Gecenin sessizliği içinde uykusuz bir gecemdeyim…Her nedense, uyku benden çok uzak…Yoğun geçen bir günün ardından daha fazla yaşamak istiyorum sanki…Belki de geçen zamandan biraz daha pay alma telaşı…Nedenini bilmediğim bir hüzün içindeyim…Kenny G dinliyo

Gecenin sessizliği içinde uykusuz bir gecemdeyim…
Her nedense, uyku benden çok uzak…
Yoğun geçen bir günün ardından daha fazla yaşamak istiyorum sanki…
Belki de geçen zamandan biraz daha pay alma telaşı…
Nedenini bilmediğim bir hüzün içindeyim…
Kenny G dinliyorum…
Soprano saksafonun sesi bir başka sanki bu gece…
Hava serin oluyor akşamları artık…
Önce şimşekler çakıyor, ardından gök gürültüsü… Oysa birkaç gün önce sıcaktan bunalıyorduk.

Iraklı şair Nazik el Melaike’nin “Gelmeyen Ziyaretçi” şiirini okuyorum.
“Akşam geçip gitti ve neredeyse kayboldu ayın yüzü,
Yazık! İkinci akşam da birinciye eklenmek üzere…
İşte, gözlerinin önünde sona eriyor mutluluk…”

Gözlerimi kapatıyorum
İçimizin kıpır kıpır olduğu günler, yaşama sımsıkı sarılışımız geliyor aklıma…
İşimizi yetiştirememenin telaşı içinde fazla mesailer yapan bizdik.
Ne oldu da değişti birden?
Rengarenk tulumları ile İbrahim Usta’lar neden kaybolup gittiler…

Tuzla’nın Aydınlı Köyü’nde ağlayan insanları düşünüyorum ardından…
Çamurlu sokaklarda yükselen akşamları, çıplak ayakla sokakta koşturan çocukları, kahvede düş kuran delikanlıları, yaşamın derinliğinden habersiz evde ocak başındaki kadınları düşünüyorum…
Hayatları, açlığın giderilmesi için gösterilen bitmez tükenmez gayretten ibaret olan bu insanları düşünüyorum.
İçimizi acıtan bir sürü şey var bu varoşlarda…
Yalnızlık ve hüzün…
İç çekiş!
Yoksulluğun düğüm düğüm olduğu,
sevginin giderek kaybolduğu o sokaklara gözlerimizi çevirmek zor mudur?
Zor mudur yağmurun altında birlikte ıslanmak?..

“Neden hüzünlü yazıyorsun?”  diyorlar.
Tuzla’da acı çeken on binlerce insanımız bir iş bir ekmek diye bağrışırken,
gemi sanayi dalında tam bir çöküntü yaşanırken!..
Gel de bireysel duygulanmalarla oyala kendini…

Yüreğim sızlıyor, başım dönüyor…
Kendi kendime söyleniyorum:
“Bu durum düzelsin artık, işsizlik sona ersin…
Peki, nasıl olacak?”

Defalarca sordum bu soruyu kendi kendime…
İkiyüzlülüğün, bencilliğin, çıkarcılığın, köşe dönücülüğünün kol gezdiği bir ülkede olayları derinliğine incelemek zor…

Oysa ben mutluluktan yanayım.
Ama bazı zamanlarda da inanılmaz bir duygusallıkla şimdi olduğu gibi yaşlar süzülüverir gözlerimden.
Bu da diğer yanım…
Bu yanımı çok sevmiyorum ama o da benim…
Zayıflık deniyor süzülen yaşlara…

Ama kapınızın dışında, pencerenizin önünde binlerce insanımız ekmek kavgası verirken, gel de “içelim mutlu olalım” diye türkü söyle….