Deniz ve Kadın. Belki Latince “navis” (gemi) “sözcüğünün dişi olması dolayısıyla, belki de yapı itibariyle en zor koşullarda can taşıma lütfuna sahip olmasıyla İngilizcede ve diğer dillerde kadınla eşleştirilen gemi ve deniz; gerçek çalışma koşulları söz konusu olduğunda kadınlar için zorlu bir yolculuğa işaret ediyor. Maalesef ki bu işin niteliğinden değil çalışma ortamının erkek egemen olmasından ileri geliyor...

Benim “Deniz ve Kadın” yolculuğum 2000 senesinde başladı. İTÜ, Mimarlık ve deniz arzuladığım 3 kavramdı ve bunları barındırdığı için İTÜ Gemi İnşaat Fakültesine girmiştim. Şüphesiz o vakitte de kadınların pek aklına gelmeyen bir seçenekti gemi inşaat, ailede armatörlük olmadan arzulanması garipsenen bir branştı. Yine de büyük bir iştahla seçtim ve her iş gününü tercih ederek yaşadım ve yaşamaya da devam ediyorum.

2004 İTÜ Deniz Teknolojisi Mühendisliği mezuniyetini takiben önce tersane sonra dizayn ofiste donatım mühendisi olarak çalıştım sonrasında ise proje lideri sıfatıyla klas, armatör ve tersane ile ilişkileri yürüterek devam ettim. 2010 senesi itibariyle ise, IACS a üye olmak gibi ulvi bir yolda olan milli klas kuruluşumuz Türk Loydu’nda, kalite kulvarında rol üstlendim. Türk Loydu’nda Deniz Sektörü Kalite Yöneticisi, ILO’dan lisanslı Denizcilik Çalışma Sözleşmesi eğitmeni ve Türk Bayrak Devleti’nin IMO toplantılarındaki danışmanlarından biriyim.

Henüz üniversitedeyken; 50 deniz teknolojisi 50 de gemi inşaat mühendisi bir sınıfın 5 kızından 1 i olarak okurken, meslekte kadın olarak zorlanacağıma dair hiçbir hissiyata kapılmadım. Arkadaşlarım, kızlı-erkekli büyümüş, eşitliğe saygılı, aydın insanlardı.
Staj vakti gelip çattığında gerçek dünyanın daha farklı olduğunu, eğer bir kadınsanız, cinsiyetin insanların sizi değerlendirmesindeki ilk faktör olduğunu gözlemledim. Tersane içerisinde tulumlu bir kadın olmak, işaret fişeği ile gezmeye benziyordu. Seyirlik bir durumdum. Asla göz teması kurmadan, tüm ciddiyetimle işime devam etmek, aklıma gelen ilk kriz yönetim metoduydu. Siz bakmazsanız, size bakıldığını da görmezsiniz, öyle değil mi? Değildi!

Çalışma hayatına başlayınca yani o tersaneye her gün gider hale gelince, metodumun pek de sürdürülebilir olmadığı ortaya çıktı. Çıkış yolum pek çok hemcinsim gibi maskülenleşmekti. Omuzlar, el kol baş hareketleri, yürüyüş; “beni kadın olarak fark etme, bozuşuruz” dercesine bir hal tavra büründü. Şüphesiz hoş bir seyir değildi bu ancak koruma mekanizmamdı. Eşit bir dünyada kadının kadın olarak var olabilmesi gerekirken; bir gayret kadınlığı bypass etmeye uğraşır hale gelmiştim. Çünkü biliyordum ve biliyorsunuz ki ne kadar uğraşsanız da neticede notunu erkeklerin verdiği bir sınavdasınız.

Sınav şüphesiz pek kolay değil, birkaç etaplı. İlk etap görsellik; ne giydiniz, makyajınız var mı, alyansınız var mı, konuşma tarzınız nasıl, beden diliniz nasıl… Bunlar bir erkeğin hemcinsi ile temasında aklına bile gelmeyecek ama sizi sorgulayacağı parametreler…
Sonrasında ise asıl sınava geliyorsunuz; hakikaten mühendis misiniz acaba?
Dizayn ofis temsilcisi olarak, armatör temsilcisi veya tersane mühendisleri ile yaptığım toplantılarda (özellikle ilk temaslarda) çok net bir şekilde gördüm ki, iki erkek meslektaş tanışmalarıyla birlikte belirli bir saygı seviyesinden diyaloğa başlıyorken, sizin bir kadın olarak o birinci saniyedeki saygıyı elde edebilmeniz için önce kendinizi ispat etme zorunluluğunuz var. Ne zaman ki teknik bir konuda karşı tarafı düzeltiyor ve bilgilendirme gerçekleştiriyorsunuz, işinizi bildiğiniz sürprizini karşı tarafa yapmış oluyorsunuz. Yani mühendis kabul edilene kadar toplantı masasına konuk olmuş bir kadınsınız sadece. Elbet gemi inşaat mühendisliği mezunu olduğunuz, geçiminizi bu işle sağlıyor olmanız, işverenin işi size emanet ederek sizi görevlendirmiş olması; o işten anlayacağınız bilgisini karşı tarafa vermeye yetmiyor; muhatap kabul edilmeniz için ikna etmeniz gerekiyor.

İşte kadın bu çabaları ve daha nicelerini vererek mesafe kat etmeye, başarıyı tüm önyargılara rağmen yakalamaya çalışıyor…
Her ne kadar sektördeki kadın çalışan sayısı eskiye nazaran artış gösterse de ve bir kadını belirli görevlerde görmek artık doğal karşılansa da bu bireysel aşılan zorluklar aslında azalmıyor. Her kadın bireysel savaşını vermeye devam ediyor…
Sektördeki kadın zihin yapısına ayna tutmak ve bir örnek ile konuyu detaylı açıklamak gerekirse; bir üniversitemizde verdiğim Denizcilik Çalışma Sözleşmesi Farkındalık Semineri ardından bir kız öğrencimizin tarafıma yönelttiği soruyu paylaşmak isterim. Oldukça ciddi ve kaygılı bakışlarla yanıma yaklaşarak, başarılı olabilmesi için hangi kitapları okumasının, hangi hobilere sahip olmasının, hangi kişisel gelişim araçlarını kullanmasının doğru olacağını danıştı. Oldukça çarpıcıydı. Daha okurken mesleğinde çetin bir varoluş savaşı vereceğini biliyordu. Akranları işlenen konunun içeriği ile meşgul iken o bir de üstüne ne yapmalı da öne çıkmalı ve arayı kapatmalı diye düşünüyordu.

En doğru tavsiyeyi verebildim mi bilmiyorum… En doğru tavsiye ne, hala bilmiyorum… Ancak ona kendisine saygı duymasını, zevk alacağı şeylerle uğraşmayı bırakmamasını ve hep öğrenmeye açık olmasını öğütleyebildim.

Endişeli kadınlar, endişeliyiz. Ancak hırslıyız da. Dünyanın ağırlığı omuzlarda, tüm zorluklara göğüs gererek, hata payı olmadığı düşüncesiyle kusursuz iş çıkartma gayretindeyiz. Başarılmayacak iş yok… iş her koşulda kadın ve erkeğin eşit olduğunu ve başarıyı hedeflediğimizi unutmayalım, unutturmayalım.

Sadece gemi inşaat ta değil, tüm sektörlerde, tüm eğitim seviyelerinde, tüm kadınların emeklerinin karşılıklarını alabilecekleri bir dünya düzeni dileği ve bu güzel ve özel “Deniz ve Kadın Sempozyumu”nun daha nice seneler sürdürülmesi umuduyla…
Bengi ŞAN
8 Mart 2016