getirmiştir.
O halde paranın gücü ve değeri ile bir ülkenin teknolojik gelişimi arasında doğrusal bir ilişki olduğunu savunmak bana göre  askeri donanma ile ulusal paranın değeri arasında bir doğrusal ilinti olduğunu iddia etmekten çok daha akılcı olacaktır.
Bu savımızı güçlendirmek için güçlü donanmaları olan ülkeler ile para birimleri dikkate alındığında  aşağıdaki tablo ortaya çıkmaktadır; Sıralama dünyanın en  güçlü 10 Ülke Donanması olarak yapılmış ,karşılarına usd karşısında paralarının değeri konmuştur.(20 Ekim 2016 itibari ile)
 
EN GÜÇLÜ ASKERİ DONANMAYA SAHİP 10 ÜLKE VE PARALARININ DEĞERİ
1-ABD                                     1USD = 1 USD
2-RUSYA                                 1 USD =62.359 Ruble
3-ÇİN                                       1 USD =6.6730 Çin Yuanı
4-JAPONYA                             1USD  = 103 YEN
5-İNGİLTERE                            1USD= 0.803168 GBP
6-FRANSA                                1USD= 5.87228 (Fransa’nın Euro Bölgesine dahil olması ile Euro kullanılmaya başlamış ve Fransız Frangı tedavülden kalkmıştır. Bununla birlikte USD karşısındaki değeri yukarıda belirtilmiştir) Kullanılan Euro değeri ise  1 EURO=1.106 USD dir.
7-HİNDİSTAN                          1 USD= 66.62669 Hindistan Rupisi
8-KORE                                     1 USD =1.117,31 Güney Kore Won’u
9-İTALYA                                   1 USD =1.753,33 ITL(ITL ‘yerine de Euro geçerli olmuştur)1 EURO=1.106 $
10-TAYVAN                              1 USD = 31.5 Yeni Tayvan Doları (TWD)
Yukarıdaki ilişki incelendiğinde dünyanın en büyük donanmasına sahip ülkelerin paralarının değeri o kadar güçlü değildir. Daha da ötesinde donanması ABD kadar güçlü olmayan ülkelerin para birimleri ABD para biriminden daha değerlidir. Örneğin İsviçre Frangı(Donanması yoktur) , İngiliz Pound’u , Euro gibi .
Envanter olarak dünyanın ikinci büyük donanmasına sahip olan Rusya’nın ulusal para değeri USD ve diğer güçlü para birimleri karşısında hiç de güçlü değildir. Aynı durum Japonya Yen’i içinde geçerlidir.
Her ne kadar Rus donanması sayı olarak güçlü olup, etkinlik bakımından o kadar güçlü olmasa da (Bu donanmanın tüm unsurlarının aynı anda kullanılabilirliği, her zaman savaşa hazır olması, etkin bakım tutumunun yapılması ,arızaların kısa sürede giderilebilme kabiliyeti çok yüksek değildir. Üstelik son zamanlarda bu konuda önemli gelişmeler olsa da  elektronik donanım batı savunma gücü kadar güçlü olmayıp daha ziyade konvansiyonel ve mekaniktir. ) yine de dünyanın en önemli donanmalarından biridir. Nükleer denizaltılarından füze sistemlerine kadar  güçlü bir donanmadır. Fakat bu donanma gücü , ham madde ihracı ağırlıklı bir ekonomi modeline sahip olan ülkenin parasını değerli kılamamaktadır.
Diğer bir örnek AB içinde en güçlü ekonomi olan ve Euro ‘yu ayakta tutan Almanya’nın askeri gemi üretme teknik kabiliyeti ve imkanları,  bu konudaki şöhreti olmasına rağmen Askeri Donanmasının çokta büyük  olmamasıdır. Aktif Alman Donanması 67 parça dan oluşmaktadır.
Uçak Gemisi  0
Frıgates         10 (Fırkateyn)
Destroyes      0  (Destroyer)
Corvets           5 (Korvet)
Deniz Altı       6
Sahil Koruma Botu 4
Mıne warfare          13(Mayın temizleme)
Yardımcı Gemiler 17
Karışık                  12
Toplam                 67 Parça
Bazı kaynaklarda bu filo 81 parça bazı kaynaklarda ise 86 dır. Ayrıca son yıllarda Almanların yeni , modern ancak nükleer olmayan deniz altı siparişleri 5 Korvet ve  ilaveten  Frigate siparişleri olduğu bu gemi siparişlerini Thyssen Krupp Marine ,Lursen ve German Naval Yard ‘a verdiği bazı  yeni siparişleri için ise Avrupa’nın diğer tersaneleri için ihale açacağı açık haber kaynaklarından elde edilen bilgiler  arasındadır.
Kaldı ki askeri güç ve güçlü donanma amacı dışında ve gereğinden fazla oluşturulursa yukarıda belirtilen faydalar yerine ekonomi açısından önemli bir maliyet unsuru olacak ve yatırıma giderek iktisadi değer yaratacak kaynaklar başlangıçta büyümeye katkı sağlasa da savaş gemileri yapıldıktan  sonra bunların idame ,bakım tutum ve işletme giderleri için harcanacaktır. ABD Donanmasında Nimitz Class uçak gemilerinin her birinin yıllık işletme maliyeti ana makine amortisman ve design maliyeti dahil 4.5 Milyar Usd dir. Yeni class gemilerin ki ise dizayn maliyetlerinden kaynaklanmak üzere 6.2 Milyar usd dir. Buna air wing(uçak filosu) dahil değildir. Bunlarında hesaba katılması  birkaç milyar ilave maliyete yol açmaktadır.
Yeni tip CVN-78 Gerald R Ford Uçak gemisi maliyeti 13.5 Milyar usd (güncel bazı kaynaklarda 2014 doları ile 14.3 Milyar usd dir),air wing maliyeti ise(uçak filosu)söz konusu maliyetin %70 ini oluşturarak ilave olacaktır.
En ucuzu Japon yapımı Hyuga DDH 1.06 Milyar usd dir. İspanyolların SSK Scorpene SSK sı (deniz altı) 825 Milyon usd dir.
Güçlü bir ordu oluşturmanın maliyetinin yüksekliği yukarıdan anlaşılmaktadır. Dünyanın en büyük askeri gücüne sahip olan ABD’nin savunma harcamaları 2013 yılı itibari ile %10.5 azalma ile  610 Milyar usd olmuştur. Donanma, deniz piyadesi hariç bunun içinde 378.8 Milyar usd ile  %43.4 paya sahiptir. Deniz Piyadesi giderleri de konduğunda buna 40.6 Milyar usd %4 ilave olacaktır.
2015 Bütçesinde ise Federal bütçenin 1/3 üne tekabül eden Başkanının Kongreden harcama için talep ettiği ve kongrenin onayladığı bütçe kısmı olan ve ‘Discretionary  Spending ‘’olarak tanımlanan harcama bütçesi içinde askeri harcamaların payı  %54 pay ile 598.5 Milyar usd olmuştur. Bu rakamın içine Savaş , nükleer silah ,uluslararası askeri yardım ve Pentogan ile ilişkili harcamalarda dahildir.
Söz konusu Bütçe harcama kalemleri aşağıdaki  grafikte  gösterilmiştir. ABD donanmasının güçlülüğü ve harcamalarındaki artış yukarıdaki açıklamalarımız tahtında tek kutuplu bir dünya düzeninde ( AB ve Çin’in dahil olduğu  çok kutuplu bir dünyaya doğru eğilim başlamıştır.)
küresel anlamda siyasi ve ekonomik çıkarlarını korumak için ABD nin böyle bir güce ihtiyacı olduğunu ortaya koymaktadır. Çünkü ABD kendi sınırlarını korumaktan öteye siyasi ve iktisadi çıkarlarının gerektirdiği ve kendi ülkesinin çok uzağındaki sınırları  korumak için uygun bir donanma yaratmak zorunda kalmaktadır. Buda  Uçak gemisi vb gibi sahip olunması ve işletilmesi çok pahalı olan savaş gemilerini filosuna katmayı kaçınılmaz kılmaktadır. Dünyanın en büyük ekonomisine sahip olmak bu ekonomiyi yaratan ticareti küresel ölçekte koruyacak bir donanmayı da gerekli kılmaktadır. Fakat diğer taraftan ABD’nin askeri harcamaları da başının belası olup, büyük kamu borç stokuna(kamu borç stokunun GSYIH ya oranı %104.17, bütçe açıklarına(2016 yılı için Federal Bütçe açığı 610 Milyar usd ,GSYIH ya oranı ise -%3.3 dir) neden olmaktadır. 2015 yılında Cari Açığın GSYIH ya oranı ise %2.7 ile rekor kırmıştır.
Tüm bu unsurlar aşağıda açıklanacağı üzere paranın değerini etkileyen unsurlar olmasına rağmen, ABD açısından bunların iyi durumda olmaması parasını etkilememektedir. İşte burada işin içine başka unsurlar girmektedir. Buda özetle siyasi ve iktisadi güç ve güven ve istikrar olmaktadır.
 

2015 yılında dünyanın askeri harcamaları toplamı 1.6 Trilyon olmuştur. Bunun %37 si ABD ye aittir. Daha sonra ise aşağıdaki ülkeler gelmektedir. ABD’nin sahip olduğu güçlü donanma onun uluslararası ticaretteki payının korunmasına yol açmakta bu ise diğer hususlar meyanında güçlü usd yi yaratmaktadır.
 

 
Yukarıda görülen bu ülkelerin İngiltere hariç hiç birinin parası çok güçlü değildir. Çin Yuanının  IMF in SDR Sepeti içine dahil  olup, Çin’in  Dünyanın ikinci büyük ekonomisi  olmasına rağmen parasının değerlenmesi, rezerv para olması ve uluslararası ticaretin Çin Yuanı ile yapılma oranının artması için çok zaman geçmesi ve bir çok diğer faktörün gerçekleşmesi gerekmektedir. Bunun için ise en az 30 yıllık bir süreçten bahsedilmektedir.
Aşırı askeri harcamaları nedeni ile Hindistan, Pakistan ve İran normal iktisadi alana aktaracakları kaynakları savunma sanayine aktarmaları ve bu nedenle ulusun refahına katkı sağlayacak kaynakları anlamsız silahlanma ile askeri harcamalara aktarmaları nedeni ile eleştirilmektedirler. Silahlanma ve askeri harcamaların miktarını ve niteliğini  bir ülkenin maruz kaldığı yada kalma ihtimali olan dış tehditler ve iktisadi çıkarları engelleme tehditlerinin oluşturduğu bilinen bir gerçektir. Dolayısı ile burada bir denge ve rasyonalite bulunmaktadır. Tehdit unsurlarındaki teknolojik gelişmelere de aynı oranda karşı konulması icap etmektedir. Dolayısı ile statik değil dinamik bir harcama modeli nin oluşturulması  icap etmektedir. Elinizdeki askeri envanter düşmanlarınızın elindeki gücün modernize edilmesi ile yetersiz hatta kullanılmaz hale dönüşebilmektedir. Dolayısı ile bir ülkenin askeri harcama miktarını kendi kararından çok muhtemel düşmanlarının bu konudaki kararları belirlemektedir. Ancak başka mülahazalar ile optimal harcamaların üstündeki askeri harcamalar, yada buraya ayrılan kaynakların akıllıca kullanılmaması şüphesiz eleştiriye konu olacaktır. En ideali hiç tehdidin olmadığı barış içinde bir dünya ve küresel ölçekte savunma harcamalarına giden  yıllık 1.6 Trilyon usd nin fakir ve yoksul dünya vatandaşlarına harcanması ve küresel refahın artırılmasıdır. Bir idealist düşünce olan bu husus realizm ile bağdaşmamakta olup insan yapısına ve fıtratına aykırı bir durumdur. En ahlaki ve insani fikir ve düşüncelerin bile acımazsızca uygulanmaya konması bunun en büyük delilidir. Barışı sağlayan en ideal ilke saldırmama, başkalarının hakkına ve hukukuna saygı gösterme, ancak sana yapılacak olan saldırıları da caydıracak güce her daim sahip olmadır. Ancak saldırmazlık değişmez bir ilke değildir. Tehdidinin boyutu büyüdüğünde düşmanın   saldırmasını beklemeden kaynağında yok edilmesi zararın minimize edilmesi için kaçınılmazdır.
Tüm bu detaylı analizden sonra artık günümüzde paranın değerini belirleyen gerçek unsurlara gelebiliriz. Ancak bundan önce paranın değerinden neyi murat ettiğimizi ortaya koymamız gerekmektedir.
Küresel ölçekte ve uluslararası ticari işlemler bakımından bir ülkenin para biriminin değeri ya da başka deyişle kuru başka bir ülkenin para birimi cinsinden değeri olarak ifade edilebilir.
Ülke içinde ise o ülkenin para birimin değeri o ülkede üretilen mal ve hizmetlerden söz konusu para birimi karşılığı satın alınan mal ve hizmet miktarı ile belirlenir. Dönemsel mukayeseler ile bu  para birimi ile bir önceki dönemde satın alınan miktar şimdi azalmış ise paranın değerinin azaldığı anlamı çıkacaktır. Dolayısı ile paranın değerini sahip olduğu satın alma gücü belirlemektedir.
Bir ülkenin para biriminin değeri ya da diğer ülke para birimleri cinsinden değeri arz ve talebe göre belirlenmektedir. Para talebe göre ne kadar çok ise doğal olarak değeri düşecektir.
Yukarıda da söylendiği üzere Para birimlerinin değerini /kurları etkileyen bir çok faktör bulunmaktadır. Bunlar;Antik çağda yada madeni paranın kullanıldığı dönemde para yapımında kullanılan madenin saflığı ve miktarı paranın değerini belirmekteydi. O dönemde  para  altın, gümüş, bakır ve tunç gibi madenlerden yada bunların bileşiminden yapılmaktaydı.
Örneğin %75 altın %25 gümüş gibi. Kağıt para kullanılmaya başladığında ise kağıt para üzerindeki itibari değerler kıymetli maden karşılığı tespit edilmekteydi. Kullanılan paranın karşılığında çıkarılan ve miktarı belli olan maden ile değiştirilme özelliği bulunmaktaydı.
Örneğin altın yada gümüşe bağlı para gibi ;insanlar güvenilir banka yada sarraflara yatırdıkları madeni para karşılığı belge yada sertifikayı yanlarında madeni para taşımak yerine kullanabilmekteydiler.
Bu sertifika yada belgeler %100 olarak temsil ettikleri madeni para ile değiştirilebile özelliğine sahiptiler. Banknot ise %100 karşılığı olmayan ve resmi ve özel kuruluşlar tarafından piyasaya çıkarılan kağıt paralar olmuştur. Artık günümüzde paranın bir kıymetli maden karşılığı olarak çıkartılması sona ermiş ve paranın değerini yapımında kullanılan yada getirildiğinde değiştirilmesi garanti edilen miktar ve ayardaki madenler (çoklukla altın )değil aşağıdaki hususlar, ancak daha da önemlisi  o ülkenin dış ekonomik ilişkilerdeki başarısı, ekonomisinin durumu   belirlemektedir.; Günümüzdeki madeni paraların itibarideğeri yani nominal değeri gerçek değerinden fazla olmaktadır.
Günümüzde Paranın Değerini Belirleyen unsurlar;
Enflasyon; Enflasyon yüksek ise paranın değeri düşecektir. Ancak enflasyonun çok düşük olması para biriminin değerine katkı sağlamasa da yüksek olması değerini düşürmektedir. Enflasyon artınca sabit kur sisteminde ihracatın artırılması ve ithalatın kontrol altına alınması için devalüasyon kaçınılmaz olmaktadır. Esnek yada serbest değişken(dalgalı)  kur sisteminde ise piyasa bunu arz ve talebe göre kendi ayarlamakta merkez bankalarının bu bakımdan dahli olmamaktadır , yada kısmı esnek(denetimli kur-müdahaleli  dalgalı ) kur sisteminde merkez bankası kurlardaki dalgalanmaları denetim ve takip altına alarak ekonominin ihtiyacına göre  zorunlu durumlarda  müdahale etmektedir. Burada amaç kuru sabit tutmak değil istikrarlı tutaktır.
Faiz Oranı; Faizi yüksek para biriminin değerinin ,faizi düşük para birimi karşısında artması beklenir. Fed manşet faizi artırınca USD nın değerlenmesi gibi.
Cari Açık ; Cari açığı olan ve bunun GSYIH ya oranı yüksek olan bir ülkede döviz talebi aratacağı için yerel para biriminin değeri düşecektir. Bu nedenle söz konusu ülke faizleri artırıp sıcak para ile bu açığı kapatıp döviz ihtiyacını karşılayarak parasını suni bir şekilde değerli kılabilir. Ancak bu sürdürülebilir bir husus olmayıp uzun vadede ekonomide daha büyük tahribat ve parasının değerinde daha fazla düşmelere neden olacaktır. Enflasyonu kontrol altına almadan yapılan faiz indirimleri ise hem ulusal tasarrufları caydıracak hem de yurt dışından içeriye döviz akışını sınırlayarak kuru zıplatacak ve paranın değeri düşecektir.  Kurdaki bu istikrarsızlık ve yukarı yönlü hareket ise sıcak paranın ülkeye gelmesi için faizlerin daha fazla artmasını gerekli kılacaktır. Sıcak parayı cazip kılan unsur mukayeseli olarak yüksek faiz oranı ve ülkeden çıktığı zaman zarar etmemesi için istikrarlı bir kur politikasıdır. Bu nedenle enflasyon, faiz ve kur arasında yüksek bir korelasyon bulunmaktadır.
Kamu Borcu;
Yüksek borç temerrüt faizi doğurabileceği için ,yabancı yatırımları olumsuz etkileyen bir unsur olup, bu durumu yaşayan ülkenin tahvil ihracı sekteye uğrayabilir. Bu asidik yada çöp tahvillerin talebinin azalması o ülkenin parasının değerini düşürebilir. Aşırı kamu açığı , bunun para basılarak kapanması halinde enflasyonu artırarak yine o ülkenin parasının değerini düşürecektir.
Dış Ticaret Hadleri;
Dış Ticaret Haddi ihraç edilen mallarının ortalama fiyatının, ithal mallarının ortalama fiyatına bölünmesi demektir. Yada başka bir deyişle net dış ticaret haddi ihracat birim değer endeksinin(Px) ithalat birim değer endeksine(Pm) bölünmesi(Px/Pm ) ile hesaplanmaktadır. Eğer ihraç mallarının fiyatı ithal mallarının fiyatından daha hızlı artarsa bu ihraç eden ülkenin lehine olacak ve dış ticaret haddinin o ülkenin lehine geliştiği anlamını taşıyacaktır. Bu durumda birim ithalat için daha az ihracat yapmak gerekecektir.  Dış ticaret hadleri artarsa o ülkenin parası değerlenir. Tersi olması durumunda ise diğer şartların sabit kalması şartı ile birim ithalat için daha fazla ihracat yapmak gerekecektir. Yada ithalat için daha fazla dövize gerek duyulacak buda ulusal paranın değerini yabancı para birimleri karşısında düşürecektir.
Bu nedenle ihraç mallarında sanayileşme , markalaşma, ihraç mallarının kalitesinin artırılması ve aranır olması, farklılaşma ,inovasyon ve benzer yada rakip mallar karşısında rekabet üstünlüğü ihraç mallarının fiyatının artmasında önemli rol oynayacaktır. Türkiye’nin kg=1.6 usd ‘den 2 usd ye çıkan ihracat bedelini 3-5 usd /kg’a çıkarma hedefi gibi.

İstikrar; Bir ülkedeki politik ve ekonomik istikrar, kanun devleti  ve hukukun üstünlüğü prensiplerinin hakim olması, demokrasi ,insan haklarına saygı , ticaret hayatı dahil evrensel hukuk norm ve düzenine tabi olma ,gelir dağılımındaki adalet, fırsat eşitliği , ticaretin serbestleşmesi, liberal ekonomik kuralların uygulanması , beşeri sermayenin eğitim düzeyinin ve verimliliğinin yüksekliği o ülkeyi yatırım yapılabilir bir ülke haline getirecek ve sermaye girişi hızlanacaktır. Bu ise o ülkenin parasının değerlenmesi bakımından olumlu katkı sağlayacaktır.

O zaman aklımıza şu soru gelecektir. Yukarıdaki kriterlerin çoğu  bakımından USA’nın durumunun hiç de parlak olmamasına rağmen neden USD Konvertible ve rezerv paradır, ve Uluslararası Ticaret ağırlıklı olarak USD ile yapılmaktadır. Bunun nedeni  iktisadi güç ve büyüklük ,uluslararası ticaret içinde sahip olduğu pay (2014 yılı itibari ile eşya ticareti bakımından %13 paya sahip), dünyanın en büyük ekonomisi olması ve toplam GDP miktarı sabit fiyatlar ile 16.7 Trilyon USD, Dünyanın açık ara en büyük altın reservlerine sahip olması,  Altın rezerveleri şu an rekor düşük düzeyde olsa da (8133,46 ton en yükseği 8149,05 tondu), güçlü foreıgn exchange reservlerine ve zengin doğal kaynaklara sahip olması (122431 milyor USD ),teknoloji yaratabilme kabilyeti ve yıllık 500 Milyar USD üstündeki ARGE harcamaları ve  TABİKİ KÜRESEL ÖLÇEKTE İKTİSADİ VE SİYASI POLİTİKA BELİRLEYİCİSİ OLMASIDIR. Uluslararası Ticaretin USD dışındaki para birimleri ile yapılma eğilimi içine giren ABD karşıtı ülkelerin akibetleri malumumuzdur.  Saddamın başına gelenleri birazda bu açıdan değerlendirmek gerekir.

 Harun ŞİŞMANYAZICI / Ekonomist
 8.11.2016 İstanbul